Tony Gatlif Sinemasında Melezlik, Ötekilik ve Özgürlük: Djam Üzerine Bir İnceleme

Fransız-Cezayirli yönetmen Tony Gatlif, çağdaş dünya sinemasında melez kimliklerin, kültürlerarasılığın ve özgürlük arayışının en özgün temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Gatlif’in sineması, yalnızca göçmenlik, aidiyet ve müzik temalarıyla değil; aynı zamanda ötekilik, kimlik çatışması ve kültürel etkileşim gibi günümüz toplumlarını derinden etkileyen konularla da yakından ilişkilidir. Bu bağlamda yönetmenin 2017 yapımı Djam filmi, Gatlif’in sinemasal poetikasını anlamak için önemli bir örnek sunmaktadır. Film, Ege coğrafyasında geçen çok katmanlı yapısıyla melez kültürel kimlikleri, rebetiko müziği aracılığıyla insan ruhunun derinlikleriyle buluşturmaktadır.

Tony Gatlif sineması, biçimsel olarak melez bir anlatı dili kurmakta; farklı kültürlere ait müzik, dil ve ritimleri sinematografik bir diyalog ortamında bir araya getirmektedir. Bu melezlik yalnızca estetik bir tercih değil, aynı zamanda bireyin Öteki’ne karşı tutumunu yeniden düşünmeye davet eden politik bir duruşu da içermektedir. Gatlif, sinemasında kültürel etkileşimi, özgürlük teması etrafında yapılandırmakta; müziği, sınırları aşan bir ifade biçimi olarak konumlandırmaktadır.

Djam (2017), Gatlif’in bu özgün dilinin en belirgin örneklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Film, göçmenliğin yarattığı kimlik parçalanmalarını, kültürlerarası etkileşimleri ve müziğin birleştirici gücünü merkezine almaktadır. Gatlif, bu filmde Rebetiko müziğinin tarihsel ve kültürel katmanlarını görünür kılmakta; müziği yalnızca tikel bir üretim biçimi olarak değil, insanlığın ortak belleğinde yer alan evrensel bir paylaşım alanı olarak konumlandırmaktadır. Djam, bu yönüyle hem tematik hem de anlatı düzeyinde belirgin bir kültürlerarasılık ve düşünümsellik taşımaktadır. Filmin başkarakteri Djam, kültürlerarası temasın, dönüşümün ve Öteki ile karşılaşmanın somut bir temsiline dönüşmektedir.

Bence entelektüelin görevi krizi evrenselleştirmek, belli bir ırkın ya da ulusun çektiği acıları daha geniş bir insani bağlama oturtup bu deneyimi başkalarının acılarıyla ilişkilendirmektir.
-Edward Said, Entelektüel

Gatlif’in sinemasında yolculuk teması, kültürel etkileşimin ve kimlik arayışının asli metaforlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yolculuk, Gatlif için yalnızca fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda Öteki’ne yönelen bir bilinç hâlidir. Bu bağlamda yolda olmak, Öteki’ne doğru olmaktır; Öteki ise artık dışsal bir varlık değil, Ben’in içinde yankılanan bir varoluş biçimidir. Doğu-Batı karşıtlığına dayalı oryantalist söylemlerin eleştirisi de Gatlif’in bu yaklaşımında belirginleşmektedir. Edward Said’in (Akt. Akdoğan, 2021) oryantalizmi “dünyanın biz ve onlar biçiminde bölünmesinden” türettiğine dair saptaması, Gatlif’in filmografisinde yankı bulmakta; yönetmen, oryantalist ikiliğin ötesinde bir kültürel geçirgenliği savunmaktadır. Gatlif’in kamerası, ayrımcılığın değil, özgürlüğün ve çoğulluğun peşindedir. Onun sinemasında iç içe geçmiş kültürlerin tatlarını deneyimleyen yolcular, insanlığın ortak paydasında buluşan birer figüre dönüşmektedir.

Djam’da dikkat çeken bir diğer unsur, Gatlif’in sıkça başvurduğu metinlerarasılıktır. Yönetmen, farklı sinemasal metinlerle kurduğu göndermeler aracılığıyla kendi film evrenini genişletmektedir. Örneğin, Djam’ın tren garında Yunan dostlarıyla karşılaştığı sahnede görülen bir festival afişinde, Şalvar Davası (1983) filminin oyuncu kadrosuna yapılan atıf, Gatlif’in sinemasal hafızayı yeniden üretme biçiminin bir göstergesi olarak değerlendirilebilmektedir. Bu gönderme, yalnızca nostaljik bir jest değil, aynı zamanda kültürlerarası bir diyalog önerisi olarak okunmaktadır.

Filmdeki mekân tasarımları da Gatlif’in estetik anlayışını yansıtmaktadır. Özellikle “ara-mekân” olarak tanımlanabilecek, ne tamamen kamusal ne de özel olabilen, tekinsiz ve geçici alanlar filmin atmosferinde belirleyici bir rol üstlenmektedir. Bu mekânlarda yaşayan, ya da daha doğru bir ifadeyle “var olan” insanlar, nereden geldikleri belirsiz, zamansız figürler olarak görünmektedir. Bu kişiler, yersiz-yurtsuzluğun, köksüzlüğün ve geçiciliğin sembolik temsilleri olarak filmde yer almaktadır. Dolayısıyla Djam, bir yönüyle yolda olmanın metafiziğini, bir diğer yönüyle de “mekânsızlığın poetikasını” kurmaktadır.

Filmin en çarpıcı boyutlarından biri, özgürlük temasını ele alış biçimidir. Gatlif’in özgürlük anlayışı, bireysel başkaldırının ötesine geçerek kültürel ve varoluşsal bir özgürlük alanına taşınmaktadır. Filmin bir sahnesinde başkarakter Djam’ın dedesinin mezarına işeyip “Özgürlüğün ve müziğe engel olmak isteyenlerin üzerine işiyorum.” demesi, bu başkaldırının sinematografik bir manifestosu niteliğindedir. Bu sahne, müzikle temsil edilen yaratıcı özgürlüğün, toplumsal normlara ve otoriter değerlere karşı direnişini sembolize etmektedir.

Sonuç olarak Djam (2017), Gatlif’in sinema poetikasının özgürlük, melezlik ve ötekilik eksenlerinde şekillenen en olgun örneklerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Gatlif’in kamerası, göçmenlerin, sürgünlerin, emekçilerin, azınlıkların ve yersiz-yurtsuzların sesi olarak konumlanmakta; böylelikle Öteki’ni dışlayan değil, Ben’in içine dahil eden bir etik sinema dili kurmaktadır. Bu yönüyle Gatlif sineması, çağdaş dünya sinemasında melez bir kimlik estetiğinin ve özgürlükçü bir bakışın temsili olarak varlığını sürdürmektedir.

Can Murat Demir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bakış Yolları