Ana SayfaEditörMimesis: İnsan Gerçekliğinin Ayrıntılı Temsili

Mimesis: İnsan Gerçekliğinin Ayrıntılı Temsili

Mimesis: Batı Edebiyatında Gerçekliğin Tasviri[1], tarih boyunca insanlar tarafından çokça okunan metinleri edebi anlamda mercek altına alan ve bu metinleri (Homeros ve Kitab-ı Mukaddes; Aziz Augustinus ve Ammianus Marcellinus; Shakespeare ve Rabelais; Montaigne ve Cervantes; Stendhal ve Virginia Woolf vs.) “insan temsili” üzerinden kritik eden, insan duygulanımlarının topoğrafyasını çıkartan bir kitap. Çok ayrıntılı ve hacim olarak büyük bir eser. Özellikle insanın ruh hallerinin edebi/kutsal yazındaki yansımaları Auerbach’ın usta kaleminden okuyucuya ulaşıyor.

Mimesis konuşuyor. İçindeki metinleri çalışırken… İnsan’a daha fazla yaklaştığımı hissediyorum. Mimesis içerdiği metinlerin ağzından şunu haykırıyor okura: İnsan, sen busun! Yazılmış her metin senden bir koku, bir tat, bir eda, bir acı…barındırıyor

Mimesis, en klasik anlamıyla Antik Yunan retoriğinde, taklit ve öykünmeye dayalı temsil anlayışıdır. Platon ve Aristoteles düşüncesinde doğa ve gerçekliği yansıtma görüşüne dönüşmüştür.  Antik dönemde “mimesis” sözcüğü M.Ö. V. yüzyıldan beri kullanılmış, sözcüğün etimolojik kökeni “aldatmak”, “yanıltmak” ya da “karanlık” anlamlarına gelen “mei” (mai, mi) olarak kabul edilmiştir. Platon’dan önce de kullanılan bu sözcüğü Yunan şairleri, yazarları, filozofları ve sonrasında Latinler ağırlıklı olarak “taklit” şeklinde anlamışlardır. Bu kullanıma pre-Sokratik filozoflardan Herakleitos ve Empedokles’in fragmanlarında da rastlamaktayız. Bu yönüyle mimesis, yalnız sanatı belirleyen bir motif değil, aynı zamanda antik kültür dediğimiz bütün bir kültürü belirleyen ana kategori olarak anlaşılabilir[2]. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Auerbach’ın Mimesis’i edebi bir eleştiri kaygısı taşımıyor, aksine hayat sahnesindeki insan serüveninin gerçeklik ile temasını “birey olma” gayesiyle kültür teması üzerinden ilişkilendirip okurun gözleri önüne seriyor.

Mimesis bir akademik çalışma alanının kurucusu niteliğinde. İlk baskısı 1946. İngilizce baskısı da 1953 yılında yapıldı. Türkiye’de yazılmasına rağmen tam 73 yıl sonra Türkçe olarak okurlarla buluştu.

Mimesis’in Özgünlüğü ve Neden Okunması Gerektiği Üzerine

Auerbach değerlendirmeye aldığı metinleri seçerken taraflı ya da gelişigüzel davranmamış, kitaba konu olan metinleri objektif ve derinlemesine incelemiş. Örneklendirirsek Auerbach’ın ne derecede titiz çalıştığını anlayabiliriz: Mimesis, Homeros ve Kitab-ı Mukaddes; Aziz Augustinus ve Ammianus Marcellinus; Şövalye Romansları, Dante ve Boccaccio; Antoine de la Sale, Shakespeare ve Rabelais; Montaigne ve Cervantes; Stendhal ve Virginia Woolf‘a kadar birçok metni “insan gerçekliği” teması üzerinden eleştirel anlamda gözler önüne seriyor. Auerbach edebi metinleri sadece kritik etmiyor, onların psikolojik-toplumsal kodları üzerinde durarak kutsal ya da dünyevi metinleri nasıl okumamız gerektiğinin de altını çiziyor. Bu anlamda Auerbach okuyucuya “hermeneutik” ilminin de kapılarını aralıyor. Bu önemli bir husus ve kesinlikle Mimesis’i özel kılıyor.

Auerbach alıntıladığı tüm metinleri orjinal halleriyle okuyabilen biri. Almancaya ya da başka bir dile çevirme gereği duymamış, hepsini orjinallerinden okumuş ve çalışmış, bu denli donanımlı bir kişi.

Yazın incelemesinde yorum-bilimsel yöntemi benimseyen Auerbach, çalışmasında bu yönteme paralel olarak yazarların yaşadığı dönemin gerçeklerini, tarihini kavramaya, kendini yazarın yerine koyarak metinleri yorumlamaya çalışmıştır.[3] İşte bu metni okumanızın asıl nedeni bu bence. Auerbach alıntıladığı her metni ince bir elekten(tarihsel-sosyolojik ve psikolojik anlamda) geçirip, satı satır irdeliyor ve bunu yaparken “karakter” ve “gerçek” örtüşmesini büyük bir cesaretle okuyucuya aktarıyor.

Evet, Mimesis özel bir ilgiyi hak ediyor çünkü içerdiği metin sorgulamaları sadece edebi anlamda yapılmamış hem dönemsel hem de yerel anlamda insan psikolojisinin kodlarını içeriyor ve bu metinlerin kategorik olarak geniş bir yelpazede seyir etmesi de aşikar hale geliyor. Örneğin semavi kitaplardan alıntılar bulunuyor: Bu metinlerin hiç değinilmemiş tarafları, kullanılan kelime kökenlerinin irdelenmesi, sosyolojik tahliller ve o dönemin muhtemel insan prototipleri(arketipler üzerinden) irdeleniyor ve akabinde bu değerlendirmeler ışığında örnek metinleri okur tarafından tekrar okunabilir ve düşünülebilir hale geliyor. Aslında şahsi okumalarım sırasında karşılaştığım birçok muğlaklığı[4] bu sayede çözebileceğimi de fark ettim. Örneğin Kutsal metinleri okurken okurdan beklenen son nedir sorusunun cevabını Mimesis fazlasıyla veriyor. Metinde yer alan karakter ve davranışlarının aslında neyi sembolize ettiğini o dönemin gözüyle izlemenizi mümkün kılıyor. (Kitabın birçok yerinde bahsi geçen metinlerin Auerbach’ın yönetmenliğinde tekrardan sahnelendiğini hissettim)

Küçük bir anektod: İsa’nın karizması onun sırf mistik tarafından ya da peygamberliğinden gelmiyor, onun devrimci hareketinden bir alt tabaka hareketinin lideri olmasından ileri geliyor. Eski ve Yeni Ahit’in Antik Yunan eserlerinden farklı bir yerde(ki onlarda sanatsal bir amaç yoktur) olduğunu, bir alt tabaka eyleminin ürünü olduklarını ısrarla düşündürüyor.

Mimesis’in Kapsayıcılığı

Mimesis’in müellifi Auerbach 1934-1940 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde dersler veren Nazi mezalimi mağduru bir dil bilimci. Mimesis’in tamamını İstanbul’da sürgünde olduğu yıllarda yazdı. Bu anlamda Mimesis bir entelektüelin tecrit koşullarında kendi içine kapandığı zaman dilimlerinde yazıldı. Bu husus hem müellifin psikolojik durumunu hem de memleketinden kopuş halindeki bireyin eleştirel kalitesinin hat safhada olmasını açıklıyor. [5]

Mimesis, Avrupa edebiyatında gündelik hayatın temsili üzerine oldukça kapsamlı bir çalışmadır.[6] Auerbach bu anlamda “gündelik hayatın” mitlerle ve gerçekle temasını antikçağdan tutun modern çağ yazınına kadar inceliyor. İncelemelerin kalitesi müellifin yaşadığı İstanbul şartlarında(kaynak ve kütüphane yetersizliği) düşünüldüğünde oldukça muazzam ve dikkate değer olduğunu da belirtmeliyim.

Mimesis salt bir edebiyat eleştirisi değil dedik, kanımca müellifinin taşıdığı sürgün psikolojisinin izlerini-motivasyonunu taşıyor zira bunların ötesinde, tarihsel ve sosyolojik birtakım dokunuşlarla birlikte parlak bir felsefi kaygıyı da beraberinde getiriyor. Hal böyle olunca eserin kapsamı kategorik anlamda da genişliyor. Mimesis, bir filozofun gözüyle felsefeyi, bir sosyolog gözüyle sosyolojiyi, bir filolog gözüyle dilin edebi-tarihsel anlamda tüm izdüşümlerini, bir teoloğun dini metin yorumlamalarını bulabileceği nadir metinlerden biri.

Mimesis gayet anlaşılabilir bir Türkçeyle okura sunulmuş, bu müellifin kendine has sade bir dille yazmış olmasından kaynaklanıyor. Müellifinin Yahudi kökenli olması Mimesis’in yaklaşımını-tavrını etkilememiş. Bu da başka bir dikkat çekici nokta. Bu denli kapsamlı bir eserde dini metinleri yorumlarken laik ve tarafsız davranabilmek büyük bir başarı bence. Bu da eserin okunabilirliğini ve evrenselliğini perçinliyor diyebilirim. Dünya yazın hayatının 3000 yıllık bir kısmını içine alan ve inceleyen başka bir eser var mıdır bilmiyorum ama Mimesis güncelliğini ve özgünlüğünü uzunca bir süre koruyacağa benziyor. Bunu hep birlikte göreceğiz.

Can Murat Demir

[1] Mimesis: Batı Edebiyatında Gerçekliğin Tasviri, İthaki Yayınları; 1. baskı
[2] Mimesis’in Yapıbozumsal Dönüşümleri, Neslihan Kıyar, Necmi Karkın, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/799490
[3] Auerbach: Sürgün – Edebiyat – Kültürün Bugünü, Esra Özkaya Saltoğlu, Yasemin Özden Kanca, Hüseyin Yurtdaş, http://ceviribilim.com
[4]Mimesis, özellikle Kutsal Metin okumalarımda ilgili metnin neden yazıldığını farketmemde ve bu hassas noktayı dönemin tarihsel koşullarında büyük rol oynamıştır.
[5](…) Konuk’a göre, Auerbach’ın, İstanbul’daki sürgünlüğü pragmatist temellere değil, hümanist ve filoloji görüşünün temelindeki felsefi argümanla bağlantılıdır. Bu felsefi argüman, İtalyan filozof Vico’nun, “tarihin temelinde anlatının yattığı” fikrini dile getirir. Buradan hareketle, Auerbach,“anlatı üsluplarının tarih ve gerçeklik kavramlarının evrilmesiyle bağlantılı olduğu” yaklaşımını ortaya koyar (Yücel Kayiran: Mimesis`i Yazma Süreci, Radikal Kitap)
[6]Remzi Kitap, Aralık 2010; http://birguloguz.blogspot.com/2011/02/erich-auerbach-turkcede.html

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR