Benim anlattıklarım,
Ölümün yeniden kutsanışıdır.
Ben hep masanın üstünde kaybettim seni
Geleneksel ölümlerle
Çıplaklık…
Sadece bizim istediğimizi alana kadar devam etmeli
Yanımızda bir şey getirdik
Birçok yara
Zehirli sarmaşıklar
Siyah şeyler bizimleyken
Bana dokunmayın
Kol kola gezen yaşlı çocuklar
7 taneydiler ilk başta
Ellerlimi kanlarına bandırırken
Toprakla bütünleştirdim zayıf vücutlarını
Organlarını kaybeden ormandayım
Yerlerini değiştiren baykuşlar diyarı
Dışarıda ateşle dans eden birileri var
Ağaca bağlanan bir ceset oluyor bazen gözümdeki değerin
Yani çok değerli
Delilik bu
Ardımda bırakırken ormanın yüce aklını
İntihar!
Peşinde gezindiğim eşsiz hastalık
Yapraklardan kopardığım çöp adamlar gibi
Yalvarıyorum ilmiği geçirdiğim boynuzlu dişiye
Odunsu bir korku kaplıyor karanlığımı
Defalarca kestiğim ve uluduğum beden
Hiç kan kaybetmemiş oysaki
Zehir akıyor!
Canilik dini…
Hayat…
Soğukkanlıyım!
Kayıp çocuklar…
Taşların oluşturduğu şekilleri takip et
1886 cadılık turu başladı…
Korku ve yalanların evi olarak dünya karşımda
Sesler…
Yerli mezarları yıkık harabelerimizin yerinde
Toplanmış çatallı dallar ve taşlar birlikteliği
Ters ayaklı görünen sen ise eski bir elbise içindesin
Ateşler içinde
Hayvanlar geri dönüyor
Büyük bir hızla yaşadık büyüyü
Kâbuslar…
Şizofren sevişmeler aslında tüm ağzımızı dolduran gülümseyiş
Ağaçlarla düğüm atan insanlığı gördüm rüyamda
Ne kötü bir sanat
Ne kötü bir şiir bu
Yalanlarla bezenmiş
Aynı zamanda çekici
Bana duygularımı geri ver tabiat
Mezarların üstünde yatan birçok şey gördüm
Bakire topraklarda
Samimiyetle tanıştım
Karanlığın biricik birlikteliğinde
Olanların aşkına…
Tüm kurbanlarımı kaybetme uğruna
Aşık oldum
Yaralı yüzündeki anlama
Beslenen büyütülen yaratıklar
Tabut kayasında karşıma çıkan
Yıldızlar
Bana hayatımı bağışladı
Alçak ve yumuşak tepeler
Ağzımı açık bıraktıran zarafet
Aşk…
Bir garip çıkmaz yol acıyla taralı
Hala göremiyorken çocuklarımı
Kaçırdım tüm yaşlılığımı
Konuşur uzaktaki cadı
Yaşayan lisanıyla
Aydınlığı kucaklayan
Boğulmuş her ne kadar ucube varsa
İsteriz ki bizimle birlikte ölsün
Canlıların alçak izleri
Yakalasın tüm içtenliğiyle
Ağaçlarda bağlanan insanlığı gördüm
Tüm soğukkanlılığımla
İrkilmeden
Geçirdim boynuna ilmiği
Vicdanımı emanet ettiğim tabiatın gücüyle
Ben hep masanın üstünde kaybettim seni
Geleneksel ölümlerle
Bana dokunmayan ellerin sığlığında
2.bölüm
Evet duymaya başladım
Uzaktaki ezik yakarışları
Ağlıyorum senden gelenlerle
Tasalanma vakti
Geldi çattı
Yine aşka kafa yorma vakti
Islak ve bir o kadarda hizbe bir duvara yaslanarak
Gerisi kupkuru bir ben…
Topraklaşarak ölmek en uygunuydu bu yüzyılda
Seçimimizi yaparak ilerledik
Geriye bakarak değil
Geriye bağırarak
İlerlemek
Lisanımızın bittiği yerdeyiz artık
Ağaçlar yine konuşmaya başladı
Üzgünüm
Seni bırakmamalıydım.
Kendimden emin olamazken
Hayatımız bitti
Diğer tarafa birkaç saatlik mesafede
Yürüyerek bir ayrılık eder en fazla
3.bölüm (özne ve nesnenin ilişkisi üzerine)
—Az kaldı tasarladığımız şeye dedi
Ormanın dili yeniden çözülür
Az olan bizdik
Bitti eşyaya olan zaafımız
Savaşımız bu kadardı
Biz yokuz artık
Ama yine de nesneye anlam katan bizdik
Aşk gibi tıpkı
Yalancı tanrımız oldu mesela
Absent etkisinde saçmalarken
Nesne eğer aşksa
Özne bir hiç olmalı diye öğütlediler
Ders: dünyayı isteme aşkı yarattı
Amansız bir içgüdüyle
Tanrı Yerinde Rahattı Oysaki
Bunların ötesinde biz vardık
Ve ben senin varlığının ilk koşuluydum
Çok ağrılı olsa da
Birbirimizi yok sayarak var olamazdık
Hareketlenir içimizdekiler
Bizi var ederek
Birbirimize mecbur kılar
Oysaki sen bensiz ne anlama gelirdin?
Yani öznesiz…
Şölen başladı
Tüm atomlarda
Melodisini dinlerken somurtkan ruhların
Köküne kadar yalnızlık hâkim tüm canlılar dünyasına
Aramızdaki şey…
Bir şey barındırıyordu.
Dişilik doğurganlık dışında
Her şey acıya meyilliydi
Biz mutluluk paylaştırılırken geç kalanlardanız
Çünkü kabul etmediler çatal lisanımızın söylediklerini
Bakireler diyarındayız
Kansız bir bozgun yaşadık
Bir yerlerde…
Göz alıcı bir eziyet tanrıyı ispatladı
Ben senin gözlerinin renginde bir toprak hayal ettim
İçimi dolduran soğukluğuyla
Tekrar soruyorum
Nasıl varlıklarız biz
Sanki eskiden var olabildik mi?
Soğudu tüm evren
Kükürt kokusuyla beraber genişledi
Hala birileri tanrıyla konuşuyor.
Sonra nesneye geri döndük yine
Bizi unutarak
Nehri ters tarafa akıttık
Ellerimizle tuttuğumuz gökyüzünü yok saydık bir an
Hala olgun değiliz
Tüylenmiş gürbüz şeytanların yanında
4.bölüm (inimizde sayıkladıklarımız)
Tüm yitirilen zamana seslenmek yeterli mi sizce?
Kadim değerlere
Susmak sindirilmektir çoğu kez bunu öğrendik
Yazdık mağara duvarlarına
Tez: biz
Antitez: insanlık
Sentez: doğa
Teker teker sayalım istedik
Sevmediklerimizi
Gördük
Karanlığın gözü dönmüş kuyularını
Zapt ettik
Şiiişşşşt!
Bakamadığım kadın
Ölümümü bu kadar mı arzuladın !
Oysaki senin için kaç asırdır ruhsuzum
Yavaş yavaş deliren bir cüce pislik oldum gözünde biliyorum
Ben yinede yazdıklarımı bir sır gibi sakladım
Uykuya dalan bir hayvanın kucağında
Rüzgârlar…
Dağıttı tüm saçlarını
Yuvarlanan kıvılcımlarla birlikte
Küllerini…
Ellerimiz yine de insan kalmayı başardı
Karıncalandı durdu
Sarhoş olan taraflarımızla
Biraz nemli utangaç bir olgun erkek
Uykuya dalalı çok olmuş
Kalkıp irkilierek:
—kaybolduk dedi
Bir aşkın duasında
Bunlar
Unutmadığımız, unutamadığımız yol hikâyeleriydi sadece
Üzülmek bize mi düştü yine?
5.bölüm (aklımızın gölgesine düşenler)
Mor yelkenli aklımın bir yerlerinde uçuşan kırlangıçlar
Birer birer
Bana döndü
Bir ışık yaktılar anılara
Bahçemize gömdüklerimizi hatırlattılar
Şiddetli bir şekilde yuvalanarak
Ağaçlar kızıl gülüşlerini sakladı bizden
Cesaret ve onur için savaştığımız ordu
Savaş ve Katliam
Yine geriye döndük
Orman dile gelmek üzereydi…
İkimizde aynı kahramana inanarak yaşadık
Tüm gösterişiyle
Yabanda gezen biri
Bizim için
Hayır!
Bana geri dönmemelisin
Küçük mabedimize
Her yerimiz kan içindeyken
İkimize yetecek kadar acı biriktirdim
Ölmelisin
Çift kişilikli aşkımızla birlikte
Orman…
Acı verdi bize her öpücükte
Karıştı nefesimize
son bölüm
Fazlasıyla sarhoştuk
Hayatı özleyecek kadar
Can Murat Demir