Ezan eşliğinde sevişiyorduk. Yeni başlamıştık. Müezzin ‘Allah-u Ekber’ dediğinde biz olayı tam olarak gerçekleştirmiş değildik, durdurabilirdik, ara verebilirdik. Ancak etik bulmadık bunu. Devam ettik....
Bir Tanrı,
Bir Sen..
Yalnızlıklar kumpanyası.
Gökyüzü mavi, biz griydik.
Aşkın toz pembe, ihanetin kan kırmızı,
Gidişin ceset laciverti.
Gökyüzü kana bulandı şimdi, Tanrı merhametini çekti üzerimizden,
Mahalle abilerinin raconlarına ters...
Yoksulluğumun sesiydi. Solunda gelen ses, benimdi.
Bazen çırpınışımdı belki, bazen egoydu biraz.
Hep yoktun ama, hiç olamamıştın ya da.
Eksik bir şeyler vardı hep, ellerin miydi sahi?
Ya...
Şimdilerde bu koku sana ait değil. Sana ait her şey senin ihanetinle gitti. Eksilmek miydi bu? Sanmıyorum. Acıtmıyor artık. Çok deniyorum, seni düşünüp hüzünlenmeyi......
Göz bebeklerimden kalbime düştün. Orada kal! Kal ki; oksijenim ol. Kal ki; tanrım yapayım seni. Sen kokayım buram buram. En acımasız zamanlarda sana sığınayım....