Ana SayfaDenemeAşkın Metafiziği Üzerine

Aşkın Metafiziği Üzerine

Aşk, bir belirsizlik halidir ve bu çoğu kez acıya çıkar. İnsanı boğar ve sonra canı istediğinde bırakır, bazen de neşelendirir, bazen de hüzne batırır, bazen ödülüdür gülmek, bazen de ödülüdür karamsarlık. Aşkın suratı asıktır, o bir somurtkan olarak doğmuştur, bu yüzden fazla gülmemize izin vermez, bu yüzden karanlıktır ve ruh olarak her hale açıktır. Ama genelde aydınlık tarafını pek göstermez. Görünse de bu çok kaçak bir görüntüdür, sinsi ve kurnaz… Tıpkı sabah güneşinden önceki şafak vakti gibi… Şafak vakti onun karakterinin en güzel sembolüdür, zekiliğini ve nasıl bir döneklik içerdiğini çok iyi betimler. Aşkın iklimi kısaca budur; güneşi görmek en büyük lütuftur onun iklimleri içinde.

…Öyleyse o genellikle kötü bir cin rolü oynar, her şeyi yolundan saptırmaya, bulandırmaya, devindirmeye, çalışan bir cindir bu. Elimizde olmadan bunca gürültü neden? Bu itiş kakış, bu üzüntü, bu öfke, kaygı, sıkıntı niye?  -Schopenhauer

Peki, bu kadar girift ve karanlık olan aşk kendi içinde bir ilerlemeye sahip midir? Kendi içinde bir diyalektiği ya da bir tılsımı var mıdır? Evet, kesinlikle vardır. Her ne kadar bazıları tarafından ayağa düşürülen Aşk, bir iticiliği barındırsa da, kendi içinde büyük bir fenomendir. Bu aşamada aşkın neyle beslendiği sorusunu sormak yerindedir. Tabiî ki ikili ilişkilerde aşkın bir yerden beslenmesi şartı doğrudur. Bu yüzden bu sorunun cevabı iki ruhun karşılaşmasına döner orda kilitlenir kalır. Çünkü aşkın ilerlemesi demek ruhların çatışmasını ve kavgasını öngörmek demektir. Bu yüzden kendi içinde ruhlara hazırladığı en büyük tuzak diyalektiktir. Bu diyalektik, aşkın içerisindeki ruhların alışverişinde ve trafiğinde (ki bu genelde anarşik bir kaostur) büyük rol oynar. Kavga rahatsızlığı getirir ve bu aşkın zindeliğiyle ilintilidir. Aşkın belirsizlik hali de bu sayede ayakta durur, her an her şey bitecekmiş gibi ve her an birbirine tapan ruhların varlığı gibi. Bu bir aldatmacalı kaostur ve kesinlikle garantiye alınan hiçbir şey yoktur. Ayrıca bir deneme sürecidir ki ruhların birbirini denerken sandığı ve yanıldığı şey aslında aşkın onları bir teste tabii tutması sürecini ifade eder.

…Her gün en kötü, en inatçı, kavgaları düzenler, en değerli ilişkileri yıkar, en kalıcı bağları bozar. Ara ara yaşamın ya da sağlığın kurban edilmesini, ara ara da gönencin, rütbenin, mutluluğun feda edilmesini gerektirir. Bir zamanların en onurlu kişilerini en vicdansız insanlar kılar, şimdiye dek sadık olanları hain yapar.  -Schopenhauer

Aşk bu hengâme de ruhları büyük bir karamsarlığa iter ve bu karamsarlık en büyük testtir. Çünkü aşk olgunluğunu, tecrübesini, neşeye değil asıl yaratıcı olan karamsarlığa ve acıya borçludur. Bu yüzden kendine has diyalektiği de neşe ve gülmekten değil, acı ve karamsarlıktan güç alır. Neşenin tek düze ve öldürücü etkisini bilen aşk kesinlikle bunun sürekliliğini istemez, yani sürekli ağız dolusu gülmenin aşkın içini boşalttığının ve onun saflığını bozduğunun bilincindedir. Bu bilme ve kendini bazı ruh hallerine teslim etmeme savunusu aşkın kendisini sürekli onaylamasını ve kendi kendine sürekli evet demesini sağlar. Diyalektik bu aşamada otonom bir süreci ifade eder ve bir kimlik belirlemesi yapar. Aşkın karakterini belirleyerek onun nelerle beslendiğini ve zenginliğini ölçer. Bunu ruhlara sormadan kendi kendine yapar. Metafiziği kendi başına örer ve içini doldururken tüm konuşmaların, kavgaların, üzüntülerin, hayallerin, beklentilerin, hüznün, karamsarlığın, neşenin uzun bir listesini elinde hazır tutar. Bunu yapmasının nedeni ruhları seçime hazırlamaktır, ruhların geri dönüşünü ya da gitmesini bir sebebe bağlamaktır. Bu süreç aynı zamanda hem birbirine tapmanın hem de nefret etmenin habercisidir. Birbirine tekrar dönüşün ya da ayrılığın ulunmasıdır. Diyalektik, etkileşimin, farkına varmanın alfabesidir. Örülen boşluğun en büyük yardımcısı ve tabiî ki kurtarıcısı aynı zamanda yok edicisidir. Hem var eden hem de gözünü kırpmadan yok eden bir canavardır.

Bu süreç içerisinde aşkın nihai amacı; ruhları sürekli sınavdan geçirerek onlara birbirlerine tapmanın ne kadar mümkün ve ne kadar uzak olduğunu hissettirmektir. Amaç bunu hak etmektir; tüm karanlığa ve tüm karamsarlığa rağmen. İşte bu yüzden zordur aşk. Çetin bir savaştır. Asilliği kendi içine kattıklarından gelir; olgunluğundan, fedakârlığından, zenginliğinden, yaratıcılığından, yok ediciliğinden… Aşkın diyalektiği kendisini aşan derinliğindedir. Aşk asla ve asla sadece sevginin dillendiği bir mecra değildir; savaşın, hak etmenin, ödün vermenin, çatışmanın, isyanın, başkaldırının sürekli yinelendiği bir metafiziği öngörür ki bu metafiziğin en önemli tarafı, aşkı yaşatmayı isteyen ruhlara hem yok olma hem de var olma tarafında kaynaklık etmesidir.

Ben, iki insanın daha yüce hakikati bulmak için, bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum.  -Nietzsche

Can Murat Demir

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

İzdüşüm

Bana aynadan bakın, dumanlı görürsünüz Bir derin, bir mahşeri sırra gömülürsünüz Yürüyünce çatlayan duvarlar arasında Yumruklarınız kalır bir gençlik rüyasında Dalgalar peydahlanır esrarlı bir denizden Acılar sağanak sağanak iner...

Anladın mı?

Hicran destanını kendinden oku, Mecnundan duyupta rivayet etme, Aşkın leylâsını gördünse söyle, Söz temsili bulup hikâyet etme, Yüz bin leylâ doğar âlemde her gün, Senin aradığın zevk, safa, düğün. Tutacağın...

Post-modern Anlayış Üstüne

Post-modern anlayış ya da post-modern tarz, çok fazlaca tartışılan ve üzerinde mutabık olunamayan bir kavram ve bir süreç. Bu kayganlığı onun fazlaca yeni bir...

Hayatı Boyunca Susan Bir Çocuktu Gençliğim

Yağmur sonrası toprak kokan şiirler Gür ormanların ikliminden Bir ikindi vakti Sessizce Odamın en kahpe yerine En orospu haliyle Sırnaşıyordular. Ve kadın Sırf stabil düşler kurabilsin diye Tüm bilekler, tüm bacak araları ve...

Bilimlerin Kraliçesi Olan İlahiyata

Burada bir kısmını okuyacağınız, Galileo’nun Toskana Büyük Düşesi Christina’ya yazdığı mektup (1615) bir bilimadamının bağımsızlık bildirgesi olarak adlandırılabilir. 1611’den itibaren bu büyük bilimadamı (1564-1642)...

Yöntem Üzerine Konuşma

Sağduyu dünyanın en iyi paylaşılmış şeyidir: çünkü her kişi ondan çok iyi pay almış olduğunu düşünür, her şeyden çok güç hoşnut olanlar bile kendilerinde...

Paris

Fransa'ya ne kadar kızsam Paris'e kötü gözle bakamam; çocukluğumdan beri yüreğim ona bağlıdır. O, benim içimde en güzel şeylerle bir aradadır: Sonradan başka güzel...

İnsanca, Pek İnsanca

İnsanca, Pek İnsanca bir bunluğun anıtıdır. Özgür düşünürler için bir kitap: Budur kendine taktığı ad. Hemen her cümlesi bir yengi anlatır; yaradılışımda bana aykırı...

Köprü ve Biz

Köprü... İlk öpüşmedir ve bir sevgilinin yalvarmasıdır, dizlerinin üstüne çöküp yüzüğü takmasıdır. Köprü öylece durur ve sadece şahitlik eder aşıkların fısıldamalarına, hıçkırıklarına ve sessizliğine... Ben...

Artık Kendime Özen Göstermek İstiyorum!

Sevgili İlke; Biliyorsun ki düşünceler hızla değişebilir. Hatta zamandan ve insandan bağımsız olarak değişen birçok düşünce vardır. Bunları seninle defalarca tartıştık, zira her ne kadar kısır...

Ders’in Neliği-Nasıllığı Hakkında Bir Soruşturma

"Ders nedir" sorusuna verilen cevaplarda şu unsurlar bulunur: Öğretici, öğrenci ve sınıf. Bunların tesadüfen bir arada olduğu mekânsal-zamansal birlikteliğe de "sınıf" denmektedir. Bizim burada...

23 Bin Kitabın Yasağı Kalkacak

Sıkıyönetim dönemi ve 1980 yıllarında yasaklanan toplam 23 bin kitapla ilgili çalışma yürüten Adalet Bakanlığı, “Türkiye'nin bu ayıptan kurtulması için” yasal düzenleme yapacak. Sıkıyönetim dönemi...

“Ben”siz Bir Bilinç: Krishnamurti

Batı dünyası, Freud ve diğerleri aracılığıyla bilinci, bilinç ve bilinçaltı olarak ikiye ayırmıştır. Hiç öyle olmayabilir de. Freud’u, Jung’u atın bir kenara ve başlayın. ...

Benlik Kavramı

Benlik veya ‘ben’ kavramı üzerinde hem psikologlar hem de filozoflar değişik fikirler yürütmüşlerdir. Sigmund Freud (1856 – 1939) psikolojisinde ben kavramının karşılığı ego sözüdür....

Karahindiba

Bahar muştular asfalt kenarında zakkum açan yapraklarına “Ben geldim” der özünde susuz bir güneş. Ses büzüşür dingin bir sabahın girintili şakağından Arzular çoğalır tekil bedenlerin alın terlerinde Belki...