Masa

Gecenin karanlığına yaklaştım. Varoluş sancım bedenime hükmetmeye başlıyor. Gün boyunca koşuşturmaca içinde olan bedenim kendi gerçekliğinin ve acısının karşısında savunmasızca geceye direnmeye çalışıyor. Çünkü sabaha ulaşmak istemiyorum. Hayata bir günaydın’ın zoruyla uyanıp devam etmek istemiyorum. Uykuya ve geceye direniyorum.

Herkes sessizliğe karışıyor.

Sokaklar, insanlar, hayvanlar kendilerine evrenin bir kuytusunda yer bulabilen herkes uykuda. Ama tüm acı çekenler gibi mor uykusuzluklarla geceye karşı hala direniyorum. Beni defalarca yutan bu geceye direnmeye çalışıyorum bu kez. Oysa çok uykum var ve çok yorgunum. Ama kendi irademi geceye karşı sınayarak varoluş sancımı dindirmeye çalışıyorum. Dünyaya ait bütün yaralarım gözlerimin önüne geliyor. Yitirtilmiş ne varsa onların adına gecenin beni yutmasına ve bir artık gibi sabaha bırakmasına kaşı duruyorum. Bir masaya oturuyorum. Yaşamanın ağırlığı altında duruyorum. Kelimelerle yüzleşmek için dopdolu duruyorum. Sokağa bakan pencerenin perdelerini çekiyorum. Loş bir ışık var içeride. Yazı yazarak sessizliğim ve uykusuzluğumla güçsüz duran bedenimi dirençli kılmaya çalışıyorum. Masaya bir sorumlukla oturuyorum. Başımda gün boyunca ruhumu kemiren düşünceler içerisinde, yanımda birazdan kendini gösterecek bir cinnet ve intiharın izleri, kalbimde dünyaya ait bir ağrı, gözlerimde birikmiş uykular, kulaklarımda sağır kaldığım çığlıklar, dilimde heceleyemediğim kelimelerle dopdolu ama bir o kadar da güçsüz olan bir insan olarak. Uzun zamandır dilimden düşmeyen sözcükleri tekrar tekrar sayıklıyorum. Unuttuğum her şey belirginleşiyor, hatırladığım her şey de yavaş yavaş canımı yakmaya başlıyor. Genç bir yaşın en güzel çağlarında acıyla hafızama kazıdığım bütün travmalar delirmiş bir çocuğun bakışlarıyla karşıma dikiliyor.

Herkes uykuda.

Herkes sabaha bir an önce ulaşma telaşı içerisinde rüyalarını erteleyerek uyuyor. Umursamaz yüzleri cansız bir şekilde yatağın içerisinde küçülerek duruyor. Uyku onların derilerinin altındaki sancıyı ve şiddeti bir süreliğine saklıyor. Hepsi masum bir çocuğa dönüşüyor uykuyla. Keşke hep uyusalar diye düşünüyorum. Ama biliyorum ki uyumak o kadar da masumca bir şey değil. Sadece çaresizce sığındığımız bir kurtuluş ve kaçıştır. Biliyorum ki bu insanları uykuyla yutan gece onları sabahlara yarım bir hikaye olarak bırakmaya devam edecek. Bu yüzden onlara benzememek için geceye ve uykuya direniyorum. Geceye ve uykuya, sürekli içimde bir virgülü tamamlamaya çalışan intihar fikrinden bahsediyorum. Beni terk etmeyen bu acıya katlanmayacağımı geceye açıkça ifade ediyorum. Üçümüzde suskun bir şekilde birbirimize karşı bir sınırda bekliyoruz. Sınırlarımızı birbirimize karşı koruyoruz. Ama biliyorum ki birimiz yenileceğiz bu masanın başında. Birimiz kelimelere ve hayata yenik düşeceğiz. Ne ben, ne gece, ne de uyku bu hesabı asla kapatmayacak. O yüzden bu masanın başında yenilgimizi ya da zaferimizi hep bekliyor olacağız…

 

Sonya Bayık

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR