1964 yapımı “Alexis Zorbas” büyük ilgi görmüş klasik bir film olma özelliğini hala koruyor. Yazarının en fazla ilgi gören romanı olması açısından da değerlendirilmesi gereken bir film. Sinema tarihine imzasını atmış eksiksiz bir şölen bence. Özgün bir hikaye. İki zıt kutuptaki insanın hayata nasıl sarılabileceğine dikkat çekiyor. Güçlü ve bir o kadar da derin bir film.
Bir insanın hayatı sevmesi ve ölümden korkmaması bu filmin ana fikrini oluşturuyor. Zorba, ticaretle uğraşan, dünyanın her yerinde çalışarak hayatını kazanan biri. Ateşli ve bir o kadar da hayata sımsıkı bağlı bir bilge. Yaşamayı o kadar seviyor ki ölümden de zerre kadar korkmuyor. Bir gün Yunan limanlarının birinde Yunan asıllı bir İngiliz yazarla (Basil ile) tanışır ve bu tanışma her ikisinin de hayatını derinden sarsar. Zorba, bu genç adama hayatı öğretecektir ve bu kesinlikle kanlı ve acı dolu olacaktır.
Her ikisi de çok iyi dost olur, zamanla birbirlerine bağlanırlar. Ticari olarak başarı elde edemeseler de her ikisi de birbirinden çok şey öğrenmiştir. Hayatı… Aşkı ve kadınları… Bu arada Zorba ve patronu (Alan Bates) arasında sürekli gidip gelen replikler harika bir hayat bilgeliğinin de işaretini vermektedir. Film, hayatı nasıl tanımladıklarını birbirlerine hissetirmeden aktaran bu iki adam üzerine inşa edilmiş. Biri azimli diğeri henüz acı görmemiş olan iki adam… Bir hayat bilgeliği öyküsü.
Zorba “The Greek”, yazarının (Kazancakis) nihilist olması itibariyle de dikkate değer bir yapım. Anthony Quinn fazlasıyla rolünün hakkını vermiş ve kesinlikle izlenesi bir performans yaratmış diyebilirim. Heyecanlı ve yaşlı bir adamın ne kadar hayata bağlı olabileceğini tavrıyla ve jestleriyle izleyiciye çok iyi aktarıyor.
İyi seyirler
Can Murat Demir