Birkaç gün boyunca olmadık patırtıların sessizliği içinde buldum kendimi. Tavana bakmaktan boynum kırılacak gibi oldu. Öyle bir şey fark ettim ki bizler her zaman yanında olduğumuz gerçekleri görmezden geliyoruz ya da fark edemiyoruz. Tavandaki çatlaklığı, kapı kolundaki simetrik hatayı, bir insan yüreğinin ağırlığını ve belki de en önemlisi her gün baktığımız gözlerdeki gerçekliği. Bu durumu nasıl anlatırım bilmiyorum, ama insan etrafındaki milyonlarca uyarıcıdan sadece birkaç tanesini bilebiliyor.
Alın elinize bir saat bakın ona, sürekli bakın. Birkaç dakika sonra yorulursunuz. Bunu söylüyorum, çünkü yaptım. Sadece birkaç dakika bakma gücü bile kalmadı zihnimde, ama bu nasıl oluyor da iki dakika geçmek bilmezken yüzyılları devirebilmiş insanlar. Sen şimdi kaç yaşında olursan ol, olduğun hayatın en olgun halindesindir. Yıllar geçmiştir üstünden ve o geçmek bilmeyen iki dakika var ya sen beni okurken geçmiştir bile. İki dakika bazen bir ömürden daha uzun olabiliyor gerçekten.
Her ne kadar düşüncelerin seni öldürse de fiiliyatın yaşam mücadelesi içindedir hep. Ölüm korkusu. İşte bu sebeptendir yaşamın nedensizliğini görmezden gelme cesareti. Korkaktır insanlar. Korkacağız tabi. Güç denilen bir ideolojik saplantıydı, tarihin derinliklerinden gelmiş öğretiler. Bizi biz yapan bizden öncekilerdir. Yıllar önce bulunmasaydı teke, ateş sen şimdi böyle düşünebilir miydin. Her şey bir birikim içinde. Yıllar sonra, sende tarih öncesi olduğunda, fosillerin, ilk çağdaki insanoğlundan farkı olmayacak. Bundandır sakın kendini farklı görme duyusu içinde bırakma. Yoksa kendini, saçma sapan bir beynin komutası altında bulursun ve bu egosantrik saplantılarının doruğa ulaşması demektir. İnsanoğlu, birçok kez daha insanlığın ne olduğunu öğrenemeden ölüp gitmektedir. İnsan doğmak değildir mesele insan ölebilmektir asıl olan…
Serkan Aydemir