İlk görüldüğünden bu yana (henüz tecrübe edilmemiş) doğmamış olanın farkındalığı henüz gelişmemiştir. O, kötülüğe tutkuyla bağlanan Bir’dir; öyle ki, varlığın titreşiminde duyulan anlamsız tınıyı belirleyen de O’dur. Bu bir varoluş mucizesi değil, bir boşluk bestesidir; ölümüne susamış bir sözsüz konçerto, bir savaş kaçkını, bir mahur beste… Yaşamın tüm arzularını boşa çıkaran bir duygulanışın bedeni olarak, Canavar, ruhun sarsıntısında yankılanan saf erildir. Tanımsız oluşu güce açlığından ileri gelse de, Canavar gururunu okşayan felsefi günah mülkünün komşusudur. Boşluğun içinde sallanan bu münzevi varlık, kendisinden sakınan bir yırtıcıdır. Canavar, insanın dışında kalmayı sever; onun asık suratı bir meziyettir, bir sığınaktır. Bu övgüye açık yalnızlıkta, sövgüyle yeşeren kendine has bir alan yaratmaktadır. İman sahibi bu alana giremez. Çünkü burada acının gülünecek bir tarafı yoktur. Canavar, “Ben zaten acının kendisiyim,” diye fısıldamaktadır. Bu nedenle gülmek, burada bir eylem değil, bir varoluş biçimidir.
Kıyım ve Cinnet: Ahlakın Çöküşü ve Ruhun Yozlaşması
İbadetin insan dilinde telaffuzu zordur; hatta riyakârlığa en açık olan pratik budur. Dünyevi ideologların eline düşen inanç, zamanla şeytanlaşmaktadır. Bu destansı masal, bir yozlaşmanın teolojisidir. Ahlak, tarih boyunca bize “ölümsüz bir yasa” gibi okutulmuştur. Oysa o da bir zamanlar ölüydü. Sonra biri gelip ona tekrar can verdi: hayvan terbiyecileri.
Bu terbiyeciler, ölümün nahoş olduğu yalanını prensip olarak bellettiler. Biz ise esrarlı yok oluşumuzun üzerine basarak yeni bir sert gülüş icat ettik. Metafiziğin deliklerinden sızan keşiş dumanıyla sarhoş olduk. Artık insan yok, yalnızca anonim bir neşe dolaşmaktadır. Bu neşenin kaynağı ise ruha sonradan monte edilmiş bir Hakikat Pınarıdır — can sıkıntımızın ezber bozan gerekçesi.
Gölgesiz Gezinen: Yalnızlık, Sürgün ve Ben’in Çöküşü
Diplere çekilen bir yaratığın son duasında üç kelime yankılanmaktadır: “Ben”, “Varlık”, “O.”
Bu kelimeler, insanın kendi içinden dışarı atılışını simgelemektedir. Dışarısı, yalnızlıkla eşdeğer bir işkencedir. “Gölgesiz Gezinen”, insan pisliğinde hakikati arayan bir vasattır. İsmi zamirleşmiş, varlığı belirsizleşmiştir. Canavar’ın kardeşidir o. Çünkü ikisi de aynı karanlığın çocuklarıdır: biri yaratır, diğeri gözetler.
Baca Temizliği: Hayır’ın Felsefesi ve Ruhun Melankolisi
Biz hiçliği yaşarken, varoluşu elinin tersiyle itenlerdeniz. “Evet” demek yaşama tutunmaktır; “Hayır” demekse kendini özgürleştirmektir. Ben, bu sırada aptallara özgü bir tavırla sadece yaşama “Hayır” demektedir. İnsan selameti bu “Hayır” üzerine inşa edilmiştir. Tüm dinlerde gözyaşı kutsaldır. Gözyaşı dökmek, ruhu çarmıha germenin zoraki bir nedenidir. Ancak konusu olmayan bir hayatın içine gözyaşı girdiğinde insan ölmüştür. Hayatın melankoli bilançosunda tohumlanan tek şey, kendinden geçişin kutsal ölümüdür.
Kayıtsızlık ve İntikam: Varoluşun Sahte Gülüşü
Etrafta dolaşan varoluş yalanı, herkesi kalbinden yakalamaktadır. İnsan, bu yalanın vesayetini sorgulamak yerine ona hizmet etmektedir. Bu, felsefi bir problemi çözerken evrene sataşan filozofun beceriksizliğine benzer. Her kibirli jest, tanrısal cendereden kurtulma arzusunun bir kalıntısıdır. İçimizdeki melankoliyi bir nimet olarak göremeyenler, aynı yalanın yolcularıdır. Yeryüzü bir farazi savaş alanıdır, ve bu savaşta insan değil, yalnızca gölge varlıklar yaşam sürmektedir.
Kangreni Kesip Atmak: Ölüm, Estetik ve Kurtuluş
Evren, soluksuz akan bir ırmak gibidir. Güzelliğine aldanan insan, unutkanlık sularından içmek ister. İçgüdülerin tortularında birikmiş kindarlığı ahlak adıyla çuvala sokarız. Kangrenin ölümcül tarafı, moralsiz sürünün çobanından gelir. Filozofun cerrah titizliğiyle çalışması gerekir; çünkü ölüm, tüm hastalıkların bitimini müjdeleyen bir tacirdir. İnsan, ölmekten korkar çünkü ölümü bir put haline getirmiştir. İntihar yasaklanmıştır, çünkü ölümün de tıpkı hayat gibi ilahlaştırılmasından korkulmaktadır. Yeryüzü, putların güç gösterileri için vardır. Burada yaşayanlar yalnızca gölgelerdir.
Sonuç: Canavarın Aynasında İnsan
Bu metin, insanın kendi karanlık yüzüyle yüzleşme hikâyesidir. Canavar, yalnızca bir mitolojik figür değil, insanın içindeki saf kötülüğün bilincidir. İnsanın trajedisi, kendini tanrısal bir yüceliğe adarken, kendi gölgesini görmezden gelmesidir. Her çağda yeniden doğan bu gölge, varoluşun kara tanrısıdır. Onu inkâr eden her insan, kendi içindeki canavarı büyütmektedir.
Can Murat Demir