Ana SayfaÇ(alıntı)Yamyamlar Hakkında

Yamyamlar Hakkında

Kral Pyrrhus İtalya’ya geçerken, Romalıların kendisine karşı gönderdiği ordunun düzenini araştırdığında şöyle demiş: “Ne tür barbarlar olduklarını bilmiyorum (Yunanlılar kendilerinden olmayan herkese barbar derdi) ama bu ordunun yerleşiminde barbarca bir şey yok.” Yunanlılar, Flaminius’un topraklarına getirdiği orduya da böyle şeyler söylemişti ve Philip de Publius Sulpicius Galba tarafından krallığında kurulan Roma kampının düzeni ve dağılımını yükseklerden izlerken benzer sözler sarf etmişti. Buradan insanların kaba yorumlara kapılmadan önce ne kadar dikkatli olmaları gerektiğini ve yaygın haberlerle değil, akılcı yöntemlerle hüküm vermemiz gerektiğini anlıyoruz.

Uzun zaman boyunca, on – on iki yıl boyunca dünyanın zamanımızda keşfedilen diğer tarafında yaşamış biriyle birlikte oturmuştum, Villegaignon’un ayak bastığı bu yere Antarktik Fransa deniyordu. Keşfedilen topraklar o kadar büyüktü ki, üzerinde düşünmek gerekiyor.

Tanıdığım bu adam basit, cahil biriydi, böylelerinden dürüst şahitler çıkar; zeki adamlar meraklı gözlemciler olmalarına ve daha çok şeyi fark etmelerine rağmen buldukları şeyleri parlatırlar; kendi yorumlarını daha önemli kılmak ve ikna edici olmak için hikâyelerini birazcık değiştirmekten çekinmezler; hiçbir şeyi olduğu gibi basitçe anlatmazlar; bunun yerine kendi istedikleri görünüme sahip olması için biçimlendirir ve maskelerler ve kendi hükümlerine inanmanız ve bunları kabul etmeniz için meseleye kendilerinden bir şeyler eklemekten, meseleyi genişletmekten veya abartmaktan çekinmezler.

Bu, ya çok dürüst bir adama ya da yanlış hikâyelere bir parça gerçeklik rengi katamayacak, hikâye oluşturamayacak ve hiçbir teoriyi benimseyemeyecek kadar basit bir adama ihtiyacımız var demektir. Benim tanıdığım adam da tam böyleydi, ayrıca bana farklı zamanlarda yolculuk sırasında tanıdığı çeşitli denizci ve tüccarları da getirmişti. Bu yüzden kozmografyacıların ne diyeceğine bakmadan onun verdiği bilgilerle tatmin olmuş durumdayım. (…)

(…) Bildiklerime dayanarak bu ulusun hiçbir yönden barbar veya vahşi olduğunu düşünmüyorum, herkes barbarlık dese de bu onun kendi sözleri değil; gerçekten de içinde yaşadığımız ülkenin fikirleri ve pratiklerinin örnekleri veya örüntüleri dışında bir başka gerçeklik veya akıl düzeyi bilmiyoruz. Birileri her zaman mükemmel dini, mükemmel yönetimi, tüm şeylerin en mükemmel ve olgun kullanımını bulabilirler. Nasıl ki doğanın kendi yarattığı ve kendi doğal akışında devam eden meyveler yabaniyse bu adamlar da vahşidir; ancak biz aslında ustalığımızla doğasını değiştirdiğimiz ve düzeninin dışına çıkardığımız şeylere vahşi demeyi tercih ederiz. (…)

Bu yüzden bu uluslar bence insan aklından nasiplerini çok az aldıkları kadarıyla barbardır, bunlar orijinal basitliklerini neredeyse tamamen korumuştur. Onları hâlâ doğanın kanunları yönetmektedir; bizim kanunlarımız onların değerini henüz pek az düşürmüştür ama öyle bir saflıkları vardır ki, bazen onlara ilişkin bilgiler niye daha önce, onlar hakkında bizden daha iyi hüküm verebilecek adamların döneminde gelmedi diye sinirleniyorum. Lycurgus ve Platon onları tanıyamadığı için çok üzgünüm; bizim bu uluslarda şu anda gördüğümüz şeyler bence sadece şairlerin altın çağ olarak süsledikleri tüm resimleri ve insanoğlunun mutlu halini taklit etmek için yaptıkları tüm buluşları değil, felsefenin konseptlerini ve arzusunu dahi aşıyor. Deneyimlerimiz sayesinde onlarda gördüğümüz o saf ve basit masumiyeti eskiler hayal dahi edemezdi; insan topluluğunun bu kadar az ustalık ve insani bağlantı ile devam ettirilebileceğine de inanamazlardı. Platon’a, bu ulusta ticaret yok, derdim, okuma-yazmayı bilmiyorlar, sayısal bilimler yok, hâkimler veya politik üstünlük yok, hizmet kullanımı yok, zengin ve fakir yok, sözleşme yok, veraset yok, mülkün bölünmesi yok, iş yok ama eğlence var, ortak bağları korumak için akrabalık yok, giysi yok, tarım yok, metal yok, mısırın veya şarabın anlamı yok. Yalanı, ihaneti, ikiyüzlülüğü, tamahkârlığı, kıskançlığı, kötülemeyi ve affetmeyi ifade eden kelimeleri hiç duymamışlar. Hayal ettiği cumhuriyet bu mükemmellikten ne kadar uzaktır? Viri a diis recentes (Tanrılardan yeni gelmiş ölümlüler).

 

Montaigne; Denemeler‘ den…

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

BAŞLIKLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Tanrısal Yaratma Yoktur

Tanrısal bir yönetimin sonucudur diyor nesnel, Özdeksel varlığı benimseyen, öne sürenler, Kişilere uygun mevsimlerin, değişmesini, yemişlerin Oluşumunu, öteki nesnelerin düzenlenmesini, Yaşamı yöneten Venüs'ün tanrısal sevgiyi göstermek İçin kişileri uyardığını,...

Adam Olmak

çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen...

Gel Benim Ol

Rakıda nöbet tutuyorum dönersen sohbetim ol Hatırladığım her gün sevgilim Unuttuğum her gece dayanılmaz ağrılar ol. Dudaklarım titrerse sevgilim İçimde bir avuç mutluluk ol. Kederlenirsem, sevgilim Canıma tak ederse dumanım...

Düşerek Yükselmek‏

Burada kendi kararımla yazmıyorum ve yazmak fikrinde de değilim. Ben sadece bana aktarılanları sizlere aktarıyorum. Bana bilgi verenin varlığını göremeyebilirsiniz, duyamayabilirsiniz, hissetmeyebilirsiniz. Bu yazılarımın...

Ruh ve Vicdan Üzerine

İnsan ruhu değerlidir. İşlenmemiş bir elmas gibi hayat boyu parıldar, durur. Eğer bu çağrıyı fark etmezsen, o sadece toprağın altında parlayan bir maden olarak...

Salim’in Materyalizme Tokadı: Dünyanın Tüm İnsanları Birleşin!

İnsanlığın hüzünlerini anlamakta zaruri bir ihtiyaç hissetsem de, gel gör ki bu arzumu nihayete erdiremiyor bir türlü idrak edemiyorum İlke. Bu bir mücadele gibi....

Akşam Üzeri

Sen gittiğinden beri, Şarkı bitti, Edebiyat bitti, Güneş battı, Zifiri karanlık buralar. Sahi hiç düşündün mü? Seni nasıl sevdiğimi. Ne kadar çok geldiğimi, Nasıl gittiğimi? En çok akşamları sevdim seni, Bir kaldırım taşı üzerinde, Boyum...

Durak

Sabah vakti, insanlar işlerine gidebilmek için otobüs duraklarında bekliyorlardı. Kimi kot pantolon üstüne renkli bir tişört, kimi siyah çizgili etek üstüne beyaz bir bluz,...

Mimar Sinan ve Akıl Almaz Sırları

Süleymaniye Camisi'nde gizli bölmede bulunan notta ne yazıyor? Süleymaniye'nin dört kubbesi neyi temsil ediyor? Camii'nin inşaasına neden ara verilir? İran Şahı'nın gönderdiği mücevherler nerede? ...

Antichrist

Kariyeri boyunca bağımsız sinema örnekleri veren ünlü yönetmen bu kez Antichrist ile karşımızda... Görkemli ve harika bir kurguyla... Lars von Trier... Danimarka sinemasının iftiharı, övgüye...

Aklı Başında Deliliğin Fenomenolojik Savunusu “Meydan Konuşması”

Nostalgia, silkelenme ve ayıklanmanın mecrasına konumlanır: Yönetmen kamerasıyla, düşünmenin fenomenolojik ve tumturaklı dünyasına cesurca sokulur. Bunu neden yapar? Düşünmeliyiz: Tarkovski "Sinema nedir" sorunsalının yaşantılarımız...

Yasir Işığı

Diğerlerinden çok ta farklı olmayan bir günün kendi yolculuğundaydı zaman. Sanki yalnızlıktan arta kalmış “bir yalnızlığın” seslerini saklamaya çalışıyordu kalabalığın manasız bakışlarında. Aynı mekânın...

Karanlık Sesler Modası

neon ışıkları altında, karanlık sesler modası... etrafta imitasyon yalnızlık... alevden arzular giyinmiş ıslak dudaklı kızlar su ve ateş, vardiya değiştirmiş adeta... boyut değiştirmiş kafalar ikişer ikişer görünürde suretler... neon ışıkları...

Türkiyeli Bir Filozof: Sakallı Celal

1886-1962 yılları arasında yaşayan Sakallı Celal, 2. Abdülhamid dönemi Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğludur, Galatasaray Lisesi'nden 1907 yılında mezun olmuştur. Sakallı Celal namıyla...

Kusuyorum

16:28 perşembe öğleden sonra ve Schuman çalıyor sıcak duvarların altında ve ben düşlüyorum fersah fersah kayboluş! çıldırtan kalabalıktan uzak ve ben tiksiniyorum olduğum yerden ve ben içiyorum dün için ve ben kusuyorum yarın için tiril tiril hep böyle...