İnsan, okul, aile ve arkadaş çevresi gibi ortak kanallarda yaşayan bir varlıktır. Kısacık ömrünü sürdürebilmek için sürekli tercihler yapmak zorundadır. Bu tercihler, hayatın tüm akışını belirlemekte, insanın yönünü ve kimliğini şekillendirmektedir. Tercihler, kimi zaman yeni bir hayatı hedefler, kimi zaman da var olan yaşamın dönüşümünü amaçlar. Hayatı biçimlendiren şey tercihlerdir, hayat ise insanı yeniden biçimlendirmektedir. Böylece bitimsiz bir döngü başlar — hayatın çarkları tam da böyle dönmektedir.
Basit Olanı Seçmek mi, Zoru Tercih Etmek mi?
Eğer tercihlerinizi kolay olandan yana yaparsanız, hayatınız da o ölçüde sığlaşmaktadır. Basit seçimler, yüzeysel bir mutluluğu getirir; fedakârlıktan ve derinlikten yoksun bir yaşamın habercisidir. Oysa zor olanı, derinliği ve özelliği seçmek, bambaşka bir yaşam biçimini beraberinde getirir. Zira karakter, tercihlerle görünür hale gelmektedir. Güçlü bir karakter, yüksek beklentiler kurar; tercihleri de bu yönde şekillenir. Bu nedenle seçimlerimiz, karakterimizin bir aynasıdır.
Arkadaş Seçimi: Ortak Acı mı, Ortak Düş mü?
Hayatın gidişatını etkileyen en önemli tercihlerden biri arkadaş seçimidir. İnsanlar genellikle ortak kaygılar, korkular, ilgi alanları ve benzer beklentiler doğrultusunda arkadaşlık kurarlar. Ancak “ortak acı” üzerinden kurulan dostluklar uzun vadede tehlikelidir. Sürekli aynı acının paylaşılması, ilişkiyi monotonlaştırmakta ve ruhu tüketmektedir. Böyle bir birliktelik, bir dayanışmadan çok bir mecburiyet ilişkisi haline gelir.
Mecburiyet, bağlılığın kutsallığını zedeleyen bir olgudur. Çünkü gönüllülükten doğmayan hiçbir bağ gerçek değildir. Zorunluluktan kurulan ilişkiler, bir tür “çift kişilik yalnızlık” yaratır. Bu durumda insan, kendi yalnızlığını bir başkasında gizlemeye çalışır, ama aslında kendini kandırmaktadır. Bu, bir rüyayı gerçeğe tercih etmektir; muhtevası yalnızlıktır.
Mecburiyet İlişkileri ve Yalnızlığın İllüzyonu
İlişkilerde zaman ilerledikçe taraflar birbirine mecbur hale gelir, bu da bir tür psikolojik mahkûmiyet yaratır. İnsan, gereksiz bir birlikteliği anlamlandırmak için çabalar, çünkü buna inanmak bir ihtiyaçtır. Ancak bu noktada gözden kaçan şey, kişiliğin derin açlığıdır. Bu açlık, “ruh ikizinin” varlığına duyulan özlemdir.
Erken Sonuç: Ruh ikizleri sadece acıdan beslenmezler.
Bu büyük bir yanılgıdır.
Ruh İkizi ve Varoluşun Birlikteliği
Gerçek bir ruhsal bağ, yalnızca ortak acıya değil, varoluşların etkileşimine dayanır. Bir varoluşun diğerine dokunduğu, onu dönüştürdüğü noktada gerçek birliktelik ortaya çıkar.
Bu tür bir bağ, umutlardan, hayallerden, korkulardan, karanlıktan ve aydınlıktan beslenir. Bazen yıkıcı, bazen yaratıcıdır. Gerçek ruh ikizliği, hayatın tüm dallarından beslenen bir varoluş senfonisidir.
Bu nedenle ruh ikizi, yalnızca duygusal bir eş değil, insanın kendi derinliğini yansıtan bir aynadır. Onunla yaşanan her an, sesin sese karıştığı, ruhun ruha dokunduğu eşsiz bir deneyimdir.
Zor Olanı Seçmek: Karakterin İmtihanı
Bu metni yazmamın nedeni, hayatın değiştirilmesi ve sürdürülmesi sürecinde dost ve sevgili seçiminin ne kadar belirleyici olduğunu vurgulamaktır. Tecrübelerimle söyleyebilirim ki:
Bir seçim, insanı güzelliğe de götürebilir, bataklığa da…
Hayatı onarmak zordur, değiştirmek ise daha da zordur.
Ama zor olanı seçmek, karakterin imtihanıdır.
Son Soru: Kolay Olan mı, Derin Olan mı?
Tüm insan ilişkileri ve hayat üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, siz hangisini seçerdiniz?
Kolay olanı mı, yoksa derin olanı mı? Unutmayın ki seçimlerde siz varsınız; hayatta da öyle…
Can Murat Demir


Bence psikolojide bualanda yazilmisbir yazi yok..zaten ne kadar sig olduklarini …bu kadar derin dusunen olaya hakim bir yazar yok.
Super aciklayici bir yazi oldu..ozel insanlarin icsellestirecegi bir yazi..belki psikiyatristlerinlerin bile yapmadigi bir acilim yaptin.bravoo.
Bence bu metin yeterli değil ama en azından yol gösterici olabilir..