Nesnelerde yoktur bir içsel itim gücü, kımıldatan.
Yükseğe çıkaran, ne bir yön var, ne bir yasa
Benim anladığıma göre, nesnelerin özünde.
Sakın yanılma yanan nesnelere bakarak.
Çıkar yığınla yalım yukarı doğru, büyük
Işıyan yemişler de yukarı doğru, ağaçlar da,
Sarkar ağırlık nedeniyle topluca, sonradan,
Kendiliğinden başaşağı. Yalımlarla fışkırır
Ateş evlerin damlarından, uçar talaşlar, yangın
Kudurunca çatılar başlar çatırdamaya, görünce
Kendi yapıları gereği sanma bunları. Böyle
Fışkırır yay gibi gerilmiş damardan kesilince
Kan da, sıçrar dört yana gövdemizden oluk oluk.
Görmez misin kaldırır yukarı ağaçları, direkleri su?
Ne dalsak derine, atlasak suya çivileme, çalışsak
Dibe inmeye, didinsek, kaldırır bizi hızla su,
Nerdeyse yarısını çıkarır yüze nesnenin.
Sanmıyorum boşluklar arasında bunların kendince
Aşağı batması gerektiğini. Bundandır ağırlığın
Aşağı çekişi, yalımın havanın itimiyle yükselişi,
Görmez misin geceleyin kuyruklu yıldızın
Gökyüzünü nasıl yarıp geçtiğini, parlayan
Işınların durmaksızın uzaklara yayıldığını,
Doğanın gösterdiği gerçek yörünge üzerinde?
Yine görmez misin göktaşının yere düştüğünü,
Yıldızların gökyüzünde durduğunu, düşmediğini?
Gökyüzünün en yüksek yerinde serper güneş
Işığını tüm yönlere, çepeçevre ovalara,
Karışır toprağa güneşin sıcaklığı. Görürsün,
Bunun gibi, yıldırımın yılan gibi süzüldüğünü
Bulutların arasından, ötede beride bulutlardan
Çıkan, uğuldayan şimşekleri, yere düşen yıldırımları.
Lucretius