Ana SayfaPoetikTek Sesli Şiirden Çok Sesli Şiire

Tek Sesli Şiirden Çok Sesli Şiire

Mısra işlevini yitirdi; şiiri yapan bir birim olarak yürürlükten kalktı. Eski rahatlığını, o sessiz, kıpırtısız düzenindeki rahatlığını boşuna aranıyor şimdi. Öfkelerin, bunlukların, başkaldırmaların dışında kendini yineliyor daha çok. Ne denli güçlü görünürse görünsün, duygularımızı, gerilimlerimizi, düşünce coşkularımızı başlatıcı bir öğe, bir ölçü olmaktan çoktan çıktı. İnsanı, insanla gelen en çağdaş sorunları karşılayamaz oldu. Öylesine durallaştı ki, onca bir sözcük yılı da uzak kaldı bize.

Öyleyse usla okumalı, şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. Diyeceğim ille de bir ölçü gerekliyse, bu düşünsel-ussal bir ölçü olmalı. Tek sesli şiirden, çok sesli bir şiire yönelişteki en kapsamlı ölçü de budur sanırım. Nicedir şiiri soyut bir kavrammış gibi düşünemiyoruz. Her toplumun kendine özgü bir şiiri ya da şiirleri olduğu için böyle düşünemiyoruz. Ülkemiz de bir mucizeler ülkesi değil. Bizim de gereksinmesini duyduğumuz bir şiir anlayışı var. Hatta bir bakıma uygulanıyor da bu. Düşünü şiiri diye adlandırabileceğimiz bu şiir biçimini (tarzını) yerleştirirken, en azından şiire bakma ölçülerimizi de değiştirmek zorundayız. Örnekler ortada. Yapacağı işin bilincine varmış ozanlar kabına sığamıyor artık. Hiç değilse zorlanıyor şiir, seçkin, soy bir anlatım yolu bulmak için savaşılıyor. Örneğin cümleler parçalanıyor; söze yeni bir devinim katılıyor böylelikle. Bir bakıma cümle tavır takınıyor, insanlaşıyor. Derken bir satır başı, bir parantez, bir diyalog… Bakıyorsunuz düzyazıya geçmiş ozan; anlatıyor, açıyor, anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim, mısrayı ölçü yapmak yerine usu ölçü yapmak! Güç şiir burdan çıkıyor, şiir okuma zorluğu burdan doğuyor.

Ya peki mısra nedir? Bir tanımı yok mu onun? Bence yok! Olsa olsa sezilmesi var, şiiri tekilleştirmesi, kolay ustalıklara araç olması, çağdaş anlayışın gerisinde kalması var. Mısra da sağ duyu gibi bir şey… Sağduyu ise, Einstein’in anlayısına göre, “insanın on sekiz yaşına gelmeden önce zihnine yerleşen önyargıların tortusu” ndan başka bir şey değil. İşte mısra da sağduyu gibi, beğeni eğilimi, töre anlayışı gibi, bize önceden aşılanmış bir öngüzellik duygusu.

Bu ön-güzellik duygusunu nasıl aşmalı? Önce, mısranın mısraya örnek tutulmasıyla sağlanan iyi işçilik görünüşü yerine, dirimsel bir şiir anlayışını gerçekleştirmekle… Buna karşılık şöyle bir soru sorulabilir: Bugüne dek yazılan şiirler, dirimsel olana bunca uzak mıydılar? Bir bakıma öyle. Düşünürsek, yalnızca kendi olanaklarıyla yetinen ozan çok azdır bizde. Daha çok deneyler vardır; katkısız bir yaşamdan gelen sahihlik (authenticite) ve bu sahihliğin pekiştirilmesi yerine, başka başka yaşam biçimlerine öykünme vardır. Gene de, bu deney bolluğunun, şiirimizi çeşitlendirmek bakımından yararlı olduğunu söyleyenler çıkabilir. Ama şunu da unutmamalı ki, çeşitlenmenin, ozan sayısıyla oranlı olarak değil de, tek tek ozanlarda incelenmesi, çoğu kez en güçlü kişilikleri bile tehlikeye düşürmüştür. Kısacası, kuramın yaşamda birleşerek yarattığı gerçek şiir alanı, Fethi Naci’nin deyişiyle, tümdengelimle tümevarımın çakıştığı nokta, bir iki ozan ayrı tutulursa, hiç denenmemiş, bir “Çorak Ülke” gibi cansız, yaşamsız kalakalmıştır.

