Zihnin, kalbin, hayatın, anlamın içindeki anlamsızlığın binbir geceye yollanması… Parçalanması ve arayışlar içinde insanın kendisini araması… Bununla başlayan boşluk acizlik her şeye, herkese ağız dolusu küfretmek…
Yok yok olmadı, başka bir şeyin başka bir şeyle çarpışması bu… Çarpmak, ya da bulmak… Bulduğu duvar, kayalıklar, çakıl taşları… Belki onlarla buluşursa, başka başka seslerin keşfini yaşayabilir bu küçük, yaramaz erkek çocuğu… Çektiği şeyin kokusunun mutluluğuna karışmasını izleyebilir. Yepyeni bir fenomen oluşturmasını, belki de kim bilir!
Kendisi bile bilmezken… Bu bilmeceyi çözmek çok garip, belki de çözüm bu bilmecede, aranan bilinmezlik, sonra dişinin tamam erkeğimi buldum sesi ile irkilmesi ve erkeğinde kendisinin dişisini bulduğu düşüncesi, kim bilir gene bir birinden habersiz kurulan cümleler ve arayışlar, acılar, sözler…
Acı acıyı yoğururken ona bir şekil , anlam ya da fikir verirken… Şekillenme ile beraber yeni bir eser ortaya çıkar, diğer bir ifadeyle abide… Bununla gelen olgunlaşma, özünde buluşma… İşte acının türevleri ve ruha dokunması…
Beraber sonsuzluk yolculuğuna çıkmak, el ele tutuşup bir boşluktan başka bir boşluga göç etmek… Ama her saniyede her karede eller daha da sıkı sarılır, sonra kolların buluşması ve bedenin sarılması ve sonrasında tek bir bedende buluşulması…
Yeter Demir