Ana SayfaÇ(alıntı)İyi Amaç Uğruna Kötü Yollar

İyi Amaç Uğruna Kötü Yollar

Doğanın yapıtlarındaki evrensel düzende şaşılası bir bağlaşma ve uyuşma var: Belli ki oluruna bırakılmış ve değişik başların yönettiği bir düzen değil bu. Bedenlerimizin hastalıkları, nitelikleri, devletlerde, hükümetler de de görülüyor. Krallıklar, cumhuriyetler bizim gibi doğuyor, gelişip parlıyor ve yaşlanıp ölüyorlar. Bedenlerimizin gereksiz ve zararlı akıtlarla dolduğu oluyor: Bunlar iyi akıtlar da olabilir aslında (çünkü hekimler sağlığımızın fazla iyi olmasından korkarlar ve her şeyimiz değişken olduğu için derler ki sağlığımız fazla parlak, fazla kanlı canlı oldu mu özellikle bozmalı, hızını kesmeli, yoksa belli bir yerde dura kalamayan yaratılışımız düzensizce ve birdenbire geriye teper işte bu aşırı sağlığı önlemek için atletlere müshil verir ve kan alırlar bir yerlerinden). Ya da kötü akıtlar aşırı çoğalıyor ki, hastalıkların genel nedeni budur. Buna benzer bir aşırı çoğalma yüzünden devletlerin hastalandığı görülür ve onlar için de türlü müshiller kullanmak adet olmuştur. Kimi zaman büyük sayıda ailelere göç ettirildi, ülkenin yükünü azaltmak için; bunlar gider başkalarının zararına geçinecek bir yer ararlardı. İşte böylece bizim eski Franklar Almanya içlerinden gelip Galya’yı aldılar, ilk sakinlerini kovdular; sonsuz bir insan seli böylece gelişip Brennus ve başkaları zamanında İtalya’ya aktı. Gotlar, Vandallar için de, bugün Yunanistan’ın ilk halkını kovup yerine oturanlar için de böyle oldu.

Bunlar kendi yurtlarını bırakıp uzak uzak yerlere gittiler; ve dünyada bu göçlerin sarmadığı bir iki köşe kaldı yalnız. Romalılar sömürgelerini bu yoldan kuruyorlardı; kendi kentlerinin aşırı ölçüde şiştiğini görünce az gerekli halkı çıkarıyor, fethettikleri yerlere yolluyorlardı. Kimi zaman avaşları bile bile kışkırtıp besledikleri de oldu: Yalnız adamlarını hep tetikte tutmak, bozulmaların anası olan işsizliğin daha kötü sonuçlarını önlemek için yapmıyorlardı bunu:

Et patimur longae pacis mala, saevior armis Luxuria incumbit…
Fazla uzun bir barışın dertlerini çekiyoruz Lüks, kılıçtan beter eziyor bizi.

Cumhuriyetlerinden biraz kan alınmasını sağlamak, gençlerinin fazla ateşlenen kanlarını serinletmek, fazla taşkın büyüyen bu ağacın dallarını biraz kısaltıp aralamak istiyorlardı. Kartacalılar’ a karşı açtıkları savaşın nedeni buydu…

Bizim zamanımızda da böyle düşünceler var; içimizde fazla kaynayan kanı bir komşu ülkeyle yapılacak savaşta akıtmak istiyorlar; yoksa diyorlar, bedenimizi saran bu ateşli akıtlar başka yere akıtılmadı mı bizi uzun süre sıtma sıcaklığı içinde tutup sonunda içimizden çökertirler.

Gerçekten de yabancılarla savaş bir iç savaştan daha tatlı bir beladır; ama kendi rahatımız için başkalarının rahatını kaçırmak da öyle büyük bir haksızlık ki bunu tanrının hoş göreceğini sanmam.

Ne var ki yaratılışımızın cılızlığı yüzünden ister istemez iyi bir amaca ulaşmak için kötü yollara başvurmak zorunda kalıyoruz. Lykurgos, gelmiş geçmiş yasa koyucuların en erdemlisi ve en olgunu, halkını içki düşkünlüğünden korumak amacıyla pek haksız bir yol bulmuş; köleleri olan Elotlar’a zorla içirtirmiş ki, Ispartalılar adamların şarapla ne durumlara düştüğünü görüp içki düşkünlüğüne karşı iğrenme duysunlar. Bundan beteri de var: Eskiden ölümün her türlüsüne hüküm giyenleri hekimlerin canlı canlı kesip biçmelerine izin verilirmiş ki, iç organlarımızı doğal halinde görebilsinler. Kötü yola gitmek gerekirse bunu ruhun sağlığı için yapmak beden sağlığı için yapmaktan daha bağışlanır bir şey. Romalılar da halkı yiğit yetiştirmek, tehlikeleri ve ölümü hoş görmeye alıştırmak için o korkunç oyunlara başvuruyorlardı. Gladyatörler herkesin gözü önünde savaşıyor, birbirini yaralayıp öldürüyorlardı:

Quid vesani aliud sibi vult ars Impia ludi
Quid mortes juvenum, qui sanguine pasta voluptas. (Prudentius)

Bundan geliyordu o ölüm oyunları, o çılgınlık
O kanla beslenen zevk.

Bu gelenek İmparator Teodosius’a kadar sürdü. Doğrusu halkın eğitimi için yaman bir ibret, verimli bir ders oluyordu bu: Her gün halkın önünde yüz, ikiyüz, bin çift insan silahlanıp birbirini param parça ediyordu; hem bu işi öyle sağlam bir yürekle yapıyorlardı ki ağızlarından acıklı ya da acındırıcı bir söz çıktığı, bir kez sırtlarını döndükleri; rakiplerinin vuruşundan sakınmak için tek korkakça hareket yaptıkları bile görülmüyordu: Kılıca boyun uzatıyor, göğüs geriyorlardı. Birçokları ölesiye yara alınca meydan üzerinde canvermezden önce halka adam yollayıp ölüşlerini beğenip beğenmediğini sorduruyordu. Durmadan savaşıp ölmeleri yetmiyor, bu işi sevinçle yapmaları gerekiyordu; o kadar ki ölüm karşısında biraz çekingen davrandıkları görülünce yuhalar, lanetler yağıyordu üstlerine.

İlk Romalılar bu işte hükümlüleri kullanıyorlardı; ama sonraları suçsuz köleler de kullanıldı. Bu iş için kendilerini satan özgür yurttaşlar, senatörler, Romalı Şövalyeler, hatta kadınlar bile oldu. Çok şaşırdım, inanmazdım da buna, eğer zamanımızdaki savaşlarda binlerce yabancı insanın kendilerini hiç ilgilendirmeyen bir kavga uğruna kanlarını, canlarını sattıklarını görmeseydim.

Montaigne; Denemeler‘ den…

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Başkasına

Ellerin başkasına değdiğinden beri, Başkası için aldığın o ilk nefesten beri, Başkasına gülümsediğin, Seneleri umarsızca yakıp yıkıp gittiğinden, Başkasına sarıldığından beri, Bıraktım tüm edebiyatı.. Şimdi sana nasıl hitap etsem, Nasıl yere...

Yavaş Yavaş Ölüyoruz!

Herkes yavaş yavaş kopuyor birbirinden. Hayat nasılda çözülüyor ağır ağır. Bunu her an ve her anlamda yaşıyoruz. Kısa cümleler buna ilk örnek mesela. Kısa...

Darkness Falls

Bundan 150 yıl önce başlar her şey. Matilda küçük çocuklarla anlaşabilen ve onların sevgisini kazanmış biridir. Yaptığı şey çocukluğu terk edip ergenliğe giren çocukların...

Yabancılaşan İnsanlık

Yabancılaşma kavramının Sosyolojik, Ekonomik, Kültürel ve Psikolojik olarak tanımlanabilecek olan dört farklı boyutu vardır. Ancak bu boyutlar iç-içe geçmiş durumda, karmaşık ve girift bir...

Ebedi Barış Arayışı: Rönesans’ta Tek Tanrılı Dinlerden Stoacılara Dönüş

Yunan mitolojisinde dünyada barışçıl durumun gerçekleşmesi bir tanrısal öngörüdür ve öznesiz kendiliğinden işleyen sanki otomatik olarak gerçekleşecek bir süreç olarak anlatılır. Buna karşın tek...

İnsan Nedir?

İnsan, hayatta yaşamış olduğu evreleri biçimlendirerek yaradılışını anlamlandırmak isteyen bir varlıktır. Bazı insanlar bu durumun karşısında bir şey yapmamayı tercih ederken bazıları felsefe, sanat...

Özgürlük Üzerine

İnsan bir toplum içerisinde yaşar, özgürlüğünü de bu toplumun belirlediği yazılı/ yazısız kurallara göre temellendirir. Ancak bilinmelidir ki özgürlük kavramı, belli bir temele ya...

Felsefe Ders Notları: Varlık Felsefesi, Ontoloji

Varlığı konu olarak ele alan felsefe, genel bir varlık kavramı üzerinde durur. Varlık, evrende var olan her şeyin ortak  adıdır. Buna göre varlık, insan bilincinin dışında...

Tanrılar Üstüne

En az bildiğimiz şeyler tanrılaşmaya en elverişli olanlardır. Onun içindir ki Yunanlıların, biz insanları tanrılaştırmalarına bir türlü akıl erdiremem. Ben kendi hesabıma yılana, köpeğe,...

Serin Bir Öpücük

veletler koşar, kızlar hep gençtir hayaller, hayatlarımızı çekilir hale getirmek için vardır bir süre aldanırsın ve sonra uçup gider klişe sözlerle gerin ve şimdi karanlığa çağrıldın bitmeyen bitkinliğin ile günlerini...

Aylak İşte…

aylak elleri cebinde yürür aklında sürekli tüten bir izmarit yalnızlığı o sadece kendisini düşünür aylak işte diline eski bir melodiyi dolar tek yoldaşıdır esmer kaldırımlar aylak gezinir hayatın terasında hoyratça saldırır kendisi gibi olmayanlara aylak işte tek...

Sınırları Aşan Sınırlar

Saat şehir içi ulaşımdaki son otobüsün, son trenin, son dolmuşun, son minibüsün ve son tramvayın hareket saatiydi. Artık sadece insanların pahalı bulduğu taksiler bir...

Orta Yere Yönelme

Ey Memmius, bırak "tüm nesneler orta yere" gelir Denen görüşü, bu konuda, durur sımsıkı çarpma Olmadan dıştan, nesneler, çözülmez, bırakmam Gerekir bu "ortaya yönelir" diyen kuramı, tümden, İnanmam...

Tractatus Logico-Philosophicus” 1 ile başlayan Önermeler

Tractatus Logico-Philosophicus bir mantık kitabı ya da özgün bir felsefe yapma şekli gibi görünür. İçsel kuruluşu, ayrıksı-ciddiyeti Tractatus'u asla özgün yapmaz. Tractatus'un özgünlüğü akademik...

Ümitlerimin Gemisi

Uzun direklerin ucuna Uzak iklimleri çiziyor duman. Beyaz köpüklü sular ardına, Gömülüyor hatıralarıyle liman. Gemim gidiyor, gidiyor Hafif dumanında Martılarıyle Gemim gidiyor, gidiyor Tayfalarının dudaklarında Şarkılarıyle, Bembeyaz güvertesinde duran, Mavi elbiseli gemicilerim Selâm, sevgi hasret taşıyor Bembeyaz...