Tabula Rasa

Oyun (Ludus).

Varoluşun anlamsızlığı karşısında, aklın ve uzamın sınırlı gerçekliğini reddedip metafizik bir sessizliğin melankolisine büründürülmüş yaşamsal bir oyun (Ludus); müziği duymaktan vazgeçtiğin an partnerini ölüme terk ettiğin, sürekli tekrarlanan, başa dönüşü mümkün kılmadığı gibi sonu da olmayan ruhsal bir dans, bir tür kendi oluş / kendinden geçiş.

“Onu” yaşatmak adına ölümle girilen sonsuz bir mücadele, bireysel varlığının bütünlüğünü ortadan kaldıran bir parçalanma, sessiz bir çığlık, bir tür yok oluş.

Öldürmemek için ölmek, yorgunluğun huzurlu koynuna teslim olmamak, uykuya yenilmemek, düşmemek için çengele asılı ayakta duruş: Bilincinde hep o tanıdık ses, o komut:

“Müziği duy, dansa devam et, ölen sen olmalısın!”
“Müziği duy, dansa devam et, ölen sen olmalısın!”
“Müziği duy, dansa devam et, ölen sen olmalısın!”

Sessizlik (Silentium).

Ses bir oluştur; varlığa geliş, varlıkta oluştur. Başlanan sonsuz dansta yorulup giden, partnerini ölüme terk eden dansçının hüznüdür. Payına düşen, ödemesi gereken bedeldir. Kendi olamayan bir başa dönüş, bir tür dönüşsüzlüktür. “Yalnız değilim!” Yalnızlığını metafizik varlığında uykuya yatırıp unutan ebedi bir aptalım.

“Başlangıçta söz vardı.” Bunun anlamı şudur: Söz başlangıcın kirletilmişliğidir. “Tabula Rasa” “Beyaz Sayfa” değil; aklın sınırlarına karşı çıkarak onu imha eden “boş levha” dır. Akıl dekandendir, hastalıktır, çöküştür, yıkımdır.

tabula-rasa

Ölüm.

Sözle kirletilemeyendir.

“Carpe mortem!” / Ölümü Yaşa!

 

Öyküm Çınar

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

4 YORUMLAR

  1. Ölümün içine kahkaha atan varoluş aslında bir yalancıdır. O dönek bir ucubedir. Kaygandır ve sizi ne zaman terkedeceği belli olmaz. İşte bu yüzden Öyküm sana bu konuda güveniyorum. Çünkü sen artık varlığın sıkıcı koridorlarında bir dekor olmaktan sıkılmışa benziyorsun. Bu da beni korkutuyor. Kimbilir belki de Heidegger’in dediği doğrudur. Korku hiçliğin yatağıdır.

    • Sıradan bir Aleman köylüsü olan Heidegger insan için ” Hiçin içindeki ne”dir der. Onun asıl söylemek istediği; insanın varlığa terk edilmişliğidir. Çünkü ”varlık” sınırsız ve kavranamaz oluşuyla kendini ”hiç”lik olarak gösterir. Felsefenin görmekten kaçtığı şeyin altını çizmeli. Düşünmeyi de sonuna kadar götürmeli: hiçliğin bittiği yere kadar. Ve sorulacak tek soruyu sormalı: ”Peki hiçin bitiği yerde ne başlar?”

      • Kim bilir? Belki de bir söz…
        Şu ana kadar söylenmemiş bir söz… Felsefe bu yüzden kutsaldır bana göre… Ama söylediklerinde haklısın, sınır çizmemek ve düşüncenin enginliğinde korkusuzca sormalı insan… Nereye gidiyorum ve gittğim yerde neliğim? Dediğin gibi “Varlığın neliği” sorununun kökenine inmek ve sonuna kadar da üstüne gitmeli insan. Peki korkmalı mıyız bundan kesinlikle HAYIR!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR