13 numara tekli koltuğumdan, gecenin karanlığında cama vuran siluetimi fark ettim. Süzülmüşüm bayağı. Kilo değil dert almışım sanki. Bir yandan daha fazla yol alıp yalan duymak istemiyorum, diğer yandan, rüyamda görmüş, özlemişim. Derdimi anlatıyorum dert değil diyorlar. Gözyaşlarıma sebep olan dert değil de nedir diyorum size? Nedir beni bu hale getiren?
Beynim onun hasreti ve nefretiyle kaplanıyor. Her gittiğim yere onu da götürür oldum. Yediğim yemeği o da doysun diye yiyorum inanır mısınız? Kalbimin derinliklerinde hissediyorum o adiyi, sevişmeyi bilmeyen ama gözü erkeklerden inmeyen seneler meblağsı kızı.
Okurken ne kadar hissedebileceksiniz ki? Terk ettiği çocuktan, beni istemeyen anasına, onu büyüten babasına kadar ağlayarak sövdüğümü, onun için tanrıya ettiğim bedduaları?
Şu an yazdığım sayfaya o kadar gözyaşı birikti ki, az önce muavin geldi koltuğa.
“Bir şey ister misiniz?”
“Su alabilirim”
Gözyaşımdan mütevellit boğazım öyle tıkanmıştı ki yutkunamıyordum. Sanki adama; “Hayır getirme” dedim, öyle mi anladı acaba? Muavin gitti gelmedi. Elimde kalemim, tekli koltuğumdan sağa doğru bakındım, kalktım gezindim koridorda. Ne koltuk varmış ne muavin…
Düş görüyorum,
Her düşündüğümde,
Kahrın olsun huzura ermeyesin
Gittiğin her delikanlıya
Benden armağan olasın.
Bir sabah,
Belki yarın sabah,
Belki gelecek sabahlardan biri,
Defolsun yüreklerden ceddiniz.
O yağız delikanlı da sevgini
Terke dursun aynı senin gibi.
Bahadır Çalışır