Aşkın Diyalektiği: Ruhların Savaşı ve Metafiziği

Aşk, bir belirsizlik halidir ve çoğu kez acıya çıkmaktadır. İnsanı boğmakta, sonra da keyfine göre bırakmaktadır; bazen neşelendirir, bazen hüzne batırır, bazen gülmek bir ödül olur, bazen de karamsarlık.

Aşkın suratı asıktır; o bir somurtkan olarak doğmuştur. Bu yüzden fazla gülmemize izin vermez, bu yüzden karanlıktır ve ruh olarak her hale açıktır. Ama genelde aydınlık tarafını pek göstermez. Görünse de bu çok kaçak bir görüntüdür — sinsi ve kurnaz.

Tıpkı sabah güneşinden önceki şafak vakti gibi…
Şafak vakti, onun karakterinin en güzel sembolüdür; zekâsını, ikiyüzlülüğünü ve dönekliğini çok iyi betimler. Aşkın iklimi kısaca budur: Güneşi görmek, onun ikliminde en büyük lütuftur.

Schopenhauer’in Gölgesinde: Cinin Rolü ve Ruhun Gürültüsü

“Öyleyse o genellikle kötü bir cin rolü oynar, her şeyi yolundan saptırmaya, bulandırmaya, devindirmeye çalışan bir cindir bu. Elimizde olmadan bunca gürültü neden? Bu itiş kakış, bu üzüntü, bu öfke, kaygı, sıkıntı niye?” — Schopenhauer

Aşk, bu anlamda kötü bir cindir; hem büyüleyici hem yıkıcıdır. Ruhun içinde devinim yaratmakta, huzuru dağıtmakta ve her şeyi bulanıklaştırmaktadır. Bu yüzden aşkın sesi hep gürültülüdür — sessizlik, onun doğasına aykırıdır.

Aşkın Diyalektiği: Ruhların Çatışma Alanı

Peki, bu kadar girift ve karanlık olan aşk kendi içinde bir ilerlemeye sahip midir?
Bir diyalektiği ya da bir tılsımı var mıdır?

Evet, kesinlikle vardır. Bazıları tarafından bayağılaştırılan aşk, yine de kendi içinde büyük bir fenomendir. Çünkü aşkın ilerlemesi, ruhların çatışmasını ve kavgasını öngörmektedir.

Aşkın en büyük tuzağı diyalektiktir: Ruhların karşılıklı alışverişi, bir anarşik kaos yaratmakta; bu kaos aşkın canlı kalmasını sağlamaktadır. Bu sayede aşk her an hem bitmekte hem yeniden doğmaktadır.

Aşkın Testi: Karamsarlık, Neşe ve Acının Yaratıcılığı

“Her gün en kötü, en inatçı kavgaları düzenler, en değerli ilişkileri yıkar, en kalıcı bağları bozar. Ara ara yaşamın ya da sağlığın kurban edilmesini, ara ara da gönencin, rütbenin, mutluluğun feda edilmesini gerektirir.”
— Schopenhauer

Aşk, ruhları büyük bir karamsarlığa iter ve işte bu karamsarlık onun en büyük testidir.
Çünkü aşk olgunluğunu neşeden değil, acıdan ve karamsarlıktan almaktadır.

Neşe, aşkın gözünde tehlikelidir; çünkü tekdüze ve öldürücüdür.
Aşk, sürekliliği reddeder; zira sürekli gülmek, aşkın içini boşaltır.
Bu yüzden aşk, acıya bağışıklık kazanmış bir bilgelik biçiminde yaşar.

Diyalektik, bu noktada aşkın otonom bilinci haline gelmektedir.
Kendini sürekli onaylamakta, kendi varlığını yeniden üretmektedir.

Ruhların Trafiği: Kaos, Deney ve Seçim

Aşkın metafiziği, kendi başına örülmektedir.
Ruhlar, bu örülüşte yalnızca birer figürandır.
Kavgalar, hayaller, beklentiler, hüzünler, karamsarlıklar — hepsi aşkın elinde uzun bir listedir.

Aşk, bu listeyi kullanarak ruhları seçime hazırlar.
Kimin gideceğine, kimin kalacağına karar verir.
Ve bu süreçte hem birbirine tapmanın hem de nefret etmenin habercisidir.

Diyalektik burada aşkın en yıkıcı güzelliğidir:
Hem var eden hem de gözünü kırpmadan yok eden bir canavar.

Nietzsche’nin Sözleriyle: Yüce Hakikate Ortaklık

“Ben, iki insanın daha yüce hakikati bulmak için bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum.” — Nietzsche

Aşk, bu bağlamda iki ruhun ortaklaşa yaşadığı varoluş deneyidir. Ruhlar birbirlerini tüketerek hakikate yaklaşmaktadır. Bu süreçte aşkın nihai amacı, ruhları sürekli sınavdan geçirmektir.

Tapmanın ne kadar mümkün ve ne kadar uzak olduğunu hissettirmek, aşkın özüdür. Bu yüzden aşk zordur, çünkü o bir savaştır. Asilliğini fedakârlıktan, zenginlikten, yaratıcılıktan ve yok ediciliğinden almaktadır.

Aşkın diyalektiği, kendi kendini aşan bu derinliğinde gizlidir.
O, sadece sevginin değil; çatışmanın, isyanın ve başkaldırının metafiziğidir.

Sonuç: Aşkın Ontolojik Hakikati

Aşk, ne yalnızca bir duygu ne de sıradan bir deneyimdir. O, ruhların kendi sınırlarını test ettiği bir ontolojik savaş alanıdır. Aşkın diyalektiği, hem yaratıcı hem yıkıcıdır; hem aydınlık hem karanlık. Bu yüzden aşk, varoluşun en yoğun biçimidir — bir yandan acımasız bir cin, diğer yandan kurtarıcı bir tanrıdır. Ve belki de en sonunda şunu söylemek gerekmektedir:

Aşk, insanın kendi ruhuyla yaptığı en büyük antlaşmadır.

Can Murat Demir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bakış Yolları