Öyleyse şiirin yapısında, şiirin dokusunda bilinçli, özgün vurucu bir düşünce-yaşam birliğinin yer alması gerekiyor. Burdan da araştırıcı, eytişimsel bir sıçrama… Dışavurumcu bir düzanlatım… Aruza, heceye, genel olarak da mısraya sığıdırılmaya çalışılan şiirin, yerelliğe, yerellikten doğacak bir bütünselliğe, bir evrenselliğe yerleştirilmesi.

Oysa biz mısraya göre yaşıyoruz hâlâ. Mısra sanki bir yaşama biçimi, aşılması olmayan bir nesne. Nedeni ortada bunun: Halk, Saraya, tek elden yönetime, yazgıya inanırken, bu arada bir üst-ayıp kurumu olan şiire de inanmazlık edemezdi. Ama hangi şiire? Yukardan gelen, hiçbir şey söylememeyi görkemle dile getiren, soyluluk gösterisi, mısracı şiire… Bugün bile, çok şey değişmiş değil. Geleneğe saygı yüzünden, belki de hep aynı çıkmazlarda dolaşıp duruyoruz. Kim bilir, belki de koşullar değişmedi ya da koşulları zorlayan, güçlü kişiler çıkmadı. Yeni bir akımın öncüsü olan Orhan Veli bile, halkın beğenisini alıp, onun toplumsal ekonomik gerçeklerini şiir dışı ederken, şiirin öz sorunlarına ne denli yabancı kaldığını, hiç değilse her şeyden bağımsız bir şiir düşünmekle ne denli yanıldığını ortaya koyalı kaç yıl geçti aradan? İşte her söylediğim şiir diye söyleyen, adı ustaya çıkan, gerçekte çelişmeler ustası Cahit Sıtkı nerede? Ya Cahit Külebi? Acaba Yeşeren Otlar’daki gizemciliğine hangi deneylerden geçtikten sona varabildi? Hiçbir deneyden! Çünkü o, eskiden de bir görüş bütünlüğüne varamamıştı. Örnek mi? İşte kadınları övdüğü kısa bir şiirden son iki satır: “Ben yine insanlığı severim / Bütün kadınlardan ziyade.” Kadınları insanlık dışı tutan kof ve yanlış bir toplumculuktan başka nedir ki bu? Ayrıca şiirimizin bugünkü dengesizliği, bugünkü bunluğu da, hep bu mısracı tutumun kılık değiştirmesinde aranmalıdır.

Yukarda da belirttiğimiz gibi, değişmesi gereken, bir bakıma değişmekte olan şiire, yeni bir ölçü bulmak zorundaysak, bu hiç şüphesiz us dışı bir ölçü olmayacaktır. Bunun için de alışkanlıklarımızı yenmemiz, eskimiş mantık kurallarından kurtulmamız gerekir. Çünkü ussal bir coşku olan şiiri, ancak usun ölümsüzlüğüyle denetleyebiliriz. Usun ölümsüzlüğü ise, onun durmadan değişmesi, durmadan yenilenmesi, kuşak kuşak, çağ çağ bir gelişmeye, bir yüceliğe aracılık etmesidir. Şiiri, tarihsel toplumsal koşularından soyutlamayı düşünmedikçe, mısra da işlevini yitirmiş sayılır.

Edip Cansever

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Şair Akıldan Korkmamalıdır

Güzellik kavramı olmadan işin içinden çıkamayacağımız ortadadır. Bu kavrama gereksinmek yüz karası değildir, ama yine de kişiyi kararsızlığa iter. Anlatım Olarak Şiir Şiir, anlatım olarak nitelendirildiğinde,...

Felsefe Dergisi Sofist’in İlk Sayısı Yayımlandı

Felsefe dergisi Sofist'in ilk sayısı yayımlandı. Derginin ilk sayısında 8 yazı yer alıyor. Uluslararası Felsefe Dergisi Sofist'in ilk sayısı yayımlandı. Açık erişimli olan dergiyi basılı...

Hayat ve Felsefe

Çok gariptir; çağımızda işler o hale geldi ki felsefe, anlayışlı insanlar arasında bile, ne teorik ne pratik hiçbir yararı ve değeri olmayan boş ve...

Merdiven

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam...

Mulholland Dr.

Mulholland Dr... Naomi Watts, Laura Elena Harring gibi oyuncuların başrolü paylaştığı filmde yine Lynch' in parmak izleri her yerde... Uzun metrajlı çekilen filmde sıradışı karakterler,...

Anlam Kapıları

Bireysel anlamda herkes doğrusunun parçası olunca, gerçekte olması gereken bütünlük yalnızca sahte paylaşımlarla yaşatılmaya çalışılmakta! “bence”lerin rutin fikir paylaşımları konular bazında, olaylar ölçüsünde “en...

Tasavvuf Edebiyatında Ceviz Simgesi

Bilindiği gibi dünya edebiyatında simgesel anlatım çok yaygındır. Bu, edebiyatın bir betimleme sanatı olmasıyla yakından ilgilidir. Felsefî kavramların açık seçik olmasına ve yalnızca insan...

Sevgilime Bir Kefen

Alçak sesle uçuyor üzerimden saçları kına yakılmış bir kadının mihrâbı bu gövermiş güz günleri çıldırtır çileden ve kitaplardan çıkartır insanı urlar, karınca cesetleri titreyişlerle örtülür üstüm merak bir...

Bilimin Şenliği İçin Şenbilim

Ortaçağ Provence kültürünün ozanları Troubadourların kendi şiir sanatlarına verdiği La Gaya Scienza (Şen Bilim) adını, Almancada "Fröhliche Wissenschaft" olarak felsefe gündemine katan Nietzsche'dir. Nedir...

Felsefe Açısından Fizik

1. Felsefe ile Fizik Arasında Bir Bağ Olmadığına İnananlar Fizik'ten felsefe'ye yaklaşmak, fizik-felsefe arasındaki ilişkilerin ancak bir yönünü görmeyi sağlar. Az önce izlemeyi denediğimiz bu...

Zümrüt-ü Anka’nın Peşinde

Simurg kökeni İran-Pers mitolojisine dayanan, efsanevi bir kuştur. Eski Mısır mitolojisinde Feniks, batı mitolojisinde Phoneix ya da Pheniks, Türk mitolojisinde de Zümrüt-ü Anka, Hüma...

Müzik ve Ruh

Müzik, her yerde anlaşılabilen, gerçek anlamda ortak olan dildir: Bu nedenle üzerine tüm ülkelerde ve tüm yüzyıllar boyunca ciddi bir şekilde konuşuldu ve anlamlı,...

Gönül ve Din

Beni dindar insanların topluluklarında, yayın organlarında gören dostlarım,"zaten biliyorduk, dine kayacağını; "gönül" "gönül" diye diye, sonunda vardın, varacağın yere" diye takılırlar. Suçlayanları da vardır....

Babilliler ve Hamurabi

Bugün Babil’in kalıntılarına bakan hiç kimse, Fırat boyundaki bu sıcak ve kasvetli çorağın bir zamanlar astronomiyi neredeyse yaratan, tıbbın gelişime büyük katkılarda bulunan, dilbilgisini...

Kitaplıklar ve İnsanlık Aynı Kaderi Paylaşırlar

“Kitaplık” bir belgesel niteliği olmasının yanı sıra "Kitap"ın insan yaşamıyla ne kadar da ilgili olduğunun ispatını gözler önüne seriyor. İçeriğiyle hem tarihsel hem de...