Kızıllık ve doğa bize neyi anlatır ki? Yalnızlık başka… Köprü ne akla ne de hayata uzanır? O bir görüntüdür sadece izlememiz ve uzaklara dalmamız için bir siluet… Ve yolları bağlar uzaklara; insanları taşır bir uçtan bir uca. Köprüler bir tarihin diğer bir zamana bağlanmasıdır aslında. İnsanın nehirlere hükmetme çabasıdır. Doğanın hükümdarlığındaki insan işaretidir köprüler; taştan ve odundan bekçilerdir yalnızlığımıza…
Gökyüzü de her zamanki gibi usulca sokulur içimize, nehrin tüm akışkanlığından soyutlayarak bizi mavinin ve kızıllığın okyanusuna sürükler. Farklıdır ve bizi daha fazla yalnızlaştırır, arkamızı dönmemizi istemez çünkü o vefalı bir dost gibi hep bekler bizi aynı yerde.
Ağaçlar ve dalların arasından sızan güneş midir ki bizi hayata bağlayan? Ya da aydınlığın gizlenmesidir, nehirden taşan köpüklerin arasına… Doğa bir gizemli köprüdür ve nereye açılacağına hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bilmemize izin vermek istemez çünkü onun yöntemiyle hayat çok daha zevklidir.
Köprüler ve kızıllık… Hayatımın en derin fenomeni aşk gibidir. Sakin ama karmaşaya açık; güzel ama çirkinliğini örten bir kadın gibidir; tek tek kayalara basarak seken bir çocuğun özlemi ve bekleyişidir.
Köprüler hayatı bekleyen bir insan gibidir.
Can Murat Demir