Ana SayfaOkültizmİnsanoğlu ve Dertleri ya da Her Şey İlk Ne Zaman Başladı?

İnsanoğlu ve Dertleri ya da Her Şey İlk Ne Zaman Başladı?

Yahudilerin Kutsal Yazıları veya Kutsal Metinleri, Hıristiyan İncili’nin1 Eski Ahit (Tevrat ve Zebur) olarak bilinen ilk bölümündeki belgelerde mündemiçtir. Eski Ahit, esas olarak, Yahudilerin ve diğer insanların tümünün, Yahudilerin Tanrısı ile ilişkilerine dairdir. Kutsal Kitap’ın ilk bölümleri, Yaratılış (Genesis) insanoğlunun kafasını her çağda kurcalayan sorulara cevap mahiyetindedir.

Yaratılış (Genesis) Musa’nın Birinci Kitabı*
TEVRAT, TEKVİN
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa “gündüz”, karanlığa “gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

Tanrı, “Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın,” diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları, üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye, “gök” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

Tanrı, “Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün,” diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana “kara”, toplanan sulara “deniz” adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, “Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin,” diye buyurdu ve öyle oldu. Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.

Tanrı şöyle buyurdu: “Gök kubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri mevsimleri, günleri, yılları göstersin.” Ve öyle oldu. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı. Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gök kubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.

Tanrı, “Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun,” diye buyurdu. Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, “Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın,” diyerek onları kutsadı. Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu.

Tanrı, “Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen üretsin” diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.

Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım,” dedi, “denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”

Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın,” dedi. “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere -soluk alıp veren bütün hayvanlara- yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.” Ve böyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.

Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.

Göğün yerin yaratılış öyküsü:

RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. RAB Tanrı Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu.

RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.

Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. İkinciırmağın adı Gihon’dur, Kuş sınırları boyunca akar. Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.

RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Âdem’i oraya koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin,” diye buyurdu, “ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”

Sonra, “Âdem’in yalnız kalması iyi değil,” dedi, “ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Âdem’e getirdi. Âdem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Âdem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulamadı. RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapattı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir,” dedi, “ona ‘kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.” Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Âdem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.

RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz,” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz,’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz,” dedi, “çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

Kadın ağacın güzel meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yapraklarını dikip kendilerine önlük yaptılar.

Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim,” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim,” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim,” diye karşılık verdi. Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü, bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın,” dedi, “karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun toprağına saldıracaksın.” RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim,” dedi, “ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi,” dedi, “yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.”

Âdem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu,” dedi, “artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.

Kutsal Kitap, Eski Anlaşma, Yaradılış 1-3, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları 2009.

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

BAŞLIKLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Sinema Üzerine

Günümüzde eğlence sektörünün içinde kalmış olan sinemanın değeri oldukça farklılaşmış ve körelmiştir. Artık boş zamanlarımızı doldurma üzerine bir aktiviteye dönüşmüş olsa da aslında sinema,...

Doğa

Doğayı sevmek öyle kolay olmamıştır insanoğlu için, doğanın uysallaştırılması, evcilleştirilmesi ve bu yoldan sevilmeye başlanması için aradan uzun dönemler geçmiştir. Başka bir deyişle insanlar...

Parafili ve Aristokrasi

Burjuva hikayelerindeki özenti kadınların her çığlığı kulaklarımda uğulduyor. Kadınlar pahalıya mal oldu bana hep! Çünkü aristokrat sezilerimi kaybettiğim günden beri sanki erkekliğim yoktu. Bu...

Walter Benjamin’in Modernite Eleştirisi

Geçmişle yeni bir ilişki tarzı içine girerek Modern çağı inceleyen Walter Banjamin, aynı zamanda tarihi de yeni bir bakış açısıyla okumaya davet ediyor bizi....

Doğaya Uyma

Adetlerimizde, alışkanlıklarımızda, davranışlarımızda her türlü gariplik ve aykırılıklardan kaçınmalıyız; bunlar insanı başkalarından ayıran, insanlıktan çıkaran şeylerdir. İskender'in saray nazın Demophonos güneşte titrer, gölgede terlermiş;...

Akşam Güneşi

Bakın, akşam güneşinin sıcağıyla evrim Yeşiller içindeki kulübeleri nasıl parlatıyor! O giderek çekilirken, Gün kurtuluyor, Bize inip kaybolurken bile hayat veriyor. Ah! Bir kanat yerden beni kaldırmıyor, Ki ardından,...

“Edebiyatsız Bir Felsefe Bana Aşksız Bir İlişki Gibi Gelir”

Max Stirner'ın Biricik ve Mülkiyeti adlı eserini Türk felsefeseverlerle buluşturan Halil İbrahim Türkdoğan ile birlikteyiz. Hocam öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkürler, hemen sorularıma başlıyorum;...

Hapishaneler Boşalsın, Ordu Lağvedilsin

La Revolution surréaliste dergisinin Ocak 1925 tarihli 2. sayısında yayınlanan bu ünlü bildiri, sürrealistlerin toplumsal ve siyasi meseleler karşısında doğrudan tavır almaktan çekinmediklerini gösterir....

Kültür ve Anarşi

Kültür, koşulların dış halinde değil de aklın ve ruhun iç durumundaki bir mükemmelleşme ve uyumlu mükemmelleşme, genel mükemmelleşme ve bir şeye sahip olmaktan ziyade...

Genç Kızın Yakınışı

Ağaçlar hışırdıyor, bulutlar uçuşuyor, Bir kız oturmuş yeşilliklerinde kıyının, Dalgalar çarpıyor devler gibi, Oysa içini çekiyor kapkaranlık gecede, Ağlamaktan buğulanmış gözleri. "Kalbim öldü, bomboş bu dünya. Hiçbir şey vermiyor artık...

Bir İşkence Aleti: Aşk

Aşk, evrende karşılaşan iki ruhun (gönüllü olarak) karanlığa saplanmasıdır. Öyle ki her ikisi de bu karanlıktan çıkmak istemez ki bu karanlık, sadece içine almakla...

Kuzgun

Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum, Yorgun ve sıkıntılı Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki, Bir tıkırtı geldi birden, sanki...

Tırnak İçi Yaşamlar…

Bazı şeyler tırnak içerisinde yenilir. Örneğin balık ekmek… Balığı pişirip, soğanla, marulla ekmeğin arasına koyup yemekle Eminönü’nde bunu yemek aynı şey değil gibi gelir...

İstek ve Özbilinç: Efendi – Köle Diyalektiği

“İki öz bilincin ilişkisi öyleyse, ölüm-kalım kavgası yoluyla birbirlerine kendilerini tanıtlamaları olarak belirlenir. Bu kavgaya girmelidirler, çünkü kendileri için olmayı, başkasında ve kendilerinde gerçekliğe...

Şiir İktidara Açıktan Saldırıdır

Deliliğin kaynağı, aklın sınırlarını zorlamakta yatar. Şiir okumayı onun hakkında düşünmeyi ve yazmayı seven bir kişi, edebiyatın bu alanını “iyi-kötü”, “anlamlı-anlamsız” yargılarla tartışıldığını gördükçe deli...