Gecenin bir yarısı, belasını arayan bir şeytanla tanıştım. İrkilmiştim başlangıçta; benliğimi teslim aldı. Sonrasını biliyorsunuz. Yine de anlatmalıyım.
Bu ilk karşılaşmam değildi, son da olmayacaktı. Tüm insanlık uykusunda sayıklarken, ben yalnızca hayaletlerime sarılıyordum. Onlar beni hiçbir zaman terk etmemişti; yalan söylemediler. Terk etmeyi bilmeyenler asla yalan söylemezlerdi. Bu, unutulmuş bir insan kanunuydu.
Bir gün, umarsızca fahişe sokaklarının içine çekildim. Tanrı, bir cellat arıyordu. Bunu neden yaptığı hâlâ anlaşılmaz; hoşuma gitmişti. Hâlbuki biz kardeş gibi değildik mi? Uzak kalsak da tek vücut gibiydik. O, beni bir ruh için kandırdı. Bu, şantajdı ve haksızlıktı.
Yüzyıllar sonra soğudum karanlıktan. Gecenin bahşettiği serin yalnızlık ve nefes alma hissi yaşamak ağır geliyordu. Kalemim bir giyotin kadar keskindi; hoşuma gidiyordu. Ama neden bu denli kıyıcı ve hoşnutsuzdum? Neden terkedilmek bu kadar acı veriyordu? O’ndan kopamıyordum; bir yandan öldürme arzum artıyordu. Bu ne ilk ne de son deneyimdi. Talihsizlik damarlarımı sarmış, ruhların tanrısı beni terk etmişti.
Bundan sonrası intihardı. Yazmaktan vazgeçmiştim. Şeytanlarımla vedalaşmalıydım. Bu, yazgımdı. Tanrının son hamlesiyle ölüme daha da yakındım. Nefesim kan kokuyordu.
Ben
Çok zengin bir adamdım. Şeytanlarım ve hayaletlerim boldu, emrimde binlercesi çalışıyordu. Sonra bir gece, beni terk ettiler. Yazamadığım, öldüremediğim bir geceydi. Aslında onlardan kaçan bir adamdım. Sonraları alıştım kan kokusuna ve kölesi olmayı kabul ettim. Gecenin içine akan ruhum, ölümün müptelası ve celladı hâline gelmişti.
Tutamıyordum kendimi; ölüm hep yanı başımdaydı. Genç bir delikanlıydım, heyecanlıydım. Cinayet göbek adım olmuştu; ışık ise hep uzaktaydı. Bazen kendimi tutamıyordum. Pusudadılar; sanırım ben de seviyordum kaçak dövüşmeyi. Sokaklar, akıl hastalarının peşinde gezinen zevk şırıngaları gibi kahkaha atmayı öğretti. Hayaletlerim her yerdeydi, şeytanlar ise yatağımda konaklıyordu.
Seviyordum ölümü; ölümün aydınlıktan kopardığı her zerreyi… Zamanı geldiğinde katil olmayı seçmiştim. Kimi özendi, kimi cehennemi andıran bir hayatım oldu. Karanlık üzerime geldiğinde ben her zaman hazırlıklıydım; onlar ise titrerdi.
İnsanlar Hakkında
Kimisi dua ediyordu, kimisi ise sefil hayatını kamburunda taşımayı onur sayıyordu. Seçimler hayatı, beklentiler acıyı, hayat ise ruhun kurtuluşunu müjdeliyordu. Ruh dedikleri böyle şekilleniyordu. Kutsal kitaplar böyle yazıyordu. Ama benim kitabımda acizliğe yer yoktu. Güçlüyüm; çünkü günahlarımın bedelini şeytan tarafından kutsanarak ödedim.
İrkildim. Ölü bebeklerden inşa edilmiş bir mabette buldum kendimi. Tapındığım kötülüğün beşiğindeydim. Her irkilmem, rüyalarda çektiğim fotoğraflar gibiydi: sönük, siyah beyaza teslim olmuş, eski… Yorgunluk nedir bilmeden yaklaşık üç asır ruh toplama işindeydim. Mezarlıklarda tanıdık şeytanlarla karşılaşmak uğursuzluk sayılırdı. Çünkü şeytanların anatomi bilgisi vardı; eğitilmişlerdi. Her şeytan bir insana gebeydi; hayat kısa metrajlıydı ve sadece ölümü müjdeliyordu.
Dedim ya, ben sadece bir elçiydim. Bilginin her türlüsüne aç bir bilge edasıyla ruhların yaşamsal damarlarından hayatlarını emdim. Bu yüzden yaşımı göstermiyordum. Ölüm hakkındaki ayetler hâlâ ezberimdeydi. Seçilmiş ve lanetliydim.
Hâlâ kan kokuyorum; hangi yağmur temizleyebilir ki ruhumu?
Son
Her insan aslında terkedilmiş bir mabetti. Yoldan geçenlerin mum yaktığı, adaklar sunduğu bir mabettir insan. İnsan yalnızdır; tıpkı tanrısı gibi duaya muhtaçtır. Yazmak ve öldürmek neden kutsal? Çünkü biri olmadan diğeri eksik, diğeri yokken öteki kayıp. Bu denklemde meleklerle sevişirsen öldürme hakkını elde edersin. Ben de öyle yaptım. Yaşamadan öldürmeyi seçtim. Bu dünyaya yaşamdan çok ölüm yakışıyordu. Dünya, yuvarlandıkça büyüyen bir cinnet topuydu; kurtulanlar aramızda yoktu.
Tanrı yüce bir hakem gibidir; adilliği suskunluğundan gelir. Ben ise ölüm dağıtan bir postacı, acının küllerinden doğan…
Evet, soğuyordum karanlıktan. Misafirliğe gelen her ruh içime hapsoluyordu. Beden işçisi gibi soysuzlaşmıştım. Ezildiğimi hissediyor, hak ettiğim işkence ve yalnızlıktan tiksiniyordum. Yorulmuştum.
Can Murat Demir

