Ana SayfaYazarlarKonuk YazarMerhamet ve Nefret Kıskacında İnanç

Merhamet ve Nefret Kıskacında İnanç

Bir arabam ya da ehliyetim yok fakat o gece, nereden aldığımı hatırlamadığım,çalmış olma olasılığımın yüksek olduğu normal görünümlü, bakımlı siyah bir arabayla, nasıl kullandığıma anlam veremeyerek, sonu görünmeyen düzgün bir asfalt yolda ilerliyordum. Yolun her iki yanı ormanla kaplıydı. O kadar tenhaydı ki bir başka araca rastlamadım. Karanlıktı, etrafı aydınlatan tek şey arabanın farlarıydı. Soğuktu biraz, radyoda her beş dakikada bir dahada soğuk olacağını söylüyordu adam. Sakin, güzel yabancı müzikler çalıyordu sonra. Nereden geldiğimi ve nereye gittiğimi bilmiyordum. Buna karşın duyduğum haz ve yüzümdeki mutlu ifade anın tadını çıkardığımı gösteriyordu. Problemi olmayan mahsun ve sakin hissediyordum. Bir süre daha ilerledikten sonra aniden karşıma çıkan şey yüzünden direksiyonu kırdım. O her neyse canlı bir şey olmalıydı. Çarptım ve yoldan çıktım. Geri dönüşü olmayan bir dönüşümün başlangıcı bir uyanmaydı sanki bu. O an, gereksiz ve saçma sapan anlamsızlığın içindeki mutlu oyunu oynayan,nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen biri olduğumu farkettim. Araba ormana daldığında ağaçlar yavaşlatınca durabilmişti ancak. Dışarı çıktım, ormanın mis kokan soğuk havasını ciğerlerine çektim. Başımı çarpmıştım ve ağrı hissediyordum fakat bu kazadan önce başlayan, kısa zamanda geçeceğini sandığım hafif bir ağrı olmasına rağmen geçmemiş ve hiç şimdiki kadar dayanılmaz olmamıştı.

safak_tunca_kimlik

Çarptığım şey bir hayvan olabilirdi, koştum hemen… Yerde yatan iki hayvan vardı, biri köpek diğeri insan. Gözlerim doldu, o anı hiç unutmuyorum, bir dakika önceki masum mutludan eser kalmamış, kendimi kaybetmiştim. Kısa süreli bir şok yaşadıktan sonra yanına gittim, dizlerimi yere vurup ona dokundum. Etrafta yardım edecek biri var mı diye umutsuzca kaldırdım başımı, yada biri gördü mü diye korkuyla yaptım bunu. Öyle kızgındım ki kendime… Söyleniyordum yada sayıklıyordum. Bu cana nasıl kıyabildim. Hatalıydım, daha yavaş olsaydım eğer, kurtarabilir hatta hiç karşılaşmaya bilirdim. O zaman kendimi kurtarabilir miydim? Ya sonsuza karar öyle uyumaya da devam etseydim? Yolda beni uyandıracak başka bir şeyle karşılaşmamıştım. Üşüyen elim onun sıcak gövdesinde duruyordu hala. Göz yaşlarımı tutamadım serbest bıraktım. Ardından köpeğin ardında yatan insana baktım, bir avcıya benziyordu, ilerde düşürdüğü tüfeğini gördüm. Avlanmaya çıktığını düşündüm. Yanına gittim. Ölmüştü. Neden bilmiyorum, ona karşı bir üzüntü duymadım. Hayatımda ilk kez gördüğüm insana sinirliydim hatta. Her şey senin yüzünden diye bağırdım ölü bedenine. Göz yaşlarımı silip ormanın karanlığına, bilinmeyene doğru yürümeye başladım.

Böyle bir rüyaydı, soğuk gecede uyandırıp düşündürdü. O kaza anı ve her şeyin değişmesi. Sonu görünmeyen tenha yolda her şey tamamiyle yeniden şekillendi. Gerçekleri merak ediyor ve onu istiyorum fakat diğer yandan kendimi kaybetmekten korkuyorum.

