Ev, toplumun en küçük ve temel yapı taşıdır. Bunun yanı sıra felsefi ve sosyolojik olarak incelendiğinde ev, saklanma, mahremiyet, egemenlik, güç istenci, denge/ dengesizlik...
Pek çok filmde, göç, göçebelik, sürgün, ve ötekilik gibi kavramların işlenmesiyle, bu olguların bireyler üzerindeki etkilerini izleyiciye sunulduğunu görmekteyiz. Tony Gatlif'in sinematografisine baktığımızda ise,...
“Delikanlılık”, “kabadayılık”, tarihsel süreç içerisindeki toplumsal karşılığına baktığımızda, mahallelinin bıçkın namus bekçisi, güvenlik ve adalet sağlayıcısı, sözünün eri, mazlumun yanında, paraya önem vermeyen sert...
Yeni akım İran sinemasına baktığımızda, kültürel ve ahlaki anlamda farklı bir yapı ile karşılaşmaktayız. Sıradan yaşamların ve karakterlerin doğal mekânlar eşliğinde, kültürel ve ahlaki...
Baba’nın ataerkil toplumlar nezdinde: güç, otorite, devlet, yenilmez, dağ ve tanrısallık gibi metaforları karşıladığını görmekteyiz. Sinemadaki yansımalarında Baba figürünü 1990 öncesi ve sonrası olarak...
Yokluk... Eksiksiz bir konfor. Çok iyi.
-Hayır değil. Olmayanı sevmemeli, özenmemeliyiz. Cümlelerin zehir gibi.
O halde insan iyidir.
-O da hiç olmadı ki. Henüz olmamışları özleyemeyiz.
Bilmem… Kim...
Gecenin en aylak saatinde yalnızlık türküleri söyleyen bu adam, acının en sağlamına toslamıştı. Öyle ki kurtların üşüştüğü bir cesedi kıskanarak gecenin canına okuyacak kadar...
Evet, yalnızdı,...
Saygıdeğer Biricik Babacığım;
Umarım iyisindir. Ne zamandır mektup alamadık senden, endişelendik, özellikle annem, vurdumduymazlığına dayanamıyor: yine de hürmetle selamları var, çok özlemiş, “ne zaman gelecekmiş...
saçların
bir uzun yoldur tenime
dokundukça esmerleşir
acıyan yerlerime
ama yine de isterim kokusunu
uçuşmasını
rüzgarla savaşmasını
saçların
erkekliğimin sığ sularında yüzen
yelkensiz bir gemidir
nefesim olmadan
hiçbir yere gidemeyen
saçların
kaosun ortasında beni saran
amansız bir tanrıdır
saçların
saçların...
Aşk, evrende karşılaşan iki ruhun (gönüllü olarak) karanlığa saplanmasıdır. Öyle ki her ikisi de bu karanlıktan çıkmak istemez ki bu karanlık, sadece içine almakla...
Kocaman cüssesine çok hafif geliyordu kalbi. "Benden çaldığı kalbimi de koysun kalbinin üzerine, o zaman cüssesine uygun bir kalbi olur" dedim, kendi kendime. Zaten...
"Düşler gerçektir" diye fısıldadı yoldan çıkanın biri. Hangi düşler dedim, gerçek olanları nerede? Kim düşledi bunca acıyı ve azabı? Sormak istedim. Konuştum, konuştum, konuştum. Bakındım...
Felsefe sosyal bilimlerin klasik davranışlarını sergileyerek kesinlikten ve belirlilikten uzak durmaya çalışır. Sosyal bilimler kendi içerisinde bir mekaniklik, bir determinist tavır taşıyamaz. Çünkü sosyal...
Mantıksal Atomculuk, 20.yy’da ortaya çıkmış modern mantık ve dil felsefesinin önemli bir uzantısıdır. Bertrand Russell ve Ludwig Wittgenstein gibi filozoflar tarafından geliştirilen bu felsefi...
Diğerlerinden çok ta farklı olmayan bir günün kendi yolculuğundaydı zaman. Sanki yalnızlıktan arta kalmış “bir yalnızlığın” seslerini saklamaya çalışıyordu kalabalığın manasız bakışlarında. Aynı mekânın...
Pedagoji eğitim bilimidir, genel olarak insanlar arası ve özel olarak da çocuk ile erginler arası ilişki bilimidir. Pedagoji insanı temel yapısı itibariyle şekillendiren, yaşamını...
Nicedir “insan”ın ne olması gerektiği üzerine düşünmüyoruz. Ne edebi, ne sanatsal, ne ruhani olarak onu konu edinmedik, onu kendi kaderine terkettik. Onun hangi virüslerle...
"Kişi yaşadığı çağı gereğince bilemez" görüşü pek de yabana atılır bir görüş olmasa gerek. Neden derseniz, tarih, ayıklanmış, düzene sokulmuş bir olaylar bütünüdür; başka...
Felsefe ve aşkın çocuğu: Tanrı
Felsefe ve aşk aynı şeylerdir aslında, her ikisi de yer bitirir insanı. Tenin ve ruhun yenilenmesi aşamasında hem felsefe hem...
Artaud, özgün ve estetik bir cinnetin ürünüdür. Felsefe yapmaz zira düşünceleri bir filozofunkinden tehlikelidir. Saldırganlığı ete ve bedene olan düşkünlüğünden kaynaklanır. Beden karşısında akıttığı...
Haklı düşüncelerimizle tuttuğumuz her köşe başı ve onların inandırıcı halleri yaşamımızın çoğul sesidir. Dibine kadar yanlışta olsa, itiraf etmemek ya da en basiti kabul etmemek, yitirilmiş güçlü duyguların karakteristik boşluğudur...
Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates'e; "Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler," denildiği zaman: "Tabiat da onları!" demiş. Bütün dertlerin bittiği...