Ana SayfaDuyuru"Yaygın Yanlışlar Ansiklopedisi" Zehir Zemberek Bir Eleştiri Kitabı

“Yaygın Yanlışlar Ansiklopedisi” Zehir Zemberek Bir Eleştiri Kitabı

YAYGIN YANLIŞLAR ANSİKLOPEDİSİ                                                        

Yazar: Sefa Kaplan
Editör: Utku Yıldırım
Kapak: Barış Şehri
Sayfa sayısı: 282
Fiyat: 80 TL

 

 

 

 

TADIMLIK
‘Bu ülkede güvercinleri vurmazlar’: Hrant Dink’in, ‘Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği’ başlıklı son yazısı, bu cümleyle nihayete eriyordu. Şaşırtıcı olan, Hrant’ın gözbebeklerine ve iri ellerine yakışan her zamanki hüzünlü iyimserliği değildi tabiî ki. Şaşırtıcı olan, nice güvercinin Fırat’ın doğusunda ve Dicle’nin batısında nasıl katledildiğini gayet iyi bilen bir mazinin mirasçısı sıfatını da taşıyan Hrant’ın bunu göz ardı edebilmesiydi. Kuvvetle muhtemeldir ki, peşine düştüğünü gördüğü ya da sezdiği katillerinin yürek ve vicdan taşıdığını düşünerek, oralarda bir yerlerde bulunduğunu umduğu merhamete seslenmeye çalışıyordu umutsuz bir çabayla. Onların değilse de onları bu yollara düşürenlerin Agos okuduklarının farkındaydı demek ki. Farkında olmadığı, bu ülkenin dört bir yanını kuşatan katillerin merhamet, vicdan ve mertlik türünden kavramlarla münasebetini med yeghern günlerinde topraklara gömdükleri ve bir daha da gün ışığına çıkartmadıkları hakikatiydi. Kim bilir, belki de o utancın zihinlerde karanlık bir mağaraya yerleştirildiğini ve birilerinin de o vadilere yeni ırmaklar iliştirilmesi engellemek amacıyla kapılara kol demirleri üleştirdiğini hayal ediyordu. Oysa, kendisinin de yaşadığı yıllarda, göçmen kuşlar misali ara sokaklarda gezen tedirgin güvercinler, onlara benzeyen diğerleri tarafından üçer beşer düşürülüyordu kentlerin kaldırımlarına. Sağcısı, solcusu, ülkücüsü, devrimcisi, Türk’ü, Kürt’ü, devleti, sivili güvercin katiliydi aslında. Güvercinler usanmıştı ölmekten, onlar öldürmekten usanmıyordu bir türlü. Görünen oydu ki, usanmayacaktı da…

Kadına yumruk atan kahraman devrimci: yanlış hatırlamıyorsam eğer, bu fotoğrafı ilk kez National Geographic’in Avrupa edisyonlarından birinde görmüştüm. Görür görmez de yüzüm kulak memelerine kadar kızarmış, utanç kelimesini yoksullaştıran tuhaf bir duygu gelip kuruluvermişi yüreğimin kuytu bir köşesine. O çaresiz kadının suratına yumruğu indiren sanki benmişim gibi kısılıp kalmıştım ne işe yaradığını bir türlü bilemediğim kaburgalarımın arasında. Sadece kısılıp kalmak da değildi, bir beyhudelikler zinciri dört bir tarafından zihnimi kuşatmış, hiçbir anlam taşımayan günübirlik hayatlar daha bir küçülmüştü nazarımda. Böyle bir fotoğrafın hesabı nasıl verilebilirdi ki? tıpkı Fransız devrimi, tıpkı Rus devrimi, tıpkı Çin devrimi gibi kendini kanla kutsayan bir devrimdi işte. 1979 yılında, Humeyni’nin Paris’ten dönmesiyle birlikte Tahran sokaklarını kasıp kavuran İran İslam devrimi bu fotoğrafla kaydedilecekti tarihin hafızasına. Amaçların, hedeflerin, hayallerin, yeryüzünü ve gökyüzünü yeniden tanımlayıp değerlendirme çabalarının hiçbir karşılığı yoktu demek ki. Savunmasız bir kadını yumruklama hakkını kendinde görenleri cesaretlendiren herhangi bir ideoloji, ‘devrim’ kavramının gölgesine sığınıp ne kadar saklayabilirdi ki sefaletini? bütün dünyada sadece Abbas (attar) ismiyle bilinen İranlı gazeteci, o ânı gözüne kestirip deklanşöre basmasaydı, ‘devrim’ sancısıyla kıvranan birileri gelecek tasavvurlarına inanmayı sürdürecekti muhtemelen. Abbas, cesaret gerektiren bir çabayla, durumun hiç de öyle olmadığını, her devrimin esasen utançlarla yürüdüğünü iliştirmişti unutmaya meftun zihinlere. Sadece doğduğu ülkeyle yetinmemiş, Nijerya’dan Vietnam’a, Kuzey İrlanda’dan Güney Afrika’ya, İsrail’den Kenya’ya uzanan geniş bir coğrafyada sürdürmüştü çabalarını üstelik…

ARKA KAPAK

“Ben öldükten sonra birileri kezzap niyetine kullansa mesela yazdıklarımı, gurur mu duyacağım bundan? akrepleri nihayet dizginlenmiş kemiklerim bir başka terbiye mi edinecek birdenbire? tabiî ki hayır, ben Dostoyevski okurken, ben Tanpınar okurken, ben Bachmann okurken, ben Necatigil okurken ne olmuşsa onlar olacak elbette. Geniş ve kayıtsız bir umutsuzluk yani, bir başka ifadeyle beyhudelikler zincirine eklenen yeni bir halka sadece.”

Sefa Kaplan, yıllardır sivrile sivrile dokunduğu yeri kanatan kalemiyle bir kere daha çıkıyor okur karşısına. Yaygın Yanlışlar Ansiklopedisi’nde bildiğimiz veyahut bilmediğimiz şeyler üzerine yeniden düşünmeye zorluyor bizi. Türkçeyi olağanüstü kullanma becerisi, şiirden müphem, düzyazıdan hariç bambaşka bir yazım dili çıkarıyor ortaya. Edebiyattan sinemaya, resimden heykele, müzikten tiyatroya değin birçok sanat disiplinini mercek altına almakla kalmıyor, bakmanın görmek olmadığını da kanıtlıyor âdeta.

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR