Üzgünüm,
Katran soluyarak çürüttüğüm ciğerim
Kollarımda ölen bahar
Asma bahçelerinden yere dökülen üzüm sessizliği
Gövdemi parçalara ayıran balta adına
Hepinizden özür dilerim.
Oysaki; ölümü çoğaltan bir karbon kâğıdıydım ben.
Yusyuvarlak bir acının, boşluğa düştüğü kanatsız bir kuş!
Yuvalarına çökmüş bir uykunun
Göze döküldüğü kan damlalarından
Sığ hayallere sıçraması gibi
Baygın tedirginliğim.
Sonsuzluğun içinde ılık bir sensizlik benimkisi,
İstençlerimi elimden alan ölüm kâbusları kadar gaddar bu suskunluk.
Üzgünüm,
İçimde filizlenen yaşamak kaygısı
Defettiğim müntehir çığlıklar
Gemisini terk etmeyen tutkulu bir kaptan kadar olamadım ben!
Ancak yine de: Nasıl sıyrılır ki insan kendinden?
Bir fare gibi kemiklerini dişlemek varken,
Neden tamah eder
Damarlarına dadanan kirli kana
Ruhunu pisleten bu müebbet işkenceye?
Sildim hüzünlerini gecenin gürültüsünden bu yüzden,
Yağmura teslim ettim benliğimi.
Ve son kez gülü koklayarak bağrından
Kuyruğuna dolandım gecenin.
Üzgünüm,
Kimsenin farkına varmadığı nefretim
Kaç intihar dirildi yeniden yüreğimde,
Kaç İsa terkedildi babası tarafından,
Sayamadım ben!
Yolları kanatan zamanı al göğsünden içeri
Göm toprağına toprağımı tane tane
Renksiz ayetlerin yazıldığı bir şiir duvarında
Düşür çarmıhını İsa
Elinde sigaran, dilinde emdiğin kurşuni kül ile.
Haykır, acılarını devşirdiğim çehremden aynana
Son bul hayat!
İsmail Topçu