Ana SayfaEditör“Aşka Övgü” Aşkı Yeniden İcat Etmek

“Aşka Övgü” Aşkı Yeniden İcat Etmek

‘Aşk nedir?’ sorusu, felsefecilerin, daha da ötesi felsefe tarihinin en belalı sorularından biridir. Bu bağlamda bu meşhur sorunun cevabını, ne felsefeciler, ne mistikler, ne de bilim adamları henüz tam anlamıyla cevaplayabilmiş değiller. Bu sorunsalın daha doğru ifadeyle ‘çözümsüzlüğün’ derdine düşenlerden biri de Alain Badiou,[1] Aşka Övgü adlı küçük risalede –bu metin aslında Nicolas Truong[2] ile yapılmış güçlü bir söyleşidir– meşhur aşk sorunsalının mümkün olabilirliğini test edip, birçok filozof cephesinden soruşturuyor ve insan mefhumunun aşk fenomenini nasıl konumlandırdığı-yorumladığı üzerine kafa yoruyor.

“Aşk Tehdit Altında, O Yeniden İcat Edilmeli”

Aşka Övgü, Arthur Rimbaud’a ait olan meşhur motto[3] ile girizgâh yapıyor, hemen ardından aşk sorunsalını tuhaf ve bir o kadar ironik bir bakış açısıyla –Fransa’daki Meetic[4] adlı flört uygulamasından yola çıkarak– açıklamaya başlıyor. Söyleşinin ilk sorusu şu: “Aşkı tehdit eden nedir?” Badiou, bu soruya, –bir yerde aşkı da kuşatan– bir kapitalizm eleştirisi yaparak cevap veriyor. Günümüzde popüler olan “Sıfır riskli aşk, duygusuz-dertsiz aşk…” söyleminin düştüğü hazin ve bir o kadar da hastalıklı durumu karşısında, aşkın tanımının mevcut politik-ekonomik düzen emrinde nasıl evrildiğini ve bu tanımların suni şekilde oluşturulmuş birer zırvalıktan ibaret olduğunu gözler önüne seriyor. ‘Güvenlikli aşk’ söylemini irdeleyen hareket eden Badiou, bu talebin –istemenin– aşkın içini boşalttığını o’nu ‘devlet’ ya da sistematik –formülize edilmiş– bir kurum gibi algılanmasının önünü açtığını ileri sürüyor. Badiou, aşk sorunsalını incelerken, maddeci bir kaygıyla devinen insan dünyasındaki aşkın yerini, değerini tekrar düşünmemizi ve eğer mümkünse çağımızın politik-ekonomik dünyasında bu değişimin bir an önce yapılmasının altını çizerek –Meetic denilen uygulamayla– bir durum analizi yapıyor.

Aşık olmak dünyayı değiştirmek olabilir. -Badiou

Aşk’a Kafa Yormayan Filozof Yoktur!

“Felsefecilerin aşkla ilişkisi çok karmaşıktır.”[5] Evet, bu doğrudur, mutabık olabileceğimiz bir tanım ya da tez yok gibidir. Her ekol kendi cihetinden bir yorumlama yapmış ve haliyle aşk fenomenini daha belirsiz ve bir yandan daha müşkül bir duruma sokmuştur. Bu muğlak anlaşmazlığın kökeninde ne var diye baktığımızda aslında aşk mefhumunun kökenine dair bir belirsizliğin olduğu görülecektir. Bir yandan kavramın kökenine inmeye çalışan filozoflar, bir yandan bu kökene göre bir de tanımlama yapma gereği duydukları için tartışma ve ortaya çıkan tezler bir o kadar birbirinden uzak ve oldukça farklı varyasyonlarda gerçekleşmektedir. Örneğin Schopenhauer’dan yola çıkalım: kötümserliğin karanlık yollarını çizen filozof, aşk hakkında ne kadar küçük düşürücü şey varsa sayar döker; hatta aşk dürtüsüyle hareket eden kadınları hor görür, çünkü insan denilen varlığın devamı, aşk denilen bu lüzumsuz-tehlikeli şeyle mümkündür. Ayrıca konu hakkında Platon’a da kulak vermeliyiz. Platon, aşk konusunda evrensele olan bir yönelim olduğunu ve bu yönelimin de ideaya doğru olduğunu söyler ve ekler:  “Platon aşığın coşkusunda bir evrensellik tohumu olduğunu söyler.” Badiou Platon’a hak verir, ona göre Platon, aşk konusunda evrensel bir taraf olduğunu sezen ilk kişi olmakla birlikte aşkın ideayla olan yakın ilişkisini gören ilk filozof. Birçok filozofa başvurur Badiou: Kierkegaard, Lacan, Levinas, Goethe bunlardan sadece birkaçı.

