Ana SayfaYazarlarKonuk YazarFelsefenin Bazı Bünyelere Bol Gelişi Üzerine Bir Deneme

Felsefenin Bazı Bünyelere Bol Gelişi Üzerine Bir Deneme

Felsefe ve felsefecinin uğraş alanı hakkında

Felsefe, hiç kuşkusuz araştırılması gereken bir büyük-insani kültürel çabadır. Bu araştırma hiç de kolay bir araştırma değildir. Onda insanı derinden etkilemiş yaşamsal sorunların bir cevabını bulacağını sanmak, ortalama insanın tipik bir tavrı olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle ortalama bir insan zihni ve/veya algılaması için felsefe çoğu kez bir hayal kırıklığıdır. Onda bir cevap bulacağını sanan bu biçareler kendi sorularını/sorunlarını aşmış olduğunu düşündükleri çok daha çetin soru ve sorunlarla karşılaşınca aslan görmüş yaban eşekleri gibi kaçarlar felsefeden. İnanç içinde mutluluk aramayı genlerinde taşıyan bu insanlarda bu durum hiç de şaşırtıcı değildir. Buna karşılık, felsefede kendinden bir şeyler bulan ve onda derinleşmek arzusu duyan bazıları da olabilir. Ancak, bu takımın da aslında felsefe içine giremediğini ama kapısında, kenarında dolaştıklarını, oradan belki biraz edebiyata meylettiklerini vs. görebiliriz. Bu takım insanların bu duruma düşme nedenleri çok çeşitli olabilir. Bu patolojik bir durumdan entelektüel bir yetersizliğe kadar geniş bir yelpaze oluşturur. Tümünü irdelemek gereksizdir ve felsefenin/felsefecinin de işi değildir.

Filozof kimdir?

Felsefe çabasını gerçekleştirmiş olan, kendilerine filozof dediğimiz ve kendi varlık ve kimlikleri üzerinde somut felsefeler üretmiş insanlara baktığımızda keskin bir kavrayışın, üstün bir zekanın, doğal bir dindarlığın, oldukça derin bir sezgi gücünün taşıyıcıları olmuş olduklarını görürüz. O halde felsefi düşünme ve felsefe etkinliği üzerinde bilinçli bir araştırma ve onda ortaya çıkan ve her biri de birer cevap olan cevaplar kadar sorunlara da yönelebilen bir kişinin bu niteliklere azami ölçüde sahip olması gerektiğini prensip olarak düşünebiliriz. Bu niteliklere haiz olmadığı halde insanın en son sorularının cevaplarının peşine düşen, bu son derece zahmetli işi yapmaya niyetlenenlerin ortaya koyduğu şeyler de felsefenin doğasına aykırı olan bir yığın çelişkiyi, kuru bir inançtan daha fazlasını ifade etmeyen sayıklamaları, hastalıklı bir hal almış hezeyanları veya daha iyimser bir yaklaşımla kötü bir edebiyatı gözlemleyebiliriz.

Örneğin;

Son derece önemli ontolojik/metafiziksel bir sorun olan varlık üzerine sorulmuş/sorulabilecek ‘varlık niçin vardır da yok değildir?’ diye sorabileceğimiz soruyu söz konusu ‘arızalı akıllar ‘varlık niçin vardır da, hiç var değildir’ şeklinde algılamaya ve vazetmeye kalkarlar. Sorunun kendisinin görünüşte çelişik olması onları, felsefe için yetersiz kalmış ruhlarında işleri safsataya vardıran bir lafazanlığa, şizofren bir boğuşmaya, bir it dalaşına salar. Felsefenin kendisinin çelişkiyi kaldırabilir bir çaba olarak görülmesi onun hiç anlaşılmadığının en önemli göstergesidir. Felsefe ta en başta, din, gelenek, efsane, mitoloji, töre vs’de verilen cevaplara karşı bir isyanın ve historie’den (din, gelenek, efsane, mitoloji) ‘teori’ye (akla) geçişin bir ifadesidir. Bugün de felsefe, aklın ve mantığın, yüzyıllardır üzerine pek bir ilave yapılamamış bu temel prensibine dayanmak durumundadır. Bu nedenle, daha uzağa işemekle felsefe içinde olmayı karıştıranlar ile felsefeyi başka herhangi bir insani ihtiyacın veya talebin aracı olarak görenler için acil şifalar dilemekten başka yapacak bir şey yok gibi görünmektedir.

Öyküm Çınar

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

1 Yorum

  1. Yukarıdaki yorum adına “ben” özür diliyorum, kalbimin oksijen pompaladığı beynimin hala ben olarak kalabilmiş her milimetresi adına.neden mi özür diliyorum? çünkü bu yorum bana ait; ama ben’e değil! klinik olarak tanı almış bir dissociative’im.talihsiz bir şekilde sana karşı takıntılı duruma geldim.alkol ve gecenin ilerleyen saatleri suça yardım ve yataklık etse de ben bütün suçu üzerime alıyorum.korkaklığım iki yüzlülüğümün farkında olmaktan; iki yüzlülüğüm korkaklığımı sindirememekten besleniyor. eski bir çelişki bu elbette, nostaljik bir sosyopati. anlayacağını biliyorum.

    Bazı roman karakterleri şaşırtıcı bir şekilde gerçekten var olabiliyor. ki senin de işin derin boyutunu anlayacak kabiliyette olduğun gibi “Yalınlık önyargısından sakın! Bize basit görünen şey, çoğu kez, oldukça karmaşıktır. ” cümlesi söylemek istediklerimi az çok özetliyor.

    Dostoyevski’ye tapan Cihangir fularlılarının çoğu sokakta Raskilnikov’a denk gelse yolunu değiştirir.ben bunu kaldıramıyorum ama itiraf etmeliyim ki; ben, yokluğunun sanal atomlar bütünlüğünden düşsel bir varlık yaratıp, o varlığa zihnimin düşünsel baltalarıyla saldırma gafletine düştüm.hata yaptım.

    Raskolnikov’un çelişkisini en derinden anlayıp ben de teslim oluyor ve bütün benliğimle özür diliyorum.

    Sayın felsefe pıtırcığı, felsefe beş çayı ve daha ne varsa…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR