Ana SayfaPoetikŞiir Öldü mü?

Şiir Öldü mü?

Ülkemizde ve dünyada şiirin gerilediği iddialarının yaygınlaştığı bu günlerde, Şiir Sanatı gibi bir kitap yayımlamak, ne derece akılcı olurdu? Ama ben şiirin gerilediği kanısında değilim. Gerçekten de son yıllarda, ülkemizde şiirin gerilediği, öldüğü, bittiği yolunda genel bir kanı yaygınlaşıyor. Birçok yayınevinin ve kitabevinin “şiir” kavramından adeta nefret ettiğini görüyoruz. En insani yazınsal tür olan, aşkın dili olan, bütün diğer yazınsal türlerin ve hatta bütün sanatların atası, “dil” ve “sanat” kavramlarının açıklanmasındaki temel nesne olan şiir, nasıl olur da tükenebilir? Gorki’nin, Lenin’e karşı kendini, daha doğrusu sanatı savunurken söylediği şu sözü anımsayalım: “Aklın şiiri bilimdir, yüreğin bilimi şiirdir.” Öyleyse şiirin tükendiğini öne sürmek, insanın tükendiğini öne sürmek anlamına gelmez mi? Şiir yazan ve şiirin içinden birisi olarak, bu durumu kabullenmem elbette kolay değil. İşte Şiir Sanatı, bir bakıma şiirin olduğu yerde bulunduğunu kanıtlamaya çalışmamın da bir göstergesi sayılmalı.

Öncelikle şunu belirtmeliyim: Ülkemizde düz yazıdaki (roman, öykü vb) niceliksel artış, şiirin gerilediği yanılsamasını oluşturan önemli bir etkendir. Niceliksel diyorum, çünkü yazılan romanların ve öykülerin çoğu anı ve yaşam öyküsü anlatımcılığından öteye geçemiyor. Elbette yazılı kültürün geliştiğini göstermesi açısından, bu da bir şey. Toplumumuzun görsel kültür şokunu atlatması, görsel kültüre olan güveninin sarsılması, gecikmiş bir kültür olan yazılı kültüre yönelmesine neden oluyor. Görsel kültürün güncel niteliği, yaşamı bütünüyle kavramakta ve insanı bütün olarak karşılamakta yetersizdir. Oysa yazılı kültürün kalıcılık özelliği, ona gündelik olanı yansıtabilme yeteneği kazandırır. Gündelik, genel ve nesnel olanı ifade eden bir kavram olarak, bir sürekliliği tanımlar. Oysa güncel, özel olanı ifade eder ve süreksizliği, belli bir süre içinde olup biteni tanımlar. Bu nedenle, gündelik olan, kalıcı olandır; güncel olan ise geçici olandır. Gündelik olanı kalıcı yapan şey, onun tarihsellik özelliğidir. Çünkü gündelik, geçmiş-şimdi-gelecek süreci içerisinde, birbirini bütünleyen bir niteliğe sahiptir. Bu bütünlük, evrensel olanın da önkoşullarındandır. Buna karşın güncel olan, denebilir ki, gündelik olanın belli zamanlarda aldığı biçimlerin ifadesidir. Demek güncel olanın varlık nedeni gündelik olandır; gündelik olan ise kendi başına bir varoluştur. Örneğin, “yemek yemek” gündelik bir insan etkinliğidir. Ama “McDonalt’s’ta bir şeyler yemek”, günceldir. “Savaşmak”, gündelik bir insan etkinliğidir; “Irak’ı işgal etmek” ise günceldir. Gündelik olan, tikel ayrışmalara, karakterlere ve katılımlara gönderir bizi. Güncel ise eklemlenmelere, aidiyetlere…Bu yüzden de gündelik olanın bireyselliğinden, güncel olanın ise popülerliğinden söz edebiliriz. Burada, “özgün olan” ile “anonim olan”ın da görüntüsünü yakalamış oluyoruz.

Öyleyse roman ve öykü yazılı kültür ürünü olmasına ve dolayısıyla gündelik olanı yansıtmasına karşın, niçin popüler olabiliyor da şiir popüler olamıyor? İşte bütün sorun, bu çelişkili gibi görünen durumun içinde saklı. Burada kültürün bir görünümü olan “popüler kültür” olgusu üzerinde durmak gerekiyor. Evet, popüler kültür kitle kültürüdür. Kitle ise toplumsal olanın aksine kaygan, biçimsiz, geçici, geçirgen olmayan bir yapıdır. Kitle kültürü de bir endüstri kültürü olarak, yapılan ve tüketilen bir kültürdür. Oysa toplumsal bir kültür olan estetik, yaratılan ve paylaşılan bir kültürdür. Çünkü toplumsal olan, bireysel değerlerle birbirine örülmüş, organik bir yapıdır. Popüler kültür anti-estetiktir. Bu yüzden de ulusal ve evrensel anlamda, insanlığın ortak uzlaşımlarla getirdiği birikimle yüzleşmek, hesaplaşmak ya da birikime katılmak gibi bir kaygısı yoktur. Hatta böyle bir mekanizmayı reddeder. İşte bizim şiirden saymadığımız ama popüler olan ve şiir adına dolaşımda olan metinler ve diğer etkinlikler de böyledir. Örneğin, kitlenin tükettiği bir Cemal Safi’nin ya da Naşide Göktürk’ün, bir Garip Şiiri ile ya da İkinci Yeni Şiiri ile hesaplaşmak gibi bir kaygıları yoktur. Hatta edebiyatın dışında durmayı gönüllü olarak isterler ve öyledirler zaten. Şunu da belirtmek gerekir ki, ülkemizde şiiri gerek popüler kültür etkinliği, gerek estetik (sanat felsefesiyle açıklanan) etkinlik olarak sürdürenlerin çoğu, şiiri sözlü kültürün uzantısı olarak algılamaktadırlar. Popüler kültür etkinliği olan şiirler, zaten oral bir özellik taşıdıkları için şarkı sözü ile sınırları geçişik haldedir. Gerçek şiir, bir yazılı kültür etkinliği olarak, nicelik değil, niteliktir. Roland Barthes’ın belirttiği gibi, önceden tasarlanmış anlamlara giydirilen bir dil değildir. Şiir, geri dönülmezcesine atılan adımdır. Yazı kültür etkinliği olan gerçek şiirin ülkemizdeki geçmişi çok yenidir. Bu şiirin okuru da doğal olarak iki bini geçmez. Dünyanın her yerinde böyledir. Çünkü kristalize olmuş bir dil olarak, dilin amacının yine kendisi olduğu şiirin okuru olmak, düzyazının eleştirel okuru olmaktan geçer. Çünkü düzyazıda dil, okuru anlamlara gönderen bir göstergeler sistemi iken; şiir, gösterenle gösterilenin çakıştığı bir dildir. Şiirimizin yazıldığı alfabenin bile seksen yıllık bir geçmişi olduğu düşünülürse, yazılı kültür etkinliği olan şiirin okur bulmakta zorlanması, kültür yayıncılığı dışında kalan yayınevlerinin ve kitabevlerinin şiire üvey evlat gibi davranması anlaşılır bir şey oluyor. Buna karşın, şiirimizin modernleşme sürecine baktığımızda, çok kısa bir süre içinde Garip Şiiri, Kırk Kuşağı Şiiri, Nâzım Hikmet Şiiri, İkinci Yeni Şiiri, Fazıl Hüsnü Dağlarca şiiri gibi oldukça zengin bir birikim oluştuğunu görüyoruz.

1980 öncesi ve hemen sonrasında da şiirde bir niceliksel artış söz konusuydu. Daha sonra şiir doğal yatağına çekildi. Roman ve öykü de yakın gelecekte doğal yatağına çekilecek.

Yves Bonnefoy, “Şiirin Edimi ve Yeri” adlı denemesinde şöyle diyor: “Şiirle umudu neredeyse birleştirmek, bir tutmak istiyorum. Ama bunu uzun yoldan yapmak istiyorum çünkü nasıl iki türlü umut varsa, şiirin de iki türlüsü vardır, biri boş düşlere ve yalana dayanır, ötekisi ölümcül, yazgısaldır.”

Salih Bolat

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Adem, İlk Yaratılan Varlık Değildir

Celse: 130 ’Adem ile Havva hikayesi beşer anlayışının, özellikle bugünkü beşer anlayışının kolaylıkla benimseyemeyeceği bir vakıayı içine alır. Çünkü bir erkek varlıktan normal yolların dışında...

Sergüzeşt-i Servet-i Fünun

Abdülhamit döneminde jurnalin kol gezdiği günlerinde yayın hayatına başladı. Binbir zorluğa göğüs gererek en önemli iki edebi akımın ana rahimliğini yaptı. Meşrutiyet'e, Kurtuluş Savaşı'na, I. ve II. Dünya Savaşları'na...

Entelektüel Şiir

Ahmet Oktay, “entelektüel uçlarını sürekli abartan bir şiir, sonunda yapmacıklığa /züppeliğe dönüşebilir kolaylıkla” diyor (Gece Defteri, YKY, 1998) ve ben bu saptamaya bütün kalbimle...

Uçlar / Dip ve Üst

Nietzsche, bir uç-istencidir. Her iki uçta aynı anda olabilendir. Bu, ona özgüdür. Stirner, üst-uçtur. Stirner, dip-uçtur. Üst ile dibin Bir oldukları bir an vardır. O...

Ruh Boşluğundan Yazılanlar

İnsan açıp eski yazılanlara bakınca acısını hatırlıyormuş, sadece zaman girmiş araya, sadece kelimeler, özneler ve yüklemler değişmiş ama acı kalıcıymış. Kalıcı. Hayatı uzun bir...

Oğuz Atay’ın Bilinmeyen Röportajı

Oğuz Atay severlere güzel bir hediye olsun diye, hem de nostalji niyetine ölümünden 5 yıl önce, 1972 yılında verdiği bir röportajı sizlerle paylaşıyorum. Sevdiği...

Kum Güzeli

En elde edilmemiş şiirdin sen. Kuşluk vakti yazılanlardan… Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı… Masadan doymadan kalkmış gibi...

Sarı Lira Gibi Ömrümüz

Gözümüz saatte söyleştik hep, Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişecek bir yerler vardı Aranacak adamlar, yapacak isler.. Bir sonraki günü telası bir öncekine bulaştı.. Başkalarının hayati bizimkini...

Bin Birinci Gece

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş... Aman karanlığı görmesin gözüm! Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş Sıla burcu burcu... ille ocağım!.. Çoluk çocuk hasretinde kucağım... Sana her...

Kuru Ağaç

kupkuru bir ağacım sen yokken ne bir meyvem var ne de bir gölgem yine de sarılıyorum bana bıraktığın cılız dallara ve her gece kendi hayaletimden korkarak tekrar tekrar...

Blair Witch Project Vol I-II

Serinin birinci bölümün de (1999) bir belgesel çekimleri için Maryland ormanlarına giden bir grup gencin başına gelen ormanda esrarengiz kaybolmasını konu edinen film kaybolan...

Bir Tılsımı Olmalıdır Hayatın…

Bir tılsımı olmalıdır hayatın, vazgeçilmez bir öfke gibi, zaptedilemeyen bir aşk aranışı gibi, kaptırıp kendini şiirler yazma gibi, bir kadehi fırlatıp aynalara, gecenin büyüsünde çıldırma gibi... Böyle bir...

Semavi Dinler ve Çelişkileri

Semavi dinler "Yaratıcı"dan bahsederken birçok çelişki bırakarak büyük soru işaretleriyle karşı karşıya gelmişlerdir. Semavi dinlerde hoşgörü, ahlak, bilgi çok önemli gibi gösterilse de değerlendirilmeden...

Yatağım Boş

Yatağım boş çünkü kadınım beni terketti. Sağlıksızım çünkü yeterince iyi beslenemiyorum. Çevremde beni anlayabilecek pek kimse yok. Kabuğumun içinde yalnız yaşıyorum, yirmi beş yıllık...

Neden Gece Oldu Anne?

Kapatmalısın gözlerini ve karanlığın perdesi olmalı gördüğün. Karanlığı görebilmelisin ey çocuk! Önce Karanlığı keşfetmeli, onunla görebilmelisin gerçeği, kendi gerçeğini... Yarın kadar büyüdün, yarınlar için anlamalısın....