Sanat nedir? Bu sorunun yanıtı insandan başka hiçbir yerde bulunmamaktadır. Çünkü sanat, insanın kendinden uzaklaşıp nesnelleştiği, başka bir deyişle kendine ve eşyaya yabancılaştığı bir süreci temsil etmektedir. Bu süreçte insan, bedenini ve arzularını yadsıyarak kendi iradesinin ötesinde yer alan asıl tözüne, yani varlığının özüne dönmektedir.
Sanat eseri yaratma eylemi, sıradan insanın sınırlarını aşma girişimidir. Sanatçı, artık aynı insan değildir; o bir dehadır, kendini aşan bir varlıktır. Bu anlamda yabancılaşma, sanatın yalnızca bir sonucu değil, aynı zamanda onun varlık koşuludur. Sanat, ruhun kendini dönüştürmesi, bir tür öz değişimi olarak anlaşılmalıdır.
Sanat, bireysel sıkıntılardan, arzuların yükünden ve toplumsal kısıtlamalardan geçici bir kurtuluş alanı sunmaktadır. Bu alan, belki de özgürlüğün kendisidir. Çünkü sanat, insanın gerçeklik denen ağırlıktan sıyrılıp özgür bir yaratım alanına adım atmasını sağlamaktadır.
Evet, sanat bir kurtuluştur: Gerçek dünyanın değerlerinden, kalıplarından ve zorunluluklarından kaçıştır. Bu soyutlanma hâli, bir yadsımayı da içinde barındırmaktadır. Sanat, bilinçsizlik ve akılsızlık içinde savrulan ruhun bir anlığına acıdan azade edilmesini müjdelemektedir. En sade amacı budur: Dünyanın bir acı yumağı olduğu gerçeğini unutturmak. Sanat, acıdan ve sahtelikten kaçışı temsil etmektedir — insanın kendi kurduğu imparatorluktan bir kaçışı.
Çünkü dünya, kişisel yorumların gölgesinde kendi özünü yansıtamamaktadır. Bu özü yeniden görünür kılmak ise yalnızca sanatçının ve dehanın işidir. Sanat bu nedenle yalnız bir eylem değil, aynı zamanda varoluşun en derin yankısıdır.
Can Murat Demir