Felsefe ve Aşk: Ten ile Ruh Arasında Bitimsiz Bir Savaş

Felsefe ve aşk aynı şeylerdir aslında, her ikisi de yiyip bitirmektedir insanı. Tenin ve ruhun yenilenmesi aşamasında hem felsefe hem de aşk birlikte rol oynamaktadır; biri teni güzelleştirmekte, diğeri ise ruhu arıtmaktadır. Her ikisi de acımasızdır bu konuda. Sağlam yoldaşlardır; hem yaralayıcı hem de iyileştirici.

Aşk, felsefeyi yaratmıştır ya da tam tersi. Çünkü felsefe yapmak, aşkı gerektirmektedir; aynı şekilde aşkın metafiziği de çokça felsefe barındırmaktadır. Şeytana kulak verilirse, aşk ve felsefe sevişmektedir, çocukları da biziz. Bu olabilir mi? Belki de evet. Seksüel anlamda değerlendirildiğinde aşkın her zaman felsefeyi “becerdiği” söylenebilir. İnanmak ya da inanmamak size kalmıştır.

Aşkın Felsefesi ya da Felsefenin Aşkı

Aşk da felsefe de birbirinden doğmuştur. En büyük filozof Sokrates değil, Mecnun’dur. Mecnun felsefesi de Nietzsche gibi balyozu nesneye vurmaktan hoşlanmaktadır; yok etmeye meyillidir. Biri düşüncede büyük bir delik açarken, diğeri kayalık arazide yürümektedir. Nietzsche ve Mecnun’un ilk kez bu yazıda bu kadar benzeştirildiği söylenebilir. Tuhaf ama aynı zamanda trajik bir benzerliktir bu. Fantastik olduğu kadar ürkütücüdür de.

Aşk, varoluşun çıplak alanında düşünceyle çarpışmaktadır. Felsefe ise bu çarpışmadan doğan yankıdır. Her iki alan da insana dair olanın sınırlarını zorlamaktadır. Biri duygunun metafiziğini, diğeri varoluşun sezgisel haritasını çizmektedir.

Aşkın Diyalektiği: Sebeplerin Sonsuzluğu

Bu yazıda sonuç yoktur, sadece sebepler vardır. Çünkü her sebep, aşkın içine sallandırılmış bir sarkaçtır. Felsefenin aşk karşısındaki acizliği, düşüncenin tutku karşısında diz çökmesidir. Aşkın gücü, felsefenin açıklama isteğini aşmaktadır.

Aşk, felsefeyi paramparça ederken aynı zamanda onu yeniden doğurmaktadır. Bu yüzden aşk, hem yıkıcı hem de uhrevîdir. Sebep, sonucu ezmekte; ondan bir çocuk doğurmaktadır. Bu çocuğun adı ise: Tanrı.

Sonuç: Aşk, Felsefe ve Tanrı Üçgeninde İnsan

Sonunda sırrı çözülmektedir: hepimiz akrabayız. Bu akrabalığın adı varoluştur. Tanrı, aşktan doğan felsefenin gayrimeşru çocuğudur. Bu metafor, insanın hem yaratıcılığını hem de yıkıcılığını aynı potada eritmektedir.

Aşkın diyalektiğiyle felsefenin diyalektiği aynı merkezde buluşmaktadır: insanın içsel çatışmasında. Tenin arzusu ile ruhun sonsuzluğu arasında kurulan bu gerilim, hem felsefenin hem de aşkın doğum sancısıdır. Bu yüzden, aşk da felsefe de bitimsizdir; çünkü her ikisi de insanın kendini anlamak için kurduğu en eski tuzaktır.

Can Murat Demir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bakış Yolları