Aşka Güzelleme Yapan Bir Filozof: Badiou

Aşka Övgü, isminden de anlaşılacağı üzere –felsefece üretilmiş– bir güzelleme. Bu güzelleme içinde Badiou ve Truong elele vererek felsefe tarihinin en popüler fenomenini yeniden tartışmaya açmak istiyorlar. İkisinin tek ortak yanı: Aşkı yeniden tanımlamak, onu zırva kurumlardan kurtarmak, dünyanın maddi prensiplerinden soyutlamak, –özgürleşmesini sağlamak–, gerçekle olan bağıntısını saltık olarak yeniden kurabilmek… Aşka Övgü bu konuları merkeze alan bir metin. Birbirini takip eden altı bölümden oluşan Aşka Övgü aşk fenomenini insanın sığ evreninden kurtarmayı vazife edinmiş. Aşk fenomenini her türlü dünyevi yazgıdan uzak tutuşu, biricik hale getirişi de dikkate değer.[6]

Sahne Hangisine Ait: Bire mi İkiye mi?

Aşk sadece cinsel bir uyaran ya da cinsel amaçlar içinde oluşturulmuş bir haz tuzağı mıdır? Bu soruların cevaplarını arayan Badiou ve Truong bir noktada şu soruyla burun buruna geliyorlar: Aşk hangisinin sahnesidir, birin mi ikinin mi? Badiou burada tanrısal göndermelere ya da “Kutsal Aşkın Birliği”ne muhalefet ediyor ve aşkın görünürde sadece iki kişiyi ilgilendirmediğini söylüyor, zira, aşkın, zaman ya da uzaydan azade şekilde ‘yaşamın ta kendisi’ olmaya aday olduğunun altını çiziyor. Aşk, İkinin bakış açısından bir yaşam oluşturma gayretinin adresidir. “Gerçek aşk, uzamın, dünyanın ve zamanın yarattığı engelleri engelleri kalıcı biçimde, kimi zaman acı çekerek alt eden aşktır.” (age syf.31) Badiou’ya en azından bu konuda hak vermek gerek diye düşünüyorum, çünkü ona göre aşk günümüzde hakettiği yerde olmamakla birlikte tam aksine kapitalizmin kucağında günden güne sırdanlaştırılıp maddi birtakım güdülere kanalize ediliyor -kısaca tüketiliyor. Badiou, her ne kadar tanrısal bir aşkı öncelediğini itiraf edemese de, aşkı her şeyin üstünde tutan tavrıyla ona kutsal bir anlam atfediyor.

Kitabın İç Metafiziği Hakkında

Badiou Aşka Övgü’de bir konuk aslında, müellif değil. Fikir yansıtıcısı ya da soruların mimarı ise Nicolas Truong. Buradan bakıldığında kitabın okuyucuya çok da yansımayan gizil amacı kendini açık ediyor: Badiou, Truong tarafından hazırlanmış entelektüel bir saldırı altında. Sonsuzluğun zihnimize uzattığı kavramsal derinlikle beraber oluşturulmuş bu saldırının aşk sorunsalını besleyen bir tarafı da var. Bu yönüyle Aşka Övgü hem cevap vereni, hem de soruyu yönelteni sersemleten ve bir yandan da okuyucuyu umursamaz bir diyalektiğe sürükleyen bir kitap. Bu durum estetik bir duygu yaşatıyor okuyucuda, çünkü iki farklı derinliğin yavaş yavaş birbirine karıştığı ve bazen bu karışımın zehirlendiği o rutin düşünce süreçlerini yakından izlememize izin veriyor. İşte tam da burada, Aşka Övgü bir diğer önemli hususu da imliyor: felsefi eylemelerimizin kökeninde tek bir kaygı olmalıdır; ‘doğru soruyu sormak.’ Felsefe sorularla ilerler ve sorularla sonsuzluğu örer. İnsan varoluşsal olarak sürekli değerlendirme yapan bir soru fabrikasıdır. Badiou tecrübeli bir politikacı ve bu avantajını kendisine yöneltilen sorulara verdiği ustaca oluşturulmuş cevaplarla eksiksiz kullanıyor. Felsefenin politik belagatla örtüştüğü hatta bazen ayrıştığı Aşka Övgü, bir yandan etiğin, bir yandan felsefenin, bir yandan da politik olanın evrensel kodlarıyla uğraşan ve belkide onları yeniden tanımlamamız gerektiğini salık veren bir metin.

Neden Okunmalı?

“Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli” mottosuyla ilerleyen Aşka Övgü, popüler bir fenomenin tuhaf ve hastalıklı yolculuğunu betimleyerek, o’nun sanat, siyaset, din, ekonomi ve gündelik yaşamdaki yansımalarını ve bu yansımaların yanlış okunmasının sebeplerini irdeliyor. İnsanın her şeyde olduğu gibi aşk konusunda yanıldığını ima ediyor, hatta ima etmekle de kalmıyor onu bu vurdumduymazlığı yüzünden suçluyor da. Felsefi anlamda aşk, varoluşsal bir proje gibi okuyucuya sunulurken, Badiou, bu prensibi modern felsefeye karşı silah gibi kullanıyor çünkü modernite karşısında gerçekliğini yitirmiştir aşk.

Can Murat Demir

[1] Fransız, sol düşünür: Akademik tarafının yanı sıra politik kimliğiyle de ön plana çıkmıştır.
[2] Parisli gazeteci, Lettre dergisinin kurucusu.
[3] “Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli.” A. Rimbaoud, Cehennemde Bir Mevsim.
[4] Fransız flört bulma ve sosyalleşme sitesinin karşılama ekranından bir alıntı: Gerçek bir romantik karşılaşma yaşamak istiyorsanız, gelecekteki sohbetleriniz sırasında içinizin rahat olmasını sağlamak için ciddi ve kararlı bekârlarla takas etme olanağına sahip olacağınız Meetic gibi ciddi bir tanışma sitesi seçmeniz önemlidir.
[5] Alain Badiou, Nicolas Truong, Aşka Övgü, Çev. Orçun Türkay, İstanbul, Tellekt
[6] Badiou, “aşk” kavramını, insani bir tutku-gayret ya da olumsuzlukların üstesinden gelme anlamında da kullanır. Bu bağlamda hem siyaset hem de sanat camiası da aşktan nasibini almıştır.

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Dünya Bir Felakettir!

Hatırlayamadığım herhangi bir sokağın ortasındayım. Sağımda parkesi çıkmış kaldırımlar; solumda… Ah ulan solumda gülümsüyor çocuklar. Öpülesi pamuk elleriyle top oynuyorlar. Henüz altı yaşındalar, hayır...

A. A. Maledictum’un 3. Yıl Özel Mesajı

Acının koynuna doğuldular, hiçliğe sarıldılar ve sonsuz yolculuğa koyuldular. Bu yolculuk onların karşısına zorluklar sunarak onları bu yoldan saptırmak için hüzün perdesini yaratacaktı. Maddiyatın...

Alacakaranlıkta Bir Kadın ve Lichtung

Göz kamaştırıcı ışınların tinsel tuzaklara boyun eğdirerek ve bir görkemli esrimenin karanlıklarını delerek geldiği atmosferde ansızın beliren yedi kafalı yılanlar, kendi şarkılarını söyleyen yunuslar,...

Kutsal Amaçlar Yolcusu

Hayatımın baharında, Çıkıp yollara düştüm. Gençliğimin neşeli danslarını, Baba evinde unuttum. Malım mülküm, neyim varsa, Seve seve bırakıp gittim. Hafif bir değnek elimde, Yürüyorum sevinçle. Kuvvetli umuttu beni çeken, Müphem bir inanç sözü, Git,...

Kültür ve Anarşi

Büyük İngiliz şair ve eleştirmeni, Rugby’de okul müdürlüğü yapan Thomas Arnold’ın oğlu Matthew Arnold (1822-88) için bir giriş yapmaya gerek yok. Kültür ve Anarşi’nin...

“Varoluş, Çıkışsız Labirentte Bir Kovalamacadır”

İbrahim Türkdoğan’ın “Hiç/Sınır Ötesi Tümceler” isimli kitabına değinmek istiyorum bu yazımda. Kitap, Öteki Yayınevi etiketiyle basılmış; Mazlum Hancı yayına hazırlamış ve kapak/sayfa düzenlemesini Özgür...

Nekromantik

Bir kadının işeme sahnesiyle başlıyor Necromantik... Ölü seviciliğinin hortladığı sıra dışı nadir yapımlardan. Bir kaza olur ama çok feci bir kazadır, her taraf ceset parçalarıyla...

Beyti Dost Celse: 10

Görmesini bilenler, görebilecek…! Dinleyiniz: Yolcusunuz, kalıcı değil. Öncüsünüz. Müjdecisisiniz. Sevgilisiniz. Sizinle ahdimiz var. Ahdi olanlara ne mutlu..! Nurlar onların üstünedir. Bozucu olanlar korksun. Onlar...

Efsanelere Göre İstanbul’un Kuruluşu

Bu şehr-i Sitambul ki, bî misl-ü behâdır, Bir sengine, yekpare Acem mülkü fedadır Şair Nedim Yeryüzünde, bu kadar çok ada ve sana sahip kent çok ender...

Müzik ve Ruh

Müzik, her yerde anlaşılabilen, gerçek anlamda ortak olan dildir: Bu nedenle üzerine tüm ülkelerde ve tüm yüzyıllar boyunca ciddi bir şekilde konuşuldu ve anlamlı,...

Ümitsizlik Bir Yemek Değildir!

Merhaba Aslıcığım; Mektubunu okudum, üzüldüm. Senin bu karamsarlığını keşke bir nebze olsun dindirebilbilseydim, keşke buna hakkım olsa, bu ümitsizlik kıskacında mahvolmanı, erimeni izlemek çok acı...

Pubhuman: Bilginin Peşinde

“Hayat: Bir bilgisayar oyunu gibidir. Çeşitli oyun biçimleri ve roller var. Peki ya Tanrı? Tanrı da bu oyunu kuran şeydir işte. Ya insan? İnsan...

İnsanın Hikâyesi

Ölümü bir düş olarak görmüştük. Kışlara ve karanlığa sığındık ama hep soğuktu. Geleceği çoktan başlayan bir hikâye'ye gidiyorduk. uzun yolculuklar birikmişti içimizde. Oturup bağıra bağıra...

The Elephant Man

Bir Lynch filmi daha…”The Elephant Man” Victoria çağındaki İngiltere’de geçiyor. Dar sokaklar, veba, karanlık bir yüzyıl harika tasvir edilmiş. Ve tabii ki yine Lynch...

Acâibü’l Mahlûkat ve Garâibü’l Mevcûdat

9. yüzyılda Yunanca ve Latince astroloji, felsefe, tarih, coğrafya, botanik, tıp ile ilgili el yazmaların tercüme edilerek resimlenmesiyle ilk örnekleri görülmeye başlanan İslam minyatür...