Daha önce yazdım yine yazıyorum, insanlardan nefret etmiyorum, (bunu her şeyi yanlış anlamayı iyi becerenler için bir kez daha tekrarlama ihtiyacı hissettim.insanlar beni yanlış anlayacağına hiç anlamasın kesinlikle daha iyi) tanrı neden nefret edilecek bir şey yaratsın ki, nefret duygusunu tatmak için mi? İnsan özünde iyidir ancak nefret edilecek hale getirilmiştir. Nefret ettiğim insan türleri, kendini uyanık sanan aslında uyuyan güzeller, ihtiyacı olmamasına rağmen avcılık yapanlar, hayatının tamamında avlanmaya çalışarak yaşayanlar. Bunlar samimiyetle uzatılan eli sıkarken dahi sert sıkmaya çalışırlar. Bu içten içe güç gösterileri sonunda birbirini avlayan bombardıman yağmurlarına tutup yağmalayan, tuhaf yaratıklar olurlar. Bunlardan sizde nefret edin. Bizi hayvan gibi yaşamaya mecbur ettikleri için, (böyle derler ya hani, ama hayvan gibi de yaşamıyoruz ki biz) adaletsizlikleri için, doymazlıklarından dolayı nefret edin onlardan.

Onları temsil edenleri de iyi ayırt edin. Farkında olmadan onlara hizmet edenlerin sayısı hiçte az değil.

Kaçınız hizmetkar olmadığını düşünüyor?

Dünyanın değişmesi, düzenin tamamen değişmesine sımsıkı bağlı. Düğümün çözülmesini istemeyen para babaları, dünyayı tımarhaneye çevirip, istediklerinde yakıp yıkan, öldüren, sömüren eli kanlı avcılar, masumları bir bir tuzağına düşürüyor. Para onlarda dolayısıyla kuralları yok. Her ne kadar tüm koza sahipseler de, bu kör düğümü açarak değişimimizi sağlayacak insanların, yani bizi gerçekten farklı yapacak olan şeyi keşfedip anlayanların, inançlar konusunda kesin yargılara varmayıp kendini bir kalıba sokmayanların sayısının artmasıyla olacak kuşkusuz. Zor görünse de, hatta çok çok zor olsa bile, yeryüzünde yaratılacak cennetin hayalini kurmak paha biçilemez.

Bazen güzelliği bazende çirkinliği hayal eder insan. İyi şeyler doğuracak kötü şeylerin hayalini kurar bazen.

Yürürken karşıma çıkan karınca sürüsüne basmamak için şekilden şekle giren ya da masum bir insana zarar geldiğinde acısını derinden hisseden ben, elimde dünyayı patlatıp yok edecek bir güç olsaydı eğer, bunu gözümü kırpmadan yapardım. Bunun hayalini çok kurdum. Aynı anda ve birden. Hani ölecek yaralı bir canlıyı can çekişmesin diye öldürerek acısına son verirler ya.

Ben bir acıyanım, o yüzden ben bir acımasızım.

Bazen umutsuzluk insanı sarıp sarmalayıp köşeye sıkıştırdığında,topluma dehşet gelecek düşüncelerle dolabilirsin. Bazen tüm bu mücadelelerin dehşetini gören yorgun, fazla doluluktan intihar düşüncesine kapılabilirsin.

Ancak tüm olanları dert etmeyip sen de yoluna bakabilir, mutluluk oyunu oynayabilirsin.

Bazı insanlar görmedim, duymadım, bilmiyorum diyemezler !

İntihar kesinlikle bir seçenektir. Hatta bu seçeneğin varlığı bile rahatlatır tükenmişleri. Ancak intiharın bilinmeyen karanlığı korkutur.

Çıkışı var mı, yoksa yok mu?

Öğrenmenin tek yolu var fakat cesaretin var mı?

Kapıyı açacak yada tümüyle kapatacak, acil durumlar için konulmuş kırmızı bir buton gibidir intihar. Bazıları öyle hızlı düşüş yaşar ki fani yaşamda, o butona basarak paraşütü açıp gökkuşağına doğru süzülmek ister artık.

Bazıları da fani hayatta süzülür, fani zırvaları yolunda giden koyunların kırmızı butonla işi olmaz.

İnananlar ve inançsızlar, intihardan sonra neler olacağı ve neler olmayacağı hakkında kesin konuşurlar yapar. Fakat kendini bir kalıba sokan herkes aptaldır. İnsan sonrası için hiç bir şey kanıtlayamaz. Kanıt diye sunulanlar da aslında başkalarının yorumlarıdır.

Ama inançlara saygın olmalı !

Kendini bir kalıba sokmuşlara saygım olmaz, benim inancımda bu.

Kaçınız bu iki tip gruba ayrılmış yaşayan ölülerden değilsiniz ?

İnanmaktan bir şey kaybetmeyeceği korkusuyla inananlardan bahsetmek bile istemem. Onlar bu kadar önemsizdir. Tanrı varsa, ki olabilir, bu tam olarak onu aşağılamak değil de nedir? Hayatta tüm aptallıkları yapıp düşünmeyen beyinciklerin, sırf inanıyor diye tanrısının onu seveceği inancına kapılması aptallık değil de nedir?

Bir sınav olsa dahi, inanmak ya da inanmamak üzerine olabilir mi ?

Kendini bir kalıba sokanların fanatikleri de var. Bu iki grup birbirlerine cahil diye saldırıyor. Aslında iki tarafta haklı.

Futbol takımı kavgalarına çevirdiler ve futbol takımı tutar gibi din tutuyorlar. Fanatikleri inançsızlığı bile bir din haline getirdi. Fanatik olmayanlar, onlarda taraftır. Bir kalıbın içinde, fanatikler keçiyse, fanatik olmayanlar koyundur!

Teoriler üretecek olursak insan varlığı hiç bir değeri olmayan bir deney ürünü bile olabilir. Kainat dediğimiz, bir laboratuvar da bir deney tüpünün içinde bir toz zerreciği bile olabilir. Eğer böyleyse hepimizin kırmızı butona basması deneyi yapanlara bir baş kaldırı olacaktır. Biri çıkar ve benzer bir şey iddia eder, ama bunu kim kanıtlayabilir ?

Gelinecek nokta bir kısır döngüdür, insan bir yere kadar gelir ve teoriler üretir, asla emin olamaz. Bilimin her şeyi açıklayacak gücü yoksa da,en azından dinler gibi ulaşamadığında uydurma hikayelerle insanları kandırmaz. Gücünün yettiğini kesin kanıtlarla açıklar, emin değilse bir yargıya varmaz.

Böyle büyük bir oyunun parçası olmak insanı hayretlere düşürüp muhteşem kainata hayranlığını arttırarak müthiş bir manevi deneyim yaşamasını sağlasa da, fani yaşamımızın zırvalarla dolu gezegeninde, bir gece yatakta, zırvalardan bunalıp çaresiz kaldığınızı anladığınızda, bu kısır döngüyü sorgulayabilir, belkide olmayan bir tanrıya diklendiğiniz olabilir.

Göstermek istediğim karamsarlık değil, bilakis her şeyin olabileceğini ve karanlığı anlatarak aydınlığın nerede olduğunu aramayı başkalarına da denetmeyi deniyorum.

Yalan söyleyenler bunu kavrayamazlar !

Bu kadar olumsuzluğun olduğu bir dünyada timsah göz yaşları döküp mutluluk oyunu oynayanlardır onlar. Birçok şey onların bencilliklerinden ve doymazlıklarından kaynaklanıyor. Fani zırvaları yolunda giden herkes birden iyilik rolüne bürünüyor ve iç geçiriyor her şey ne kadar güzel, dünya ne kadar yaşanılası diye. Dünya sana yaşanılası oldu diye herkese mi yaşanılası oldu! İşe yaramazlardan biri olduğun için sana da kol kanat gerdiler diye ve kıçını sağlama aldıklarında mı dünya birden güzelleşti! Karamsarlıksa bunları anlatmak, o zaman herkesi karamsar olmaya davet ediyorum. Karamsar olalım ki o uyduruk tanrı bizi sevmesin artık. Karamsar olalım ki aydınlığa koşarken ayrıca fani zırvalarla uğraşmak zorunda kalmayalım. Dünya sadece bazıları için güzel olmasın, gerçekten mutlu olabileceğimiz şeyler görüp onlardan güç alalım. Sadece bu şekilde evrimimiz olumlu devam edebilir.

Şafak Tunca

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR