Kaygı Kavramı 

Kaygı kavramını endişe veya tasa sözleriyle açıklayabiliriz. İnsanlar belirsiz durumlardan endişe duyarlar. Bilinmeyenler daima endişeye hatta korkuya neden olmuşlardır. Bu bakımdan her dönemde insanlar kaygıyı azaltmak ve endişeden kurtulmak için yaşadıkları olayların nedenlerini anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

İnsanların doğada ve çevrelerinde karşılaştıkları olgu ve olayları anlayıp nedenlerini açıklama gayretini bilim ve felsefe disiplinlerinde buluyoruz. Bu bakımdan hem bilim hem de felsefe neden-sonuç ilişkilerine önem verirler ve her olayın bir nedeni olduğunu kabul ederler. Oysaki doğada pek çok nedeni belirsiz olan olay ve olgu vardır. Belirlilik (Determinizm) yaklaşımıyla bu olayları açıklamak isteyen klasik fizik bilimi, birçok doğa olayları karşısında çaresiz kalmıştır. Doğadaki belirsizliği ve karmaşık olayları açıklamakta zorluk çeken insanlarda endişe ve kaygı belirir.

Kierkegaard, Danimarkalı filozof ve teolog

Klasik düşüncenin filozofu olan Danimarkalı Sören Kirkegaard (1813 – 1855) 1843 yılında Korku ve Titreme ile 1844 yılında Kaygı Kavramı adlı iki önemli felsefi eserinde endişe ve kaygının nedenlerine eğilmiştir. Kirkegaard Korku ve Kaygı adlı eserini Johannes de Silentio (Sessizliğin Yahya’sı) takma adıyla yayınladı. Bu eserinde Varoluşçuluk felsefesinin temellerini atmış oldu. Kirkegaard kaygıdan kurtulmak için insanın sorumluluk alması gerektiğini savundu. Ona göre hiçbir düşünce sistemi bireyin benzersiz deneyimlerini açıklayamaz. Düşünen birey kendi kimliğini bir problem olarak bulur ve yaşamın anlamını, kendi varoluşunun gizemini araştırarak anlamaya çalışır.

Yaşantımızda yaptığımız seçimlerin önemli oldukları ve bu seçimlerin kaderimizi oluşturdukları görüşündeyim. Kader bir alın yazısı değildir ve insanların yaptıkları seçimler zaman içinde iyi veya kötü sonuçlara yol açabilir. Fakat unutmayalım ki ‘iyi’ ve ‘kötü’ kavramları mutlak olmayıp görelidirler. Bakış açımıza ve olayları yorumlayış şeklimize göre değişebilirler.

Kirkegaard’ın felsefi bakışında dinin de etkisi görülür. Kendisi, Protestan Hıristiyanlığın ana geleneği içinde kalmış ve bireysel ruhun ile Tanrı ilişkisinin her şeyden önemli olduğuna inanmıştı. Kirkegaard, kaygıyı ve daha güçlü durumu olan depresyonu anlamaya çalışmıştır. Kaygıyı bir uçurumun kenarında durduğumuzda hissettiğimiz baş dönmesine benzetmiştir. Uçuruma atlamak veya atlamamak an içinde verilecek bir karardır ve bu karar verme kaygısından kurtulmanın tek yolu, teslimiyet içine girmek olduğunu söylemiştir. Zira ona göre bize doğru yolu gösterecek olan diğer insanlar değil, Tanrıdır.

Teslimiyet Kavramı

Teslimiyet kavramını Kirkegaard Hz. İbrahim örneği ile açıklamaya çalışmıştır. Tanrı, İbrahim’in teslimiyetini ölçmek için ona “Tek oğlun olan ve çok sevdiğin İshak’ı Moriah ülkesindeki dağa götür ve sana göstereceğim yerde onu kurban et” demiştir. Hz. İbrahim bu emri yerine getirmek veya getirmemek özgürlüğüne sahipti. Seçim ona aitti. Hz. İbrahim teslimiyeti seçti ve tam oğlunu kurban ederken gökten inen koç onun Tanrı’ya olan güvenini ve teslimiyetini ödüllendirdi.

Bu örnekle Kirkegaard, teslimiyetin ve kabulün önemli olduğunu belirtmekte ve kaygının esas nedeninin insanın içinde bulunduğunu ileri sürmektedir. Yaşam sorunlarına çözüm bulamayan insanda kaygının arttığını belirtilmektedir. Fakat günümüzün yaşam felsefesinde teslimiyet kavramı önemini kaybetmiş, yerine arzular ve istekler önem kazanmıştır.  Genelde insanının kaygılı oluş nedeni, yarınını göremeyişi ve belirsiz durumlara çare bulamayışıdır. Eğer tüm dünya insanları birleşip, önemli sorunlara çözüm üretseler ne korku, ne kaygı ne de endişe kalır. Fakat birçok önemli sorun göz ardı edilip görmezden gelinmekte ve bencil çıkarlar çözümleri geciktirmektedir.

Örneğin insanlara kaygı veren durumlardan biri, dünyadaki genel küresel ısınma ve iklim değişimidir. Kutuplardaki buzullar eriyor ve yakın bir gelecekte denizler yükselecek, kıyı şehirleri sular altında kalacaktır. Bilim insanları bu durumu politikacılara defalarca açıklamış olmalarına rağmen, bu konuda hiçbir tedbir alınmıyor. Ülkemizin insanlarına bakacak olursak, onları en çok kaygılarından durum, var olan geçim sıkıntısı ve ekonomideki belirsizliktir. Gündelik geçimini sağlayamayan dar gelirli kesim ve özellikle emekli grubu, kaygılı olmakta ve yarınından endişe duymaktadır. Çözüm, enflasyonu durdurmak ve ekonomideki belirsizliği azaltmak için üretimi arttırmaktır. Üretimin artışı ise işsizliği azaltacak, ekonomideki belirsizlikleri giderecek, insanlardaki kaygı ve endişe duygularının azalmasına neden olacaktır.

Doç. Dr. Haluk Berkmen

Doç. Dr. Haluk Berkmen
Doç. Dr. Haluk Berkmenhttp://www.felsefehayat.net
1942'de İstanbul'da doğmuştur. 1966'da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik-Matematik Bölümünden mezun olmuş, 1970'de İsveç, Lund Üniversitesi, Teorik Fizik Kürsüsü-Nükleer ve Atom Enerjisi alanında doktora almıştır. 1970 - 1980 arası ODTÜ Fizik bölümünde öğretim üyeliği yapan Berkmen, 1979'da Yüksek Enerji Fiziği dalında doçent olmuştur. 1980 ile 2002 yılları arasında Viyanadaki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansında çeşitli görevler yaptı ve 30 Eylül 2002'de Birleşmiş Milletler UAEA'dan emekli olup İstanbul'a dönmüştür. Yerli ve yabancı birçok dergide çeşitli konularda onlarca makale yayınlamıştır. Üniversite seviyesinde yayınlanmış Fizik ders kitabı bulunmaktadır. Yıllardır İlkin Türkçe, felsefe, sufizm, ezoterizm ve spiritüalizm konularında araştırmalar sürdürmekte olup değişik konularda konferanslar vermekte ve makaleler yayınlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Somurtkanlığımız

Hayat nedir? Bu soru bir anlama meramı üzerine değil sadece hayatın ne kadar yavan ve sığ olduğunu vurgulamak içindir. Hastalıklı vücutların dünyası olarak hayat…...

Çocuk Hastalıkları ve Ölümleri

Şuurları dünyada henüz gelişmeden kısa bir süre ikametten sonra dünyayı terk eden veya sakatlıklar içinde kıvranan çocuklara sık sık rastlanır. Söylendiği ve bilindiği gibi...

Talaz Ana Öldü!

Ölüm haberi, saniyenin milyonda biri kadar bir zamanda modelin tüm sahipleri tarafından duyuldu. Azler: Ölümü gizlenmeye çalışıldıysa da engel olamadılar. Bundan on bin yıl önce,...

Edebiyatı Yeraltına Çekmek

Her insan içindeki filozofa yenik düşeceği zamanı kendi belirlediğinde gerçek vicdana ulaşmış olur. Dolaysıyla vicdanın zamansal ve sezgisellik içerdiğini görürüz. Anlatmaya çalıştıklarım sezginin açtığı...

Bilmenin, Vakıf Olmanın, Nazari ve Ameli Olması Arasındaki Fark Nedir?

Eflâtun’un ölümünden (İÖ 348) sonra Akademia’nın önderliğini, matematiğe ilgisi bazı öğrencileri rahatsız eden eski bir öğrencisi üstlenir. Yeni önderin “felsefeyi matematiğe çevirmesine” karşı çıkarak...

Edeştirinin Yollarında

Yetmişli yılların başında bıraktığım edebiyat eleştirisi çalışmalarının ardından, ara ara giriştiğim şair ve şiir değerlendirmelerini saymazsak, edebiyat eleştirisi üzerine otuz yıl sonra yazdığım ilk...

Çocuklar

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz,...

Güçlüye Karşı Tutumlar

Günümüzde ve geçmişte iki kişinin münasebetinde yahut iki devletin ilişkisinde etraftakilerin güçlüye hayran olması, güçlüyle ittifak kurması, gerçeklerin zayıfı haklı gösterdiği durumlarda dahi güçlü...

Derrida ve Narsisizm Hakkında

Tek bir narsisizm ve narsisizm-dışı yoktur. Daha çok ya da daha az kapsamlı, bonkör, aşikar, geniş narsisizmler vardır. Narsisizm-dışı dediğimiz şey genel niteliklidir ama...

Heidegger ile/ve Varlığa İlişkin 5 Fragman

Kulaklarınızı açın ve söze gelin! Gündelik olan bir baş belasıdır: Tuhaf oyalanmaların, uçsuz bucaksız oynaşmaların, can sıkıntılarının, laf-ı güzafların ve ‒sözüm ona içsel altüst oluşların...

Deola’nın Düşleri

Kahvede oturarak geçiriyor sabahı Deola, Kimse bakmıyor ona. Koşuşuyor kentte herkes Şimdi, yeni günün diri güneşinde. Kimseyi aramıyor Deola da, dinginlikle içiyor sigarasını, sabahı soluyup. Pansiyonda kaldığı süre...

Vaveyla

Haklı düşüncelerimizle tuttuğumuz her köşe başı ve onların inandırıcı halleri yaşamımızın çoğul sesidir. Dibine kadar yanlışta olsa, itiraf etmemek ya da en basiti kabul etmemek, yitirilmiş güçlü duyguların karakteristik boşluğudur...

“Dört Talmud Okuması” Üzerinden Levinas Felsefesine Giriş

Levinas, ne bir felsefe ne de dini bir ritüelin parçasıdır; o insandır ve hep öyle kalmayı diler bizlerden. Bu bağlamda, ─tarifi imkânsız gibi görünür─...

Lamentate: Bir Topyekûn Çözülüş

Sükûnette bir feryat. Geçicilik sözcüğünün düşünceden koparak duyuda vücutlaşması. Varoluş çığlıklarının ölümsüzleşmesi –sükunette. Ötekine yakınmaksızın kendinde çözülmek. Ve: Çözüşen zaman algısı. Ve: Belleğin sabit...

Kimi Sevsem Sensin

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet sarışın başladığım esmer bitiyor anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli dudakları keskin kırmızı jilet bir belaya çattık / nasıl bitirmeli gitar kımıldadı...