Değil mi ki gelip geçici, öyleyse değeri yok… Aslında yanlış bir damgalama bu. İnsana ilişkin ne varsa zamanlıdır, zamandadır, – gelip geçer. Kendimiz çevremiz, yapıp ettiğimiz her şey (ha uzun ha kısa) belli bir zaman aralığını kaplar yalnızca.
Bir şeyin tadı değeri gelip geçiciliğiyle orantılı değildir. Tersine: bazı şeyleri tam da gelip geçici olduğu için sevip saymak, bakıp gözetmek gerekir.
İnsana özgü ne varsa yıpranır, en yıpranmaz sanılan şeyler bile – sevgi, dostluk, özlem, bağlılık. Gelip geçici olanı sevmemek yaşamdan kaçmaktır. Gelip geçici tatlar, mutluluklar, karşılaşmalar, alışkanlıkla da dolup taşar tüm yaşam. Bir bakıma, yaşamada olgunluk: beş-on sözcüğün kat kat anlamlarından birkaçını bir yere dek öğrenir gibi olmak. Oysa ne kısa yaşam denen şey! Sözgelimi: ağaç okuluna yazılıyorsun. Daha başlardayken, – “kök”, “gövde”, “dal”, “yaprak” diye hecelerken, daha ilk yönelimlerdeyken, bir de bakıyorsun ki yaşam denen şeyin sonuna yaklaşıvermişsin.
Nermi Uygur
Yaşam Felsefesi
Kabalcı Yayınevi, 93 – İstanbul