İnsan Ömrü

İnsan ömrünün uzunluk, kısalık ölçülerine akıl erdiremiyorum. Bilginlere bakıyorum; onlar ölçüyü herkesten daha kısa tutuyorlar. Genç Katon, kendi kendini öldürmesine engel olmak isteyenlere: Ben, hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanacak bir yaşta değilim, demiş; bunu söylerken de kırk sekiz yaşındaymış. Katon bu yaşı olgun ve geçkin sayıyor. Gerçekten bu yaşa ulaşanlar o kadar azdır ki. Doğal ömür dediğimiz bir süreyi düşünerek bilmem ne kadar yıl daha yaşamak umuduyla avunuruz; böyle bir umuda nasıl kapılabiliriz ki, hiçbirimiz doğanın gerektirdiği sayısız kazaların dışında kalamayız: Tasarladığımız ömür her gün kesilebilir.

İhtiyarlığın son basamağında kuvvet tükenmesiyle ölmeyi beklemek, ömrümüze böyle bir son düşünmek ne ham bir hayal: Ölümün bu türlüsü en olmayacağı, en az görülenidir. Yalnız ona doğal ölüm diyoruz; sanki kafası yarılıp ölmek, suya düşüp boğulmak, vebaya, zatürreeye yakalanmak doğaya aykırıymış, her günkü hayatımız bunlarla dolu değilmiş gibi. Bu güzel sözlerle kendimizi aldatmayalım: Her yerde, her zaman insanların çoğunun başına gelen ne ise ona doğal diyelim. Yaştan ölmek binde bir görülen garip durumlardandır. Doğaya da asıl aykırı olan ölüm budur: Çünkü ötesinde başka bir ölüm şekli yoktur. Bize en uzak olan ölüm, ulaşılması en zor olanıdır. Yaştan ölüm öyle bir sınırdır ki ondan öteye gidemeyiz: Doğa daha ötesine kimseyi geçirmez: Oraya kadar varmak da nadir bir seçkinliktir. Doğa bu seçkinliği iki üç yüzyıl içinde bir tek insana sunar yalnız o insan doğum ve ölüm konakları arasındaki sayısız zorlukları, engelleri aşabilir.

Bana sorarsanız, kendi ulaştığımız yaşı pek az insanın ulaşabildiği bir yaş saymalıyız. İnsanlar bu yaşa kadar hiçbir engele rastlamadan gelemediklerine göre, biz bir hayli ileri gitmişiz demektir. Hele insan hayatının asıl ölçüsü olan belli sınırları aşmışsak, daha öteye gitmek umuduna kapılmamalıyız. Başkalarının kurtulamadığı birçok ölümlerden kurtulduğumuza göre talih bizi başkalarından daha fazla korumuş demektir. Bundan sonra da aynı talihin devam etmesini isteyemeyiz.

Bizi bu boş umutlara kaptıran biraz da yasalarımızın bir kusuru: Yasalar yirmi beş yaşından önce bir insana malını mülkünü kullanmak hakkını vermiyor, hatta bu yaşa kadar insan kendi hayatının bile doğru dürüst sahibi değildir.

Augustus, otuz beş yaşından önce yargıçlık hakkı vermeyen eski Roma yasalarından beş yıl indirmiş, otuz yaşında olmayı yeter saymış. Servius Tullius kırk yedi yaşını geçen askerlerini savaşa gitmekte serbest bırakmış.

Augustus bu yaş basamağını kırk beşe indirmiş. Elli beş, altmış yaşından önce insanları, kenara atmak bana doğru görünmüyor. Bence insan işine gücüne devam edebildiği kadar etmelidir; ama bunun tersini, bize erkenden iş verilmemesini yanlış buluyorum. Öylesi vardır ki kendisi on dokuz yaşında dünyanın egemeni olur da başkalarının bir su yolunun yeri üzerinde hüküm verebilmesi için en az otuz yaşında olmalarını şart koşar.

Bana sorarsanız ruhlarımız yirmi yaşında ne olabileceklerini belli eder, bütün yetkilerini gösterirler. Bu yaşa kadar kudretini açıkça belli etmemiş bir ruhun ondan sonra belli ettiği görülmemiştir. Yaratılışımızdaki değerler en gürbüz ve en güzel durumlarıyla ancak o zaman ortaya çıkabilirler.

Dauphineliler: Yaşken batmayan diken bir daha pek batmaz, derler. İnsanların geçmişte ve zamanımızda gördükleri her çeşit işlerden benim öğrenebildiklerimi düşününce otuz yaşından önce başarılmış işleri ötekilerden daha fazla görüyorum: Aynı insanın hayatını da alsak, öyle görünüyor.

Annibal’la, büyük rakibi Scipio için bunu güvenle söyleyebilirim. Bu adamlar hayatlarının yarısından çoğunu gençken kazandıkları ünle geçirdiler: Başkalarının ölçüsüyle büyük adam oldukları yıllarda kendi ölçüleriyle hiç de büyük değillerdi. Ben kendi hesabıma o yaştan sonra ruhça ve bedence kendi gücümün artmayıp eksildiğini, ileri değil geri gittiğini sanmıyorum. Zamanlarını iyi kullananlarda bilgi ve görgü hayatla birlikte olgunlaşabiliyor; ama canlılık, çeviklik, sağlamlık ve daha başka özlü ve önemli değerler taşıyor, geçiyor.

Ubi jam validis quassatum est viribus aevi Corpus, et obtusis ceciderunt viribus artus, Claudicat ingenium, delirat linguaque mensque. (Lucretius)
Vücut yaşın ağır yumruğu altında ezilince, Makinenin yayları gevşeyince, düşünce de sendeliyor: Dilimiz tutulmaya; zihnimiz karışmaya başlıyor.

Bazen vücut, bazen de ruh yaşlılığın esiri oluyor. Kafaları, midelerinden ve bacaklarından daha önce zayıf düşenleri çok gördüm.

Yaşlılık kendini belli etmediği için çok tehlikeli bir derttir; insan bu derde farkına varmadan düşer. Onun için yasaların bizi, işte çok tutmasını değil, işe geç almasını yanlış buluyorum. Hayatımızın ne kadar cılız olduğunu, her gün nice tehlikelerle karşılaştığını düşünüp gençlerin hazırlanma, öğrenme, oyalanma yıllarını pek uzatmamalıdır.

(Kitap 1, bölüm 57)

Rahatsız, gözü doymaz, telaşlı bir zengin, düpedüz yoksul kişiden daha zavallı gelir bana.

(Kitap 1, bölüm 14)

Montaigne; Denemeler‘ den…

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR