Sus ve dinle bak, gece bile sana sorular getiriyor rüyalarında. Beynin düşünmesin artık. Vazgeç hayallerinden. Ellerin çoğalıyor görüyor musun? Soruların cebinde dursun. Aman ha çıkarma ortaya. Onlar anlamazlar seni anlamıyor musun? Sorma artık kendine kaybettin sen ellerini. Bir şeylerin varlığı ve yokluğu arasındasın, eziliyorsun, susuyorsun, anlamıyorlar seni. Sözcüklerin susuyor, gözlerin dalıyor, inanmıyorsun artık inandırıldığın tüm yalanlara, yokluksun sen, bir rüzgârın esişi gibi savrulup gider gibisin.
Beyaza yaklaşamıyorsun çünkü korkuyorsun ellerinin siyahlığından, ondan değil belki kaybedeceğinden beyazını. Bir şarkının yasak ezgilerinde çığlık oluyorsun, sonsuzluk ürkütücü geliyor sana, korkuyorsun ellerinden, ellerin seni öldürüyor gibi. İnanmayı bıraktın, vazgeçtin her şeylerden sessizce. Gitmelisin, yok olmalısın artık, daha ne kadar taşıyabilir ki bir intiharı beynin, kaç gidişine hazmedebilir ki kalbin, siyahlaştın iyice siyahlaştın, kaybettin beyazlığını.
İnanma hiçbir şeye, aldatıyor duyguların seni, içinde soğukluğu hissediyorsun artık ve bırakıp gitmelisin dünyayı. Arkanda bir yığın sorunun intiharı kalmalı, bir uçurumun kenarından atmalısın gülüşlerini, yoksa olmayacaksın anlıyor musun? Olmamalısın olmaktan korkuyorsun çünkü korkaksın sen, biliyorsun bu son labirentin çıkmaz sokağısın, üşüyorsun, Ağlıyorsun, sessiz ol, hiçlik ol,”hep gibi”lerden sıyrıl, yazmayı bırak son noktayı koymalısın yüklemine, öznesiz bir yüklemin anlamsızlığısın, bırak ve git sakın arkana bakma, gözlerinden yaşlarını bırakıp git ağlamak yok, gülmek yok, yok ol, çünkü sen olmadın aslında hiçbir zaman, hiçbir yerdesin sen ve “var”ın hiçliği ol hep…
Sonya Bayık