Ana SayfaDenemeKötülük Nedir? Ben Kötüyüm!

Kötülük Nedir? Ben Kötüyüm!

Her kim iyi ve kötü’de yaratıcı olmak ister, en önce bir yok edici olmalı, değerleri parçalamalıdır. En yüksek kötülük böylece en yüksek iyiliğe girer: Bunun da adına yaratıcılık denir. Nietzsche; Ecco Homo-

Ben kötüyüm!

Nadiren dünyaya gelen bir şeytanın ağzından konuşuyorum…
Yani; “Henüz yaşamamış olan kötülüğün…”
Bu yüzden; Ben kötüyüm!
Tüm yüce değerlerin içine sızmış, bir damla pisliğim. Yaratıcı zorba bir tanrıyım, aklımı zehirleyerek geldiğim şu yüzyılda görüyorum ki her şey sefaletin içinde parçalanmakta ve bu yüzden sefaletin değil yok ediciliğin sözcüsüyüm. Göklerden inen bir tanrıyım. Dolaysız olarak sizin ne olmanız gerektiğini anlatıyorum sizlere.

Mezarınızı kendiniz kazın! Size öğütlenen her şeyin kötü niyetli-ahlaksız bir cin olduğunu unutmayın! Siz birer koyun olamazsınız! Çobanın ölü olduğunu henüz fark ettiniz! Kendiniz olun! Kendinize kendinizi düşman etmeyin! Tek düşman bu sefil hayattır! Kendinize dost bildiğiniz hayat ve onun zevk şaleleridir. Ortalama bir insan yaratmak için şu ana kadar sadece tanrı dediler, din dediler, çilecilik dediler… Peki, neydi bunların amacı? Sizi ne hale soktular? Ben söyleyeyim; Sizi sadece kendilerine benzeterek, hizaya soktular ve kaba bir inek mantığıyla sürüye dâhil ettiler. Tek dürtüleri şuydu; Sizi kendi hayatınızdan muhacir bir hale getirerek kendi kendinize yabancı bir ruh haline büründürmek…

Ben kötüyüm diyebilme özgürlüğünüzü elinize alın. Ben kötüyüm ve sizin gibi bir hayat tercihini onaylamıyorum deyin. Ben kötüyüm! Hayatımı kendi çıkarlarıma göre dizayn edecek kadar kurnaz ve kaçkınım. Ben şeytanım bu yüzden! İyiliğin dünyaya neler yaptığını gördüm. Törenin, verilen sözlerin, ahlakın, tanrının, insanın ve kaba yaratılmış bir felsefenin ne kadar tahripkâr olduğunu yaşadım. Ben kötüyüm! Toplam iyiliğin ve içgüdünün en büyük düşmanıyım, bir mezar kazıcı olarak sadece kendime dua ediyorum. Ben sadece beni düşünen bir bencilim! Bu yüzden en kötü benim! Bunu söyleyin ve özgürlüğün bedelini kendi ruhunuza- kuruşu kuruşuna- ödemekten çekinmeyin.

Bedeller ödeyin!

Unutmayın ki; Her ödenen bedel vazgeçilmiş bir hayattır. Fedakârlığın pençesinde debelenen bir acizliktir. Bedelinizi ödemeden kendinize dönemezsiniz. Ateşlerinizde kül olmalısınız ki, yeniden doğun ve kendinizi yepyeni bir formda yeniden yaratın! Üstün İnsan formunda… Bu haykırış, hayatın yine kendi kendisine yenilmesidir ve ortaya çıkan zekilik kırıntılarını paylaşmaktır. Bu haykırış bir düşmanlığın sezgisidir. Hayatın ancak kendisine alternatif bir hayatla ebedi savaşının mümkün kılınmasıdır. Bedeller ödeyin! Ki hayat size geri dönecektir emin olun!

Meydan okuyun!

Hemen sonrasında kendi özgürlüğünüzün aslında bir kabullenmeden ibaret olduğunu göreceksiniz. Ağlayın halinize! Dünya nimetlerinden ne kadar yararlandığınızı ve zevk sularından ne kadar içtiğinizi görün! Kara çalınan arzunun ta kendisidir, hissedin bunu! Sezgilerinizin sizi parçalayıp yok etmesine izin verin! Hayatın içine bir iblis yerleştirin! Yani ruhunuzu… Yani var oluşunuzu… Yadsınan değerlerinizi… Irksız, cansız, yaşamamış ve bir o kadar da cengâver bir savaşçıyı… Yok etmenin ilk mantığı ve en saf olan içgüdüsel cevabı budur:
Meydan okumak ve gerçeğin, katlanılması zor bir düşman olduğunu ispata girişmek… En zoru budur ve en kanlısı…

Gerçeği yattığı yerden kaldırın!

Acımasızdır gerçek ve ödenmesi zor bir bedele sahiptir. Acı, yalnızlık ve korku barındırır bu yolculuk. Gerçeğe ulaşmak için ne yaptınız söyleyin? Ne kadar yandınız? Ne kadar kendinizi feda ettiniz? Gerçek hak edeni eninde sonunda bulur; bunu unutmayın! Gerçek yaşadığınız sefil hayattan mı ibaret sizce? Bunun doğruluğunu ispata kalkmak bile aptallıktır, ahmaklıktır! Siz gerçek değilsiniz çünkü hayatlarınız birer sanal illüzyondan ibaret. Bunun telafisi ölmektir, bunun telafisi kendinizi parçalara ayırmaktır! Bu muğlâk hayatın tedavisi sadece sizsiniz!
Hayatlarınız size aittir, sizse koskoca bir hiçe aitsiniz!
Açık yüreklilikle şunu söylüyorum: Kendinizin tek şahidi yine kendinizsiniz!
Hayatınız ve şahitliğiniz hakkında siz Hüküm Verin!

Reddedin!

Sonsuzluk içinde yankılanan kayıtsız-zorba bilgiyi içinize çekmek için… Reddedin! Ayaksız, başsız, kör, topraksız bir hükümdardır eski insan… Köle değil; mürit yaratır kendi insanlarından. Ahlakın eşiğinde bekler durur çünkü o bir bekçidir tüm değerlerin, tüm acziyetin…
Peki, ne yapmalı? Cüzamlı Peygamberi takip etmeli miyiz? Tabi ki hayır! İşte bu en önemli hayır olmalı hayatınızda. Hayır! Ben size kaosun ve isyanın yüceliğini teklif ediyorum. Bireysel vicdanlardan ortak vicdan yaratan tanrının ne kadar da boş bir kuruntu olduğunu görün istiyorum!
Bu size öğretildi. Bu ezik psikoloji ve içgüdüler… Değerler ve bu çerçevede oluşturulmuş bir ucube vicdan… Reddedin onları! Üstün ve yıkıcı zekâyı bir yetenek olarak onurlandırın; ve kendiniz olun! Yüzyılın ağırlığı çökerken üstünüze, soruyorum: Bomboş bir ufka bakıyorsunuz değil mi? Ve o ufuk çizgisinde bolca kan var, bir hiç uğruna dökülen insan kanı…

Şimdi sıra mezarda bıraktığınız Ben duygusuna geldi… Ne zamandır yadsıdığınız Ben… Hep Biz olarak göründü insanlığa değil mi? Ağlayın! Çünkü öldürdünüz Ben’i! Duygu yerine itaat ettiniz ve şimdi ağlayarak yüceltin onu, hüküm verin hayatınızı hangi pusulaya göre devam ettireceğinize…

Bu yüzden tanrısal içgüdüleri reddedin!
Hayatı onaylayan bir ruhun huzuruna çıkın!
Sadece kendinizin…

Bağırın!

Aklınıza gelen tüm hakaretlerle ve en uzlaşmaz bilgeliğin çığırtkanlığında haykırın eksikliğinizi! En alaycı ve zorba ruh halinizi kendinizi öldürmede kullanın! Kendinizi yeniden doğurun…

Neden?
Neden?

Neden bu kadar yumuşaksınız diyor Nietzsche? Ben de soruyorum; neden bu kadar içi geçmiş bir halde dilenci oldunuz? Neden bu kadar alçaktasınız? Bu ruh halini bu bezirgânlığı nereden bulaştırdınız aklınıza? Yüzyılların oluşturduğu hamallık ve sezgi çöplüğünde, kendinizi nasıl bulacaksınız? Alçakgönüllülükle değil, yaratıcılığın yok ediciliğiyle ancak gerçek samimiyeti bulabilirsiniz. Bu yüzden bağırın!

İnsanlığın aynasına bir yumruk atıp, paramparça olmuş yansımanızı seyredin!
Bu bir yaradır!
Kabuksuz, ilaçsız bir yara…
Ruhun en ince mertebesine kadar sızmış bir solucan… Korkuyu besleyen ve asla sizi tatmin etmeyecek bir âşık… ( Salomé ve Nietzsche Olayı)

Kendiyle dalga geçen biri karşımda…
Özgür olmak isteyen…
Korkularının alacakaranlığında bekleyen…
Putların yıkıcısı…
İçindeki ateşle tanrıya değil kendine âşık olan bir erkek…

Bunları söyleyerek, en büyük kötülüğü azizliğe yükseltiyorum.

Hayat bir sihirbaz oyunuysa bu oyunu bozun!
Ve bunu yapabilmek için tek şart;
Yok etmeye önce kendinizden başlayın.

Uçuşan ve çoğalan bilginin yani kaçak ve sinsi bir tanrının gölgesinden kurtulun!
Kendiniz olun!
Tüm gölgelerden kurtulun!

Can Murat Demir

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

6 YORUMLAR

  1. can murat;diyorsunki, yumruğu aynalara değil kendinize patlatın..madem kötü benim kendimden başlamalıyım savaşa..haklısın..önce bedeller ödensin..sırayla..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR