Hiç Sorunsalı

Hiç’i Düşünememek

Nietzsche: “Olmama’yı [Nichtsein] tasavvur edemiyorum.”(1) Tam da özneyi kökünden yakalamak için hiçbir fırsat kaçırmayan bir düşünür söylüyor bunu. Çünkü Hiç’ten Varlık’a dönüş ya da geçiş için bir garantiye gereksinimi var. Neyin garantisi? Nihilizmi aşma istemi üzerinden varoluşa geri dönüş. Ardında da “değerlerin yeniden değerlendirilmesini” önerecektir. Babası papaz olan bir filozofun işi zor: Her filozof kendi psikolojik yapısına göre Hiç’le yüzleşmek durumundadır. Bunu her zaman derim ve hep diyeceğim! Anlam aramak, hele de değer üzerinden, köle âhlâkıdır. Âhlâk âhlâksal açıdan gerekçelendirilebilir mi? Âhlâka dair her gerekçe bir anlam içermek zorundaysa, her anlam da bir âhlâkla sonuçlanmak zorundadır.

Wittgenstein, dünyanın “içinde” bir anlam olmadığını, bu nedenle dünyanın anlamının dünyanın “dışında” aranması gerektiğini ileri sürmekle anlam kavramını, Lütkehaus’un deyimiyle “kafası üzerine oturtur. Dünyanın dışında ne bir anlam mevcuttur ne de herhangi bir şey; dünyanın içinde bir anlam olmadığı gibi dünyanın dışında da anlama dair hiçbir şey yok. Wittgenstein’ın bu çaresiz beliti metafiziğin tuzaklarına işaret eder.

Hiç’i düşünmenin insana fazla geldiğini Sartre’dan okuyalım: “Hiç’i düşünmek ne kadar da zor.”(2) Düşünülemez, duyulamaz, görülemez, dokunulamaz. Akan sular durur; sadece Hiç denince ama akan sular durur; çünkü akıcı olan Hiç’tir. Burada bu deyimi hak ettiği TEK yerde kullanıyorum, dolayısıyla onu deyim olmaktan kurtarıyorum, belki de Türkçe tarihinde bir ilktir bu, zira Türkçenin atalarına Hiç’le karşılaşmak hiç “nasip” olmadı. Onlar “nasip” ve “yazgı” yolunda çürüdüler.

Şimdiye kadar söylemediysem, söyleyeyim şimdi, tam yeri gelmişken: Ben Türk değilim, Tükçeciyim; hayır Türkçeci değilim, ben Türkçe’yim, çünkü dil’deyim ben. Dilden çıkış yok ama dil ile Kendimi Hiç’e bırakıyorum; herkese sahip olan dil putlarından arınmak için. Evet, ancak dilin putlarından arınırsam, Kendime, Hiç’e dönüş yapabilirim. Hiç’e dönüş yapmak Varlık’ın zeminine inmek demektir. Heidegger, Varlık’ın zeminine inmek için dil üzerinden kendini Hiç’e bırakmadı; Hiç’ten arınmak için Varlık’ta bir yurt, bir ana kucağı, bir sığınma aradı ve buldu: Doğduğu kasaba: Messkirch. Buna dil ile yaptığı kavram dolandırıcılığı üzerinden ulaştı.

Gereksiz bir uğraştı; doğrudan da ulaşabilirdi, daha doğrusu; hep orada ve hep o’ydu zaten, hiç başka biri değildi zaten. Pastoral bir yaklaşımla muhafazakâr dile tutsak kaldı. Ama akademik ve entelektüel dil dolandırıcılığı kaçınılmaz felsefesel bir yöntemdir kimilerine göre. Bir zangoç’un oğlu olmak hilekâr olmayı gerektirmiyor zorunlu olarak ama ne rastlantı, babasıyla düşüncedaş bir Man –Heidegger. Nasıl ki İsa Kudüs’te günahın Haç’ını sırtladıysa, Heidegger de Messkirch’te yöresel Varlık’ın Haç’ını sırtladı. Orada bırakmalı onu.

Hiç’i Düşünebilmek

Kavram olarak hiç olan Hiç, ya da kavramsal açıdan hiç olması gereken Hiç; düşünülen, söylenen, tasavvur edilen olarak hiç değildir artık. Ne çıkmaz sokak ama! Yine de rationun başını gözünü yarmadan devam etmeli. Hiç –düşünme hazzıdır.

Hiçbir şey olan bir şeyin düşünülmesi gerekiyor. Bunun ücreti, düşünülenin olmayışıdır, yani tam olarak hiçbir şey değildir düşünülen. Ne çelişki ama! Yıkılmaz, çökmez bir çelişki! Kimi filozoflar için karabasan, kimileri için yeniden doğuş; her an yeniden doğuş. Her değerin sadece âhlâk kölelerine lâyık olduğunu çağrıştıran bir doğuş.

İçeriği yok, içeriksiz, hiç içerik yok, hiç. Ama yine de bir ilgi var, çünkü her şeyden önce Varlık var. Varlık varsa, Hiç de olmalı; en azından Varlık’ı ifade edebilmek için. Bundan da öte: Hiç’in tek karşılığıdır –Varlık. Başka karşılığı yok! Ne Uçurum ama! Ve: Hatta bir istenç var: Hiç istenci! Düşünülüyor Hiç; düşünülüyorsa, nasıl olmayacaktı ki! Söyleniyor Hiç; söyleniyorsa, nasıl olmayacaktı ki!

Özelliksiz oluşu dışında başka özelliği olmayan Hiç’in -işte bu Hiç’le Biricik’in kesiştiği noktadır- kimseye bir zararı olmadığı gibi korkulması gereken bir vakum ya da bir boşluk öcüsü de değildir.

Unutulmamalı: Varlık’tan da bir mucize beklenemez, tüm soruları yanıtlayan bir Tanrı değildir –Varlık. Bundandır ki ide ideolojikleşerek insana mucizeler armağan edeceği sözü verir. Başka ifadeyle: Hiç’in hiçbir zararı olmadığı gibi, Varlık’ın da hiçbir yararı olmadığını vurgulamak gerekir. Ve Nasıl ki Varlık’tan bir mucize beklemek anlamsızsa Hiç’ten de korkmak o kadar anlamsızdır.

“Tüm tümceler eşdeğerdedir,”(3) “eğer söz konusu Varlık ya da Hiç ise: Burada ne “fazla ne de az-değerde bir tümce vardır. Varlık nedensizdir. Hiç, […] uçurum bile değildir.”(4) “Varlık’ın Hiç’ten hiçbir önceliği yoktur. Çünkü neyin karşısında öncelikli olacaktı ki, eğer Hiç hiç ise? Hiç’in hangi az değere sahip olması gerekirdi ki, eğer Hiç hiç ise. Hiç, ‘değersiz’ bir şey olmaksızın ya da ‘yutucu’ bir şey olmaksızın her değeri ‘yutar’.”(5) Demek ki: hiç (hiçbir şey) olan Hiç, Her şey’dir.

H. İbrahim Türkdoğan

Dipnotlar
1. Friedrich Nietzsche / KSA VII, 1988, S. 543.
2. J. P. Sartre / Der Ekel. Rowohlt 2017, S. 153.
3. Ludwig Wittgenstein / Tractatus Logico-Philosophicus, Suhrkamp 1963, S. 111.
4. Ludger Lütkehaus / Nichts. Haffmans Verlag 1999, S. 752.
5. Ludger Lütkehaus / Nichts. Haffmans Verlag 1999. S. 751.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR