Ana SayfaDENEMELeyla ile Mecnun: Masalsı Bir Acının Dillenişi

Leyla ile Mecnun: Masalsı Bir Acının Dillenişi

Leyla ile Mecnun, sadece bir dizi senaryo ya da kurgudan ibaret değildir. O, aslında Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş mitlerini, kaybolan mahalle-şehir kültürünü ve erozyona uğramış insan ilişkilerini, sokak edebiyatından yola çıkarak, tekrardan insan hayatına sokmayı arzulayan bir folklorik projedir. Buradan bakıldığında Leyla ile Mecnun projesi, hem felsefi hem de sosyolojik yönüyle incelemeye değer bir alanı işaret etmektedir. Yazının amacı, dizinin alt metinlerinin, baskın karakterler üzerinden felsefi anlamda irdelenmesi ve bazı psiko-felsefik tanımlamalara bu sayede ulaşmaktır.

leyla-ile-mecnun-replik

Leyla ile Mecnun hikâyesi, acıdan beslenen toplu histeri nöbetleriyle zenginleştirilmiş fantastik bir kurgudur. Bu yüzden bedenin ve iradenin yegâne düşmanı olan bir rüyalar manzumesinde vuku bulur. Senaryo ve hikaye aşkın acıyla hiç bıkmadan sevişmesinden mütevellittir. Aşk, fantastik bir acı halini aldığında, tamamen ümitsiz bir hastayı öyle rüyalara gark eder ki tüm şiirler, şarkılar aşık olunan kadına yazılır, tüm şairler onun kölesi olur.

Mecnun olma hali, öyle bir hastalıktır ki her daim insan ruhundan kaynağını bulur, bu yüzden sürekli iltihaplı bir yara gibidir. Sürekli taze kalan yara aslında Mecnun için biçilmiş kaftandır. Mecnun, varoluşunu, acının (masalsı-ümitvari) sonsuzluğundan besler ve bunu bir ilaçmış gibi çevresindekilere de kolayca kabul ettirir çünkü tüm kahramanların yaratıcısı da yine kendisidir.

Aşk Acısına Meyilli Bir Adam: Mecnun

Mecnun bir aşk adamıdır her ne kadar beceremese de bunu çok ister. Sürekli aşık olmayı adet edinmiş bir ahmaktır. Ne istediğini bilmeyen, savruk, dengesiz bir hayalperesttir. Mecnun işe yaramaz gibi görünen ama sürprizlerle bazen seyirciyi duygusal anlamda alt üst etmeyi başaran bir karakter çizer. Bu onun hem karizmasını hem de cazibesini oluşturmaktadır.

Onun uzmanlık alanı aşk acısı çekmektir. Klasik Edebiyattaki Mecnun’dan hiçbir farkı yoktur. Tek farkı hem salak hem de beceriksiz olmasıdır. Mecnun’un genetiğine kazınan bu derbederlik nereden gelir bilinmez ama kendisi bu dünyaya terkedilmek üzere gelmiştir. Hayali mutlulukların peşinde sürüklenen ve bu uğurda aşkını anlamlandırmaya çalışan Mecnun dizinin omurgasını oluştururken hikâyeye de kaynaklık etmektedir.

Mecnun hayatı bilmeyen bir adamdır. Öğrenmeye de niyeti yoktur. Onun kafasından geçenleri izleyen seyirci kah güler kah ağlarken aslında unutturulan birçok şeyi de beraberinde hatırlar. Bunlar dostluk, mahalle kültürü, komşuluk ilişkileri, evrendeki iyi – kötü savaşı vs… gibi şeylerdir. Senarist Burak Aksak bunları amaçlamış mıdır bilinmez ama Mecnun gibi bir karakter üzerinden bunu becerebilmek hem absürt hem de çok anlamlı gibi duruyor. Zaten Mecnun karakterine ve diziye olan yoğun ilginin altında bu absürt komedi öğeleri yatıyor.

mecnun-kimdir-bilgi

“Küçük Bir Dipnot” Çaresiz kalan zihin kendisine kahramanlar yaratmak zorundadır. Bu yaşama devam etmek için zorunlu bir yaratıcılık faaliyetidir. Bu yüzden yalnızlık üretken bir mecradır diyebiliriz. Mecnun bu açıdan bakıldığında yalnızların en yalnızıdır. Bir babanın gölgesinde, bir aşkın girdabında adeta bir bedevi gibi çölleri aşındırmaktadır. Her kum tanesi onun acısının niceliksel bir dökümüdür. Bu yüzden her çırpınışı da bu çöl deryasında bir kum fırtınasını andırır. Mecnun’un kader çizgisi bu yönde seyreder o mevsimsel bir ruh karmaşasının içinde oradan oraya olaylar içinde bir mantık aramaksızın savrulup durur.

Aşk Metaforu

Mecnun, Leyla`nın varlığında bir hiç olduğunu bilir ve bu yüzden kavuşmayı içten içe istemez. Ayrılık onun biricik yoldaşıdır. Sürekli kavga eder, türlü seviyesizliklerle Leyla’ya hayatı dar eder. Ayrılıklar Mecnun’un mezartaşıdır aslında.

Aşk metaforu bu hikâyede fantastik bir eziyettir ve izleyici kitlesine göre de ulaşılması zor bir mertebedir. Karakterlerin tamamı bu amaca hizmet eder. Bir hayalin içinde debelenen bu kahramanların tek amacı ise Leyla ile Mecnun’un bir araya gelme-me-sine ön ayak olmaktır. Onlar her ne kadar farkında olmasalar da aşka hizmet ettiklerini sanmaktadırlar. Buradan bakıldığında aşk, Leyla ile Mecnun’da saflığı ifade eder. Mecnun ile Leyla hiçbir zaman bir araya gelemeyecek kadar salaktırlar. Bu salaklıkları sempatik rüyasal bir simgedir. Onlar için aşk dokunulmayacak kadar naiftir ve dokunulduğunda başka bir dünyaya ait olduğu hem izleyiciye hem de tüm karakterlere yansıtılmaktadır.

Leyla: Aşkın Girdabında Hastalıklı Bir Dişi

Leyla bir saplantıdır, aslında dizideki karakterlerin tamamında aynı şey söz konusudur. O, çaresiz, hastalıklı bir adamın saplantılarıyla dolu bir dünyanın kraliçesidir. Hatta belki de Mecnun ve rüyalarının da kaynağıdır. Baskın dişi karakterini oynayan Leyla, değişken acının temsilcisidir. Silueti değişkendir ve Mecnun’a nazaran biraz daha derli toplu, aklı başındadır. Bir bedevinin suya olan hasretiyle eşdeğer çalışan erotizmi sadece Mecnun için paha biçilmezdir. Onun erotizmi sadece erkeğinin salaklıklarına göz yummasıyla ilintilidir. Bir kadından ziyade genelde bir yoldaş gibidir. Tıpkı diğer kahramanlar gibi Leyla’da aslında hiçbir zaman varolmamış bir aşk ajanıdır. Bunu neden söylüyoruz çünkü Leyla aşkın ne olduğunu bilmemekte ve buna ek olarak hayatı ve türevlerini Mecnun gibi bir salağın rüyalarından öğrenmektedir. Bu öğrenme süreci senaryo gereği türlü aptallık ve absürd tavırlarla engellenmekte ve Leyla’yı da dizideki toplam salaklığa mahkum etmektedir.

Erken sonuç olarak; Leyla ile Mecnun projesi, “aşka takıntılı salak bir adamın mistik mücadelesini gözler önüne sermektedir. (Tabii bu salaklığın, olumsuz değil de saflık ve dürüstlük anlamında algılanması gerekli)

Leyla bir nevi aşkın kurumsallaşmış halidir diyebiliriz. O, Mecnun gibi bir adamı kabullenmiş bir diğer salak türüdür. Erkeğinin peşinde sürüklenen bu dişi hayatını bir erkek olmadan sürdüremeyecek kadar da acizdir.

ismail-abi

Acı Deryasında Sağlam Bir Yoldaş: İsmail Abi

Beklentiler her zaman ümitle beslenir. İsmail Abi Mecnun’un uzaklara selam gönderme isteğini temsil eder. Uzaktan da olsa sevgiliye bir göz kırpma ya da onun yokluğuyla sevişme mizansenini canlandırır. El sallanan şey aslında Mecnun’un geçmişidir, İsmail Abi Mecnun’un geçmişine duyduğu o çocuksu özlemi gözler önüne serer. Ümit bir işkence olarak görülse de İsmail Abi bu işkencenin en eski savunucusudur. El sallama bir yerde bağlılığı ve sevgiyi de resmeder; sevdiğin adamın ya da kadının arkasından gitmeyi ve onun için fedakârlıkta bulunmayı da emreder. İsmail Abi dizideki en sağlam yoldaştır bu anlamda. O paraya önem vermez, sadece dostu Mecnun vardır ve o olmadan hayatını sürdüremeyeceğini bilir. Mecnun ve İsmail Abi dostluğun güzel ve nadir bir örneğini bizlere sunmaktadır.

Bu iki arkadaş, denizin azgın sularında debelenen ve kıyıya yaklaşmayı bir türlü beceremeyen o mistik gemiyi bekler. Gemi gelmese de onlar her daim el sallar ve kader ortaklığı yaparlar.

Fedakarlığın İlk Temsilcisi: İskender Baba

İskender Baba sadece Mecnun’un değil aslında tüm çaresizlerin ve bakıma muhtaçların babasıdır. O, kendisini unutmuş bir melektir ve sürekli iyilik yapmaya programlanmıştır. Yeryüzünde peygamberliğe aday tek babadır ve ne yazık ki Mecnun babası gibi bir nimetin farkında değildir. İskender Baba bir dua makinesidir ve Leyla İle Mecnun’u sürekli bir arada tutmaya gayret gösterir. Çünkü bilir ki Mecnun Leyla olmadan yapamaz. Onun dünyası Mecnun üstüne kurulu efemine bir dünyadır.

Baba İskender, sokak sokak gezerken, mahallenin dertlerini dinlerken sadece tek bir şeyi düşünür aslında: Mecnun’u… Kendisinin de dile getirdiği üzere kuduz bir köpek kadar yalnızdır ama o bunu dert edinmez çünkü varı yoğu oğludur. Bu açıdan bakıldığında İskender ismi tek başına yetersizdir, sonuna “Baba” eki getirilmedikçe bir anlamı yoktur. İsmiyle bütünleşen tek karakterdir belki de. Babalık onun tüm varoluşunu belirlemektedir.

Baba İskender diğer taraftan Mecnun’un bu hayattan tek isteği ve duasıdır. O iyiliğin ve fedakârlığın vücuda gelmiş mükemmel bir örneğidir

Sonuç

Leyla ile Mecnun dizisi halen bir fenomen görüntüsüne sahiptir. Bu özelliğiyle de Türk dizi sektörüne farklı bir soluk getirmiş, yarattığı karakterlerle farklı bir üsluba sahiptir. Her ne kadar tuhaf biçimde yayından kaldırılsa da hem senaryo hem de kurgu olarak birçok diziden ayrılmaktadır. Hayata bakış tarzı, aşkı işleyişi, insan ilişkilerini irdelemesi açısından da Türk Dizi Geleneğine farklı bir soluk getirmiştir.

Can Murat Demir

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

4 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR