Mutluluk

Büyük İskender’in dalkavukları onu, Zeus‘un oğlu olduğuna inandırmışlar. Bir gün yaralanıp da yarasından kan aktığını görünce: Buna ne diyeceksiniz, bakalım? demiş; kıpkızıl, mis gibi insan kanı değil mi bu? Homeros’un destanlarında tanrıların yarasından akan kan hiç de böyle değildir. Şair Hermodoros, Antigonos‘u öven şiirlerinde,
ona güneşin oğlu diyormuş. Antigonos: Oturağımı döken adam benim güneşin oğlu olmadığımı çok iyi bilir, demiş. İnsan her yerde hep o insandır; ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine çıplak kalır.

Puellae Hunc rapiant
Quicquid calcaverit hiç, rosa fiat. (Persius)

Kızlar alsa çevresini
Güller bitse bastığı yerde.

Ruhu kaba ve duygusuz olan için, bütün bunlar neye yarar? İnsanın sağlığı ve düşüncesi yerinde değilse, hazdan, mutluluktan da bir şey anlamaz.

Heac perinde sunt, ut illius animus qui ea possidet
Qui uti scit, ei bona, illi qui non utitur recte, mala. (Terentius)

Sahibine göre değişir bir şeyin değeri
Zarar görürse kötüdür, yarar görürse iyi.

Talih insana bütün nimetlerini verse, onları tadabilecek bir ruh gerekir. Bizi mutlu eden, bir şeyin sahibi olmak değil, tadına varmaktır.

Non domus et fundus, non aeris acervus et auri
Aegrosto domini deduxit corpore febres,
Non animo curas: valea possesor oportet,
Qui comportatis rebus bene coqitat uti.
Qui cupit aut metuit, ivuat illum sic domus aut res,
Ut lippum pictae tabulae, formenta podagram. (Horatius)

Ev, mal, mülk, yığınla tunç ve altın;
Yarasına merhem olmaz
Vücudunda, ruhunda dert olan adamın.
Eldeki nimetleri tadabilmesi için
Keyfi yerinde olmalı insanın.
Ev bark neye yarar dertli, korkulu olana
Gözleri çipilli olan ne yapsın tabloyu,
Damlalı hasta neden gitsin hamama?

Nasıl dili pas tutmuş bir adam Yunan şarabının tadından bir şey anlamazsa, nasıl bir at üzerindeki zengin koşumların farkında olmazsa, vurdumduymaz, zevksiz bir ahmak da içinde yaşadığı nimetlerin tadına varamaz. Platon da der ki: Sağlık, güzellik, güç, zenginlik ve bütün bu iyi dediğimiz şeyler insanın doğrusuna ne kadar yaraşırsa, eğrisine de o kadar yaraşmaz; kötü dediğimiz şeyler de tersine. Ruhta ve bedende rahatlık olmadıkça, döşek rahat olmuş neye yarar? Vücudumuza bir iğne, ruhumuza bir dert girdi mi, dünyalar bizim de olsa rahatımız kaçar. Kum sancıları bir başladı mı, insan ne kadar devletli, haşmetli de olsa, tacını, tahtını, saraylarını unutmaz mı?

Totus et argento comlatus, totus et auro. (Tibullus)
Altına, gümüşe gömülü de olsa.

Bir kral öfkelendiği zaman, krallığı onu kızarmaktan, sararmaktan, deli gibi dişlerini gıcırdatmaktan koruyabilir mi? Kral, kafalı ve iyi yaratılışlı bir adamsa mutluluğuna krallığının kattığı şey pek azdır:

Si ventri bene, si lateri est pedibusque tuis, nil
Divitiae poterunt regales addere maius. (Horatius)

Miden iyi, ciğerlerin ayakların sağlamsa
Kralların hazineleri, daha fazla mutlu edemez seni.

Tacın tahtın yalancı, aldatıcı şeyler olduğunu görür; hatta belki de Kral Seleukos gibi düşünerek der ki: Hükümdar asasının ne kadar ağır olduğunu bilen, onu yolda bulsa, elini sürmez, geçer. Seleukos bununla, iyi bir krala düşen ödevlerin ne büyük, ne ezici olduğunu söylemek istiyordu. Gerçekten, başkalarını düzene sokmak az iş değildir kendi kendimize düzen vermenin ne kadar güç olduğunu biliriz. İnsanlara komuta etmek pek rahat bir iş gibi görünür ama ben kendi hesabıma, insan kafasının ne kadar güçsüz, yeni ve belirsiz şeyler arasında doğruyu bulmanın ne kadar güç olduğunu gördükten sonra şu kanıya vardım ki, başkalarının ardından gitmek önde gitmekten çok daha kolay, çok daha hoştur. Çizilmiş bir yolda yürümek ve yalnız kendi hayatından sorumlu olmak ruh için büyük bir rahatlıktır.

Ut satius multo iam sit parere quietum,
Quam regere imperio res velle. (Lucretius)

Öyleyse sessizce boyun eğmek
Devletin dümenini tutmaktan iyidir.

Kaldı ki, Keyhusrev’in dediği gibi, insanın komuta etmeye hakkı olması için komuta ettiklerinden daha değerli olması gerekir. Ama Ksenophanes’in anlattığına göre, kral Hieron daha ileri giderek diyor ki: Krallar beden hazlarını bile herkes kadar tadabilecek halde değildirler, çünkü rahatlık ve kolaylık onlara bu hazlardan bizim
duyduğumuz acıyla karışık tadı, mayhoşluğu tattırmaz.

Pinguis amor nimiumque potens, in taedia nobis
Vertitur, et stomacho dulcis ut esca nocet. (Ovidius)

Fazla yüz bulan, her dediğini yaptıran aşk bezginlik verir;
İyi bir yemeği fazla kaçırmak da mideyi bozar.

Bolluk kadar insanı sıkan, usandıran şey yoktur. Karşısında üç yüz kadını birden buyruğuna hazır gören bir adamda istek mi kalır? Büyük Sultan’ın (Osmanlı padişahı; belki Kanuni Sultan Süleyman.) sarayında öyle imiş. Onun atalarından biri de ava giderken beraberinde en az yedi bin şahinci götürürmüş; böyle bir avın anlamı ve tadı acaba neresinde idi? (Kitap 1, bölüm 42)

Montaigne; Denemeler‘ den…

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR