Ana SayfaYazarlarKonuk Yazar"An"da Kalabilmenin Önemi Üzerine

“An”da Kalabilmenin Önemi Üzerine

Yaşadığımız dönem gereği modernite kaçınılmaz bir son. Gün geçtikçe sözümona modern bir hal almaya başlıyor insanlık. Modernite insanı sarıp sarmalayan büyük bir çarka ev sahipliği yapar. Çarkın kurmuş olduğu sistemin içinde zaman diye bahsedilen kavram, sistem içinde ortak bir paydada yer almaya zorlandığı için kaçıp kovalamaya çalıştığımız bir silsileye dönüşür.

Oysaki, kültürel yaşamın sözüm ona getirileri görmezden gelindiğinde ne kadar sade ve yetişilebilir olduğunu fark etmek kaçınılmazdır. Kültürden hareketle aynı kalıplardan oluşmuş bir hayat yolu çizen insan, temellerinin ardındaki sadeliği gördükçe zamanın ona hizmet ettiğinin farkına varacaktır. Bir örnek verilecek olursa; cüzi rakamlara saatlerce çalışan bir kişinin sistemdeki devinime ayak uydurabilmesi için gözünü kırpmadan feda edebileceği tek şey zaman olmaktadır. Görecelilikten genele indirgenmiş olan zaman, artık önemsiz ve üstüne düşünmeye gerek kalmayan bir söylenti haline dönüşmüştür.

Bir diğer perspektiften bakarsak, insanların anda kalamama gibi yegâne problemi vardır. Sürekli zamana yetişmeye odaklanmış olan bireyler, sürekli bir kaygı halinde olmakta, beynini bir sarkaca dönüştürerek, şimdiki zamanın kıymetini bilemeden kaygılarına yenik düşmektedirler. Anda kalabilmenin en önemli sonucu da bireyin kendindeki amacını fark edebilmesidir. ‘Anda kalmamı sağlayan tesir nedir?’ sorusunun cevabını bulduktan sonra hayat, kişinin önüne sürekli sınavlar çıkarır. Amacına sımsıkı tutunabilen her bir birey, kendi seçimleri ve iradesi eşliğinde önündeki zorlukları kolaylıkla aşar. Diğer bir taraftan, içinde var olduğumuz hayat modernite ile harmanlandıkça, insanlar amaçlarını aynı kabul ederek kendi biricik amaçlarını unutmaya başlar. Bir başka faktör ise sosyal ve kültürel algılarımızdır. Altın bir kâseyle servis edilen bir yemeğin tadı kendiliğinden güzelleşemeyeceği gibi kültürel veya sosyal kimlikler kişinin benliğini bulmada ve iyileştirmesinde bir katkı sağlamamakla beraber, amacı uğruna kalması gereken zamandan kişiyi oldukça uzaklaştırır. Böyle bir kişinin kendine ait olmayan yaşantısında anda kalabilmesi mümkün müdür? İnsan öncelikle kendisi uğruna ona hediye edilen zamanı değerlendirmelidir. Aksi halde her zaman başkaları için yaşayan, başkalarının beğenileriyle yaşayan bir varlığa dönüşür.

Bir diğer soru, ‘Amacımı gerçekleştirdiğimde benliğim nasıl etkilenecek?’ sorusudur. Belli zorlamalar olmadan kültürel veya sosyal yaşantının da getirdiği zorunlulukları kendinden soyutlayarak ‘Ben gerçekten kimim?’ sorusunu sorabilme farkındalığına sahip olmak gerekmektedir. Kişiye önceden verilmiş benlik paketlerini ve –ist kalıplarını bünye içinde benimseyerek kavramların getirileriyle hayata bir amaç vermek, bunlarla beraber oluşmuş amaç yörüngesinde hayatı çizmek, insanı sonucunda ne yapacağını bilemeyen ve kişiliklerini kaybetmiş bireylere dönüştürebilmektedir. Anda kalabilmenin prensiplerinden bir tanesi de kendi içine dönebilmekten gelir. Amaç doğrultusunu kendi iç dünyasında var ettikten sonra dış dünyaya dönüp hayatı deneyimleyen kişiye artık zaman hizmet etmeye başlayarak, kişinin kendinde var etmek istediği amacını anda kalmasına yardımcı olarak hatırlatmaya başlar.

Selin Yıldız

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR