Farklı Bir Psikoz: Esneme, Uyuma ve Modern Uyuşukluk

Uyuşukluğun Paraziti ve Ruhun Tutsaklığı

Esneme ve uyuma, modern çağın en tehlikeli psikozudur. Uyuşukluk, bir parazit gibi tüm organlara sarılmakta; hissiyatsızlık, bir boşluğun içinde süzülen ruhu yavaşça kemirmektedir. Meşhur uyku olumlanmakta, yorgunluk bahane edilmekte, gözler teslimiyetle kapatılmaktadır. Yalancı bir tebessümle geceye “hayır” denilmekte, ruhun uykuya muhtaç olduğu yalanı bu hengameden beslenmektedir.

Oysa uyku, aptallar içindir; çünkü uyku, varoluşun en soğuk uyuşturucusudur. Uyku ihtiyacı, modern dünyanın en kutsal yalanlarından biridir. Bu uyuşukluğa “mesai” denilen bir ritüel bile icat edilmiştir: yorgunluk. Yorgunluk, bir filozof hastalığıdır; günü geçirmek, yatağa uzanmak ve rüyalara sığınmak için insanın kendine bahane ettiği bir illettir.
Oysa bu, eylem bile değildir; çünkü “zamanın düşmanı” olan hiçbir eylem, insan faydasına değildir.

İnsan, zamanın katili olmamalıdır. Bu cinnet, bu “sağlıklı olma psikozu”, hayatı delik deşik etmektedir. İnsan nefes almalı, yaşamalıdır. Özgürlüğünü ve kendini mahvetme hakkını elinden aldığınızda geriye kalan sadece koca bir hiçtir.

“Her insanın içinde bir peygamber uyuklar.” – Cioran

Ayakta Uyuyanlar Kabilesi: Modern Rüya Makinesi

Onlar cennetle müjdelenmiştir.
Neden mi? Bir rüya makinesine bağlandığınızı düşünün. Hep güzel, iyi ve huzurlu rüyalar görüyorsunuz. Peki, uyandığınızda sefaletin içinde uzanıyorsanız, suç kimin? Aynanın mı, yoksa sizin mi?

İnsan, kavramların arasında kaybolurken, her “şey”e gelişigüzel adlar vermekte, bu adlandırmalarla evreni örten bir ağ örmektedir. “Esneme” bu ağın en sessiz halkasıdır; bir tür iç çöküştür, yıkıntının içinde kendinden geçiştir. Evrene taştığını sanan insan, aslında yeknesaklığın, yani ölümün kucağına düşmektedir.

Esnemenin sonu, ruhun evcilleşmesidir. Bu, cehennemin ilk ayinidir.
Ruh, yavaş yavaş çürümeye başlar; insan kendi kendine kıyarken, içsel bir kahramanlığa inanır. Lakin zafer cehennemindir.
Giyotinlere giydirilmiş insan ruhu, sevaplarıyla günahlarıyla silkinmeye çalışır ama nafile…
İmkânsızlık, dünyanın başucunda dikilidir.

“Darağaçları sevaplar için kurulur, günahlar ise tanrıya daha çabuk ulaşır.” – Cioran

Tanrısızlık, Ölümsüzlük ve Çarpıklığın Yeni Dini

Kefen, ruhun doğal örtüsü olarak sunulmakta; ölüm, kutsal bir müjdeye dönüştürülmektedir. “Baş tacı edilen son” hakikate sürtünmekte, arzularımız bu temasla sönmektedir. Organlar karıncalanmakta, tin titremektedir.
Meleklerin kanatlarından biçilen düzensiz giysi, ölümsüzlüğe ulaşmak isteyenlerin zırhıdır artık. Fakat ölümsüzlük, yaşamdan vazgeçmenin adıdır.

“Özgürlük, özü şeytani olan etik bir ilkedir.” – Cioran

Bu yüzden hayat, kötü bir kopyadır.
Sürgün edilmişlerin anavatanı olan bu varoluşta yeni bir din peyda olmaktadır: “Mahvolmanın Dini.”
Kiliselerdeki dilek mumları söndüğünde Tanrı, betonlaşmış bakışlarıyla bize doğru bir küfür savurur: “Ruhunuz yanıyor, görüyorum!”

Artık dua, filozofun sessiz çığlığına benzemektedir. Arzularımız savrulmakta, kâinat ise dölsüz ve ıssız kalmaktadır. Tin’e sığınan insan, aslında onun kölesidir. Tin acizlerin vatanıdır. Ve insan varsa, tin gerçektir.

Yorgunluk, Melankoli ve Uyanışın İmkânsızlığı

İçimizde kanla yazılmış bir hiyerarşi vardır.
Bu, alınlarımıza kazınmış bir yalandır.
Biz buna kader diyoruz.
Ama aslında bu, çobansız bir sürünün çaresizliğidir.

Kabullenmenin aritmetiğini parçalayarak kendi kıyametimizi yazıyoruz.
Çürümüşlüğün adını “beyhudelik” koyduk.
Modern zamanın teşhisi konulamayan buhranında, acıyı bir panzehir gibi içimize çekiyoruz. Melankoli nöbetleri, uykunun düşmanıdır. Çünkü melankoli, ruhun son savunmasıdır.

“Hayatın keşfi, hayatı yok eder.” – Cioran

Melankoli bir nimet, bir ilaçtır.
Onu yaşatmak bir mucizedir.
İnsanı diri tutan bu acı, modernliğin en eski hastalığıdır.

Tin, Günah ve Tarihin Başlangıcı

Yalnızlığın ortasında insan, kendine tanrılar uydurmakta; onlara mitlerle kılıf biçmektedir. Bu sayede ruhunu şeytana satarak, kendi varoluşunu meşrulaştırmaktadır.
Bu çürüyüş, insanlık tarihinin başlangıcıdır.

“Melankoli, egoizmin düş hâlidir.” – Cioran

Sefaletin Tarihi: Medeniyetin Çöküşü

“Ol” denildiğinde “öl” anlaşıldı. Yaratılış, yanlış telaffuzun en ölümcül sonucuydu. İnsan, münferit bir varlıktır; tek sorumluluğu kendi ölümüdür. Ahlak mı önce gelir, yoksa şehvet mi? Bu sorunun yanıtı ruhun disiplinindedir.

Havva’nın döllediği insanlık irinler içinde can çekişmektedir. Zevk kırıntıları bilgi ağaçlarına dönüşmekte, ilk ayet yeniden vahyedilmektedir: “Oku!” Yaradan’ın adıyla oku çünkü kör talih yenilmiştir. Canavar uykusundan uyanmıştır. Tarih yeniden yazılmayı beklemektedir ama bu yazma arzusu, insanın amaçsızlığından doğmaktadır.

Tarih bir masallar toplamıdır; güç ve yalan üzerine kuruludur. Ancak insanın amaçsızlığını yok etmek istemem. Çünkü insan, kendi acısına bile ağlayamayan tek varlıktır. Bu yüzden onun seçimsizliği, onun kutsal mahvoluşudur.

İnsan kendi haline bırakılmalıdır.
Çünkü kendi ölümünü bekleme hakkı, varoluşun en insani eylemidir.

Can Murat Demir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bakış Yolları