Ana SayfaDenemeDers'in Neliği-Nasıllığı Hakkında Bir Soruşturma

Ders’in Neliği-Nasıllığı Hakkında Bir Soruşturma

“Ders nedir” sorusuna verilen cevaplarda şu unsurlar bulunur: Öğretici, öğrenci ve sınıf. Bunların tesadüfen bir arada olduğu mekânsal-zamansal birlikteliğe de “sınıf” denmektedir. Bizim burada amacımız bu gibi sıradan tanımların gereksiz tekrarlarını yapmak değil. Bu zırvalıkları sözüm ona eğitim danışmanları ve pedagoglara bırakalım.

İmdi ‘bir ders tasarımı ve bir dersin iç mantığı nedir’ sorusunu düşünmeye başlayalım. Amacımız, Şeylerin ve Dünyanın merkezine dikilmiş insanın tüm düşünme kanallarını temizlemek-açmak… Biz ‘olması beklenen’ eğitim faaliyetinin içsel soruşturmasını yapmak istiyoruz ve bu dersi talep edenlere onu bir an önce açmanın derdini taşıyoruz.

Öncelikle “Ders nedir” sorusunun mahiyeti ontolojik bir serimlemeyi mecbur kılmaktadır. Bu sebeple kavramın gündelik hayatta ne olduğundan ziyade nasıl olması gerektiği açımlanmalıdır. ‘Dersin nasıllığı’ bize şu gerçekleri dayatmaktadır: ders kavramı acilen tanıma ve tasarıma muhtaçtır. Dersin nasıllığını sorguladığımızda dersin neliğine de gönderme yapmak durumundayız zira nasıllık bir şeyin kendi olmaklık sürecidir ‒‒olma‒mantığıdır. Dersin tanımı ile tasarımı aynı yol üzerinde konuşlanmış iki mekânsal komşu gibidir: Birini rahatsız ettiğinizde diğeri de rahatsız olacaktır. Bu durumda nelik ve nasıllık yapışık ikizdir.

Ders ancak öğretici ve öğrencinin derin düşünmeye olan samimi istekleriyle mahir olur. Bu şu demektir: öğretici ve öğrenci aynı talepte toplaşarak [kavram/konu başlığı] temaşa eder. Ancak bahsi geçen birle-ş-me uzun sürmez ‒anlıktır. Düşünmenin kendisi tabiatı gereği kimseye bağlı kalamaz. Bu onun çalışma prensibidir de diyebiliriz. Bu bağlamda öğretici ve öğrenci her ne kadar ortak bir talep etrafında gözlemlense de öğrencinin düşünmesi dersin kendisiyle yani öğreticiyle birleştikten hemen sonra kopuşa geçer. Bu birleşme ve ayrılma eylemi [esneme]nin ardında, düşünmenin energeia[1] bulunmaktadır ‒evet düşünme canlıdır. Bu karşıt güçlerin oyun alanında, Öğretici[2] ve Öğrencinin aynı tastan su içtiği[3] sanılsa da durum asla böyle değildir. Dolayısıyla ders başladığında düşünmenin kendisi[4] çeşitlenmekte ve her zihinde farklı farklı duyumsanmaktadır. Dersin fiilen başlaması bu aşamadır.[5]

Düşünmeye davet değil [konuşmak-susmak]. Klasik öğretici[6] için sunumlama tarzları. Oturumlar boş konuşma [uğultu] ve yüzeysel not tutma [karalama] eşliğinde sürüp gider. Ta ki eğitimin köhneliği üst sınırına ulaşana kadar. Laf ebeliği yapmak ders anlatmak değil gevezeliktir. Ders, başıbozuk gürültüyle değil, gizlenenin açığa çıkartılmasını talep eden düşünmeyle ihya edilebilir.  Düşünmeye davet düşünmenin kendisiyle ilişkili olmaktır. Düşünmenin kendisi-olmaktır.

Kullanılagelen literatürü [tarihsel birikimi] başkalaştırmak. Kolaycılık akademik[7] bir dolandırıcılık türüdür. Öğretici, modern ve eski tasnifini dikkatli yapmalı, eski ve eskimiş düşünce ayrımına hâkim olmalıdır. ‘Kayda değer her düşünmenin bakılacak bir tarafı olabilir” anlayışını dersin manifestosuna dahil etmelidir: Literatürde gözden kaçmış pasajlar/dipnotlar/ara-notlar göz önüne serilmeli ortak tartışmaya açmalıdır. Bir dersin derinliği, hiç söylenmemiş hatta bilerek gizlenmiş şeylerin öğrenci tarafından fark edilip not edilmesiyle ölçülür. Faydalı bir ders, açıklığa değil gizliliğe-doğru-açılıp uzanmalıdır. Genişleyip‒genişleten soruşturma alanı, ‒bir açımlanma [özgürleşme] iradesi olarak.

Ders, bir içselleştirme güzergahı ise aporia[8] kaçınılmaz olmalıdır. Aporia anlamın ya da kavramın içine girmenize engel olan çıkmaz sokaklardır. Ama unutulmamalıdır her çıkmaz sokağın sonunda kimsenin görmediği bir ağaç ya da kimsenin koklamadığı bir çiçek bulabilirsiniz. Bu bağlamda dersin sonunda açmazlar bir engel değil aşılması tanınması gereken “düşünme evreleri” olarak görülmelidir. Ders, Ters[9] kavramıyla yakından ilgilidir. Düz bir yoldan herkes yürür: hayvanın bile girmeye çekindiği engebeli bir orman yolu hangi baba yiğidin harcıdır! Düşünme, bizatihi kendisine karşı -taarruz içinde- olmalıdır, düz giden bir düşünme yolu yoktur.

Düşünmenin dersinde[10] sıradanlaşmış-kemikleşmiş kavram dizgelerine referans vermek yanlıştır. Ders, düşünmenin kendisi gibi yaşadığı dönemin düşünme kalıplarına ters bir yönelim içinde olmak zorundadır. Düşünme tehlikelerle doludur[11] ve tehlike cesaretle bertaraf edilir. Sınıf tehlikelerin yaşandığı ve aşıldığı ortam olarak düşünülmelidir.

Düşünmenin sonsuz çeperlerine ‒doğru. Bir hareket, zamanı unutuş denemesi. Anlatıcı ve dinleyenin yok olduğu sadece düşünmenin kendisinin dile geldiği sonsuz devinim. Düşünmenin dersle birlikte yürürken bir anda fark yarattığı yer burasıdır. Bir dersin farkı o dersin derinliğini imler. Sınıf, düşüncenin konuşma uzamıdır, ilerleyişin imkân ve şartları burada yaratılmalıdır.[12]

İleriye yol tutuşun başlatıcısı. Zamansal bir oyunu andırır. Geçmişin ve geleceğin aynı anda çarpıştığı düşünme süreci, öğreticinin kendinden çıkmasını sağlarken öğrenciye sonsuz bir söylem alanı yaratmalıdır. Bu etkileşim oldukça haz vericidir. Ders yaratıcılığı gaye edinirken varoluşsal-haz-vericidir. Ders, birlikte düşünmeyi onaylayan olarak sanatsaldır. Olgusal dünyaya ilişkin mantıksal düşünme stratejileri vermelidir. Düşünmenin hasadı bir başka düşünceye boşluk verişidir: sınıf[13] [toplanılan mekân]ın ontolojik bağlamı, boşluğu yaratma ve öğrenciye farklı bakışlar için köprü [portal] olabilme yeteneği ile ilgilidir.

Can Murat Demir

Dipnotlar
[1] İş üstünde olma, işlerlik [ἐνέργεια].
[2] İdeal öğretici görüş bildirir, konuyu zenginleştirir, tartışmanın kişiler-üstü oluşunu sağlayarak çerçeveden çıkmasını önler.
[3] Herakleitos: “Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz.” Ders bir değişim sürecini ifa etmelidir.
[4] Nous [νους].
[5] Nicolai Hartmann’ın en önemli özelliği hiç kuşkusuz, dinlemeyi bilmesiydi. Öğrencilerin argümanlarını sonuna kadar dinliyor, herkesin istediği gibi söz almasını sağlıyor, sonra da tıpkı herhangi bir katılımcı gibi kendi görüşünü belirtiyordu. Öğrencileriyle tartışmalara giriyor, farklı görüşleri sabırla dinliyordu. İtirazlarını da tepeden inme değil, büyük bir düşünüre yakışan tevazu ve incelikle dile getiriyordu. Hartmann’ın felsefi tartışma çevreleri, Platon’un diyaloglarından farklıydı. Platon’un eserlerinde Sokrates, bütün bir diyaloğun akışını belirleyen, istediği noktaya varmak için sorduğu sorularla karşısındakini yönlendiren kişiydi. Hartmann da soru soruyordu. Fakat bu, katılımcıları çıkmaza sokmak için değil, tartışmayı bir adım ileriye götürmek, yepyeni bir içeriğin oluşmasına kapı aralamak için yapılıyordu” (Yayına Hazırlayan Yusuf Örnek. Nicolai Hartmann Takiyettin Mengüşoğlu Felsefi Tartışma Çevreleri Berlin İstanbul, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, s.19).
[6] Maaşlı-düşünemeyen.
[7] Pedagojik.
[8] [aπορία].
[9] Ders-[lemek] ve Ters-[lemek]. Gramer bakımından da kuruluşları benzerdir. “Dersini verdim” tümcesi “onu tersledim” “onu uyardım”, “ona gerçeği gösterdim” tümceleriyle eş anlamlıdır. Bu şu demektir: ders[mek], göstermek, bildirmek, vermek ve almak eylemleriyle iç içedir. Bu tümceler yakın akrabadır. Yazıda belirttiğimiz üzere “ders” sadece konuşmak ve susmak eylemlerine indirgenmemelidir. Ders bir iğdiş etme faaliyetini de kapsar, bu anlamda sınıf sürekli değişip gelişir ve kendi kendisini yapıbozumuna [deconstruction] uğratır.
[10] Dersin düşünmesi, düşünmenin dersi. Heidegger’in dil ustalığını kullandım.
[11] Platon’un [Mağara] alegorisi oldukça yerinde bir örnektir. Bu alegori sanıldığının aksine metafizik öğeye yani idea’lar evrenine değil tamamen dünyevi bir kavrama gönderme yapar: “Öğrenme”. Platon’un Mağara olarak tasarlanan mekânı sınıf olarak düşünelim: oldukça ideolojik ve resmi nesnelerle doldurulmuş, her türlü aşaması engellenmiş, her yanı duvarlarla çevrili bir sınıf… Bu sınıf, düşünmeye kapalı, nesnelerin [kendisini değil] sadece gölgelerini gören insanların bulunduğu bir sınıftır. Dolayısıyla Platon alegorisi klasik [düşünmeden bihaber] eğitimin eleştirel bir yaklaşımını ifade eder. Bu konuda bkz., Platon, Devlet, (Çev. Sabahattin Eyüpoğlu-M. Ali Cimcoz), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2004.
[12] Platon’un Mağara alegorisi sınıfın mekânsal tasarımı hakkında ipuçları verir: Düşüncenin nefes alabileceği her yer sınıf olabilir: Orman, meydan, tiyatro vb.
[13] “Mağara” olmayan her yer.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

buraya bak