Ana SayfaYazarlarİki Bilinmeyenli Bir Denklem

İki Bilinmeyenli Bir Denklem

Her şeyin anlamını arıyordum doğduğum günden beri. Kendi benliğimin, kendi varoluşumun temel nedenini. İnsan çok sorgulayınca galiba deliriyordu bu hayatta. Bende çok sorgulamıştım. Bir zamanlar hep bir uçurum kenarında hayata tutunmaya çalışan bir çocuktum ama sonra tutunmayı bırakıp bir boşluğa düştüm. Düştüm ama yine yarım kaldım. Bu hikâyeyi bitiremedim. Bedenimin çektiği acıları hafifletemedim. Yüzümü hayatın çizgilerinden saklayamadım. Öyle bir oyun oynadım ki hayatla, ne olduğumu bilmiyordum. Düşe kalka bu oyunda sağ kalmaya çalışıyordum. Ne delilikti bunun anlamı ne de yaşamaktı. Belki de çok ölmek isterken tanrının bana verdiği cevap yaşamaktı. Bedenimim acılarını duymayan bir tanrı vardı karşımda. Sonra ona inanmayı bıraktım. Oysa her sabah pencereden bakıp hayatın anlamını yüksek binaların arasında büyümeye çalışan bir ağaçta arayan ben bir türlü cevap veremiyordum kendime. Ruhumu kemiren varlık beni yoklukla hiç bir zaman sınamadı. En iyi bildiğim şeydi belki de yokluk ama tanrı varlığımı reddettiğimi kabul etmiyordu. Ama ben kabul ediyorum ki artık ben hayatın biricik anlamını, her sabah kalkıp yeniden başlama umudumu çoktan kaybetmiştim. Suç’u kendimde buluyor ve bu suç’un bedelini varlığımdan almaya çalışıyordum. Hayat iki bilinmeyenli denklemdi benim için benim ilk bilinmeyenim varlığım diğer bilinmeyenim ise bedenimdi. Varlığımı anlamıyordum neden var olduğumu sorguladıkça sanki yaralarım dökülüyordu ortaya. Zaten hiç bir zaman bedenimle yaptığım hesaplar ruhuma uymadı. Ya bir beden büyük geldi bana hayat ya da bir beden küçük. Galiba bu hesapta da ve bu denklemde de cevabını bulamadığım tek şey, anlamlandıramadığım tek sözcük bedenimdi. Bedenim neden bu dünyaya ait bir elbise dikiyordu ki kendine. Oysa şu ana kadar giydiğim bu hayat elbisesi bedenimin acılarını saklamıştı sadece. Bedenimse o elbisenin altında inanılmaz acılar çekiyordu. Hayatı bedenime giydiren tanrı bir yerde hata yaptı bana. Bunu kesinlikle biliyorum artık. Oysa tanrının şımarık bir çocuğu değildim. Sadece “olmak” istememiştim ama o bana bunu fazla gördü ve hayat elbisesini giydirdi acı çeken bedenime. Şimdi bu bilinmeyenli denklemin içinde bilinmeyenler beni yok edecek mi diye bekliyorum. Düşünmekten bile korkar oldum. Hiçbir şey hissetmeyen zayıf bir ruhum var. Kanayan yaralarım ve olamışlıklarım var. Ben varım ve benim içimde acı çeken benden öte bir ben. Hayatı bulaştırmamalıydım yüzüme çok hata yaptığımın farkındaydım. Artık ölüme bile tahammülü kalmayan bir beden var üstümde taşıyamıyