Söyleyebildiğim kelimelerim kadardım. Düşünceler var olanı ifade etmiyordu çoğu zaman. Ne olduğumuzu ya da ne olmak istediğimizi anlatmazsak, anlaşılmak kaçınılmaza çıkacaktı. İşte bundan bizler kelimelerimiz kadardık. Tam o yerde, söylenmesi gerekeni söylemediğimizde düşüncelerimizin esiri olmaya yüz tutacaktık. Cümleler kurmak bir yetenek değildi. Cümlelere anlam yükleyebilmek işte asıl bu bizi birbirimizden ayıran en önemli unsurdu. Düşüncelerimin esiriydim. Düşünceler, kendi içinde bilinçlenen sadist işkencelerin gece bekçiliğini yapıyordu. Çok geç kalmıştık. Şarkıların bu denli hüzünlü olması düşüncelerimizi kelimelere dökemediğimizdendi. Hissetmek, bazı zamanlar ölümü hatırlatsa da yaşamın ta kendisiydi. Her şeye geç kalmıştım. Sana geç kalmıştım, bugünüme, gecenin rengine… Yalnızlığıma bağırırken fikri hür, gece yarısı çığlıklarımın yasaklanması gerekiyordu. Her günüm neden aynı diyerek üzülen insanlara söylüyorum. Her günü farklı insanlara bakın. Bir fark göremeyeceksiniz, çünkü hepimiz düşüncelerin esiriydik.
Nereye sıçacağını bile toplum belirliyordu. Nasıl giyineceğini. Yaşamın her alanında düşünceler kendini hatırlatırken düşünmemize ihtiyacımız kalmıyordu. Kalıplaşmış hayatlara saplanıp kalmış bedenlerimizin ölümü bekleyişiydi yaşamın kendisi. Bundan düşünceyi zorlayan bir cümle okuduğumuzda beynimiz karışıyordu. Bunları yazarken bile düşündüğümü sanmıyorum. Ben de bir takım kalıplaşmış yargılara saplanıp sizlere var olan gerçeğimi yansıtıyorum, çünkü beni anlıyorsunuz. Anlaşılmak var olanı hatırlatmaktır. Beni anlamamalıydınız. İşte o zaman düşüncelerimizin esirliğinden kurtulmuş olacaktık; ama çok geçti, ne yazık ki bizler milyonlarca yıldır çürüyen beyinlerin son safhasındaydık.
…
Serkan Aydemir