Ana SayfaRöportaj"Her Tür Felsefe Bana Gülünç Geliyor"

“Her Tür Felsefe Bana Gülünç Geliyor”

Bir boşluk üzerinde yaşıyoruz ve kendime bu boşluğun üzerine bir şey inşa etmenin nasıl mümkün olabileceğini soruyorum. Kesinlikle hiçbir şey bilmiyoruz. Ne sınırlı bir evreni, ne de sınırsız bir evreni tahayyül edebiliriz. Ne sınırlı ne sınırsız bir evren, bunları tahayyül etmemiz mümkün değil. Sınırlı, sınırsız, ne sınırlı, ne sınırsız, bunlar sadece kelimeler. Dolayısıyla düşünmeyi reddediyorum çünkü böyle bir olanağım yok. Her tür felsefe bana gülünç geliyor.

Benim fark ettiğim şu: bir şeyler yapıyoruz. Konuşuyoruz, giyiniyoruz, makineler üretiyoruz. Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamıyorum. Yani, tahammül edemediğim şey: cehalet. Hiç tahammül edemediğim şey ise alimlerin daha da karmaşık cehaletleri. Hiçbir şey bilmiyoruz. Ben buna tamam diyemem. Karşımda duvar var. Cahil mi olmak, cehaletle mi savaşmak istiyorsunuz? Cehalete mahkumum. Hiçbir şeyi tanıyamaz, hiçbir şeyi bilemeyiz.Bilmeden yaşamayı kabullenmemiz gerek. Yani temel bilgilere haiz olmadan yaşamayı. Metafizik olsun varoluşsal olsun. Yani insanın statüsü nedir, evren nereden gelir, neden bir şeyler var, neden hiçlik yerine varlık var? Tüm bu etrafımdaki şeyler ne anlama geliyor? Bu sorulara tamamen hayretle yaklaşıyorum. Belki de bu hayret duygusundan çıkmak gerek diyeceksiniz. Cehaletlerinden sızlanarak “kariyer” yapan insanlar var. Bu insanlar cahil olmak ya da bilmemekte teselli bulamadılar. Birkaç örnek vereyim: Kafka. Bunun üzerine bir külliyat yazan Kierkegaard. Yakın zamandan bir örnek, Beckett. Kaderinin farkında olan bir adam, hatta başkalarıyla karşılaştırdığımızda üstünlükleri bulunan bir kişi, hiçbir şey bilmemeyi kabullenemez: Halbuki hiçbir şey bilmemeye mahkumdur.

Eugène Ionesco, dünyanın sorunlarını genellikle siyasi ya da toplumsal bir çerçevede ele alıyoruz. Siz, asıl soruyu -belki de acımasızca- soruyorsunuz: Dünyada ne halt ediyoruz?

Evet gerçekten, burada ne yapıyoruz? Tüm bu meseleleri radyoda tartışıyoruz. Edebi olmayandan, sanatsal olmayandan, tahayyül edilebilir olmayandan yola çıkarak düşünce, edebiyat ve sanat üretiyoruz. Yani, sonuçta bir tekniğin, kolaylığın kurbanlarıyız. Susmak yerine, bir cevap bulma umudu olmaksızın kendimizi sorgulamak yerine konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz. Edebiyat yapıyoruz, edebiyat romanlara dönüşüyor. Satan ya da satmayan romanlar. Eleştirmenler tarafından hedefe konuyor ya da onların övgülerine mazhar oluyoruz. Kontratlar yapıyoruz. Ve büyük ölçüde bununla geçiniyoruz. İşte tuzak da bu. Kendine içinden çıkılmaz sorular soranlar, ne türden olursa olsun bu soruların cevabının olmadığını düşünenler hiçbir şeye tamam dememek gerektiğini düşünenler… Herkes, tamam demeyenler bile, edebiyata, ticarete sonunda boyun eğiyor. Kitap yazmak, ticaret yapmaktır.

Eugène Ionesco, bu hayattaki her şeyi reddeder gibisiniz. Acaba ne kadar önemli olduğunuzun farkında mısınız? Tiyatrodan, tiyatro yazarlarından bahsettiğimizde… Shakespeare’den, Eshilos’tan, Beckett’ten ve Ionesco’dan bahsediyoruz. Ne kadar önemli olduğunuzun farkında mısınız?

Bu öncelikle bir farkında olma meselesi. Bu ikincil bir mesele. Çünkü demin söylediğim gibi, başarı hiçbir şeyi göstermez. Konuşmak anlamsızdır. Susmanın da anlamı yoktur, hatta susmak daha da anlamsızdır. Ama bana da içi boş bir memnuniyetin uğradığı oluyor. Bunu alçakgönüllülükle itiraf ediyorum. Adımın geçmesinden, eserlerimin tartışılmasından memnuniyet duyduğum sık sık oluyor. Bu benim tasvip etmediğim insani bir zayıflık. Bunun ne kadar önemsiz olduğunu da biliyorum. Yani, şöyle zor bir noktaya varmış durumdayım: Başarıyı küçümsüyorum. Ama aynı zamanda başarı benim için vazgeçilmez hale geldi. Bu, şuna benziyor: Adamın biri, alkol sağlığa zararlıdır ama kendimi de içmekten alıkoyamıyorum diyor.

Başarı sizin için bir uyuşturucuya mı dönüştü?

Evet, başarı benim için bir uyuşturucuya dönüştü. Başarı, benim için bir kaçışa dönüştü. Sporun da bir kaçış olması gibi. Siyasetin de bir kaçış olması gibi.

Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=U4qNtNdzGzk
Altyazı edit: Can Murat Demir

Eugène Ionesco’nun 6 Temmuz 1973 tarihli France Inter Radyosu Radioscopie röportajından bir bölüm.

Editör (CMD)
Editör (CMD)http://www.felsefehayat.net
Yazılarını Mavi Melek Edebiyat Topluluğu, Düşünbil gibi dergilerde yayınlama fırsatı buldu. FOL Kitap öncülüğünde bazı kitapların hazırlanmasında görev aldı. Bu kitaplardan bazıları "Sorunsallıkta Yaşamak", Jan Patočka, Plotinos, "Tanrı, Ruh ve Mit", Henri Bergson. 2009 yılından bu yana felsefehayat.net'in (kurucu) editörlüğünü sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Annabel Lee

Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi Sevdalı değil karasevdalıydık Ben...

Estetik Acı Üstüne

Estetik acı ne demektir? Herkes ona katlanabilir mi? Ya da herkes ona sahip olabilir mi? Bu yazının konusu zikredilen bu sorulara verilen cevaplardan ibarettir. 1....

Lanetlenmiş Bir Dahi Edgar Allan Poe

Lanetlenmiş yaratıcılar vardır. Onlar, insan iyidir, güzeldir, mükemmeldir gibi safsatalar yerine benliklerindeki kötülüğü, yıkıcılığı, nefreti anlatırlar. Oysa toplum bunları okumak, bilmek istemez. İnsanların istediği...

“Hepimiz Her Birimiz İçin; Her Birimiz Herkes İçin!”

Nietzsche önermiş olduğu bu seçkinler toplumunun sürekli rekabet ve savaş durumunda, yani toplumun her bakımdan hep gerginlik halinde örgütlenmesi sonucu oluşabileceğini ileri sürmektedir. Buna...

Özlem Damlaları

Hani diyor ya şair “Çünkü sen çölüme yağmur oldun”. Hakikaten yağmur senin güzelliğini mi indiriyor? Ağlarken ki gözyaşlarını mı? Ah be cancağızım bir kez daha karşılaştık diyebildin...

Kırmızı Tanrı

Göz bebeklerimden kalbime düştün. Orada kal! Kal ki; oksijenim ol. Kal ki; tanrım yapayım seni. Sen kokayım buram buram. En acımasız zamanlarda sana sığınayım....

Camus’ün Bilinmeyen Yönleri

20. yüzyılın en güçlü yazarlarından Albert Camus’ye ait yeni belgeler ve fotoğraflar yayınlandı. Kızı tarafından yayına hazırlanan kitap Nobel ödüllü yazarın bilinmeyen yanlarına ışık...

“İlahi Nizam ve Kainat” Hakkında

1959 yılında “Önder” adını verdiğimiz Büyük Vazife Planından gelen bu bilgiler, Bedri Ruhselman tarafından düzenlenmiş, o tarihten beri noter, banka kasalarında korunmuş, zamanı geldiği...

Felsefe Nedir?

Felsefenin ne olduğu ve ne istediği konusunda anlaşmaya varılmış değildir. Kimi olağanüstü açınımlar bekler felsefeden, kimi onu neyle uğraştığı belli olmayan bir düşünce sayıp...

Karanlık Sesler Modası

neon ışıkları altında, karanlık sesler modası... etrafta imitasyon yalnızlık... alevden arzular giyinmiş ıslak dudaklı kızlar su ve ateş, vardiya değiştirmiş adeta... boyut değiştirmiş kafalar ikişer ikişer görünürde suretler... neon ışıkları...

Susmanın Dili

İlk bakışta yalnızca sessizlikten ibaret gibi görünen bir duruşun dillenişini sözcüklerle betimlemek çok zor. Tıpkı gerçek bir delinin bu durumdan bihaber olması gibi… Susmanın dili,...

Evler: İnsan Yalnızlığının Biricik Sığınakları

Evler; yaşam ile ölüm arasında kendisine zorla dayatılan varlığı aşmaya çalışan insanların artık bir daha geri dönemediği ve seslerin kapıların ardına bırakıldığı yerlerdir.Evler, dışarıya...

Duyuyor musun?

sesimde kırlangıçlar ötüyor duyuyor musun? ölü ozanlar ve şairler adını fısıldıyorlar kulağıma özlüyorum ve radyoda rast geldiğim Chopin'in piyano dinletisiyle kendime bile söylemeye çekindiğim itiraflar ediyorum sürekli isyan ediyorum...

Sevgilim

Sevgilim, yetimim benim, aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken kapılar kapalı, dünya buzlu cam uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan ikimizin yerine dinliyorum sevdiğin şarkıları siyah tişörtünü giyiyorum yatarken gömleklerini, kazaklarını,...

Açmaz

Ulu Tanrı’m, bu Arap açmazı Türkü yendi Tam bin üç yüz sene bîcareye Müslim dendi Altı bin yıl maval gezdi ağızdan ağıza Kapılan yandı bu iman denilen...