Ana SayfaDENEMEKavramlara Değil de Onlara Can Veren Duygulara Bağlanmalıyız

Kavramlara Değil de Onlara Can Veren Duygulara Bağlanmalıyız

Kırılgan ve Bir O Kadar Değerli Aslı;

Aslında bana kırgın olduğunu hissedebiliyordum, ama buna hakkın olduğunu yani bana kırılacak kadar dostane bir ilişkimizin olduğunu da bilmek beni şımarttı sanırım. Dostlar birbirinden uzaklaşır, küser, belki bazen araya yıllar girer ama sonra aralarındaki ilişki kuvvetliyse dönüş muhtemeldir. Zira, böylesi bir boşluk duygusunu sana yaşattığım ve hissettirdiğim için özür dilerim. Aslında dürüst olmam gerekirse ihmalkar davranan bendim, daha doğrusu senden bir metin ve mektup gelmeyince sıkıntıların olabileceğini de düşündüm, bu da bende kafa karışıklığı yaratmış olabilir, haliyle de günlerdir mektup yazamama durumum oldu. Sonuç olarak, son yazdıklarını okuduğumda hem vicdan azabı çektim hem de sevindim desem yalan olmaz sanırım, mektuplarımın senin hayatında bu denli önemli bir yer tutması gurur verici.

(Bu arada ben iyiyim.. Küçük bir mevsim geçişi yaşadı bedenim. Ama şimdi gayet iyiyim.. Merak ettiğin için ayrıca müteşekkirim. Ben de senin sağlığını merak ediyorum, mektubunda bahsedersen sevinirim..)

Gelelim diğer meseleye…

Evlilik gibi sıradan bir kavrama bakmak istemem, benim ilgilendiğim her zaman şu olmuştur: İki ruh birbirine katlanabilir mi, her ikisi de birlikte ortak bir hayata “EVET” diyebilir mi? Bu soruların cevapları benim nazarımda bayağı evrime uğradı diyebilirim. Tıpkı senin gibi evliliğe ön yargılı hatta gereksiz bakıyordum ama insan ruhu tecrübe edip derinleştikçe kavramlar ve onlara atfettiği öncelikler de değişiyor ve zamanla bambaşka bir hal alıyor. İşte bu değişimi yaşamama neden olan ruh bundan yaklaşık 7 yıl önce beni buldu, beni buldu diyorum çünkü o zamanlar evden çıkmayan, işsiz, annesi ve büyük babasına göz kulak olması gereken sorunlu kabuslu bir adamdım. Gece kabuslarımı süsleyen aile fotoğrafları canıma okuyordu, ama fedakar biriydim ve sabredip bir yere kadar her türlü acıyı sırtlandım. İşte böylesine sıkıntılı bir dönemde karşıma çıktı eş-ruhum. Kendisi Antalya’da yaşayan yalnız biri ve bazı yazarlara takıntılı bir rehber öğretmeniydi. Bu süreçte Nietzsche okumaları yapıyor internette ne bulursa okuyordu…

Bir gün benim yazılarımın altına bir yorum bıraktı ve olan oldu, tanışmamızın ikinci yılında yüzüklerimizi takmaya karar verdik. Yaklaşık 3 aylık bir nişanlılık evresinden sonra evlilik gerçekleşti. Ha bu arada düğün ya da merasim olmadı, böyle saçmalıklara ikimiz de inanmıyoruz… Konumuza geri dönersek, ben buna yani evlilik dediklerine “ruhların sözleşmesi” diyorum. Ama şu soru daha manidar geliyor bana:

O da ben de evliliğe bu denli düşman bakarken nasıl oldu da ta Antalya’dan kalkıp ve her şeyi geride bırakıp Samsun’a benimle bir hayatı tüketmeye karar verdi? Bu sorunun cevabı üzerinde düşün bakalım ne çıkacak? Kimileri tesadüf, kimileri kader, kimileri fazla uzun sürmez dedi…dedi…dedi… Peki, biz bu soruların cevabını arayanlara nasıl cevap verdik? Önemli olan bu işte: Biz evlenmedik, biz yüzük takmadık, biz şu an hem çok iyi birer dostuz, hem de sırdaş… Ha bu arada ilişkimizin bu denli sağlam oluşunda bir diğer önemli faktör fedakarlık duygusu. Onda da bende de bu duygu fazlasıyla baskın. Kısacası ikimizde aşkın ya da sevginin tanımlarının kişiden kişiye değiştiğinin farkındayız ama gel gör ki biz bu kavramlara hiç bir zaman bağlı kalmadık, biz sadece birbirimizle ilgilendik, birlikte acı çektik, birlikte küfrettik, birlikte sarhoş olduk, birlikte insanlara kızdık, her şeyi birlikte yaparken farkında olmadan ne oldu biliyor musun: ruhlarımız birbirinin içinde eridi… Yani o ben, ben de o olmaya gönüllüydük. İşte sana evlilik denilen o sıradan şeyin bize göre tanımı. Eksiği var, fazlası yok emin ol! Şimdi sana soruyorum sence böylesi bir birliktelik için her şeyden vazgeçmeye değmez mi? Söz sende Aslıcığım…

Yüzük ya da evliliği bir zincir olarak görmek ve buna göre bir savunma mekanizması geliştirmek bu yüzden bana artık ahmaklık gibi geliyor. Düşün ki şu an eşim bana baskı yapıyor ne zaman kitap basacağız diye.. Ve bazı yazılarımı ve projelerimde editörlük bile yapmıştır. Bu bir zincir değil Aslı böyle düşünmeni istemem, sadece zamana bırakmak ve karşındakine fırsat vermekle alakalı bir şey.

Senden tekrar özür diliyorum, mektubunu ihmal etmemeliydim, kaldı ki bu güzel oyunun mimarı olarak plana sadık kalamadım, ama söz bundan sonra olmayacak.. Bu arada senin hayat planlarını, projelerini öğrenmek istiyorum, aramızda sır olmaması gerektiğini ta en baştan söylemiştik hatırlarsan…

Kavramlara değil de onlara can veren duygulara bağlanacağımız bir hayatın ümidiyle…

Unutma uzak ta olsa senden mektup bekleyen biri var burada

Hoşçakal…

Can Murat Demir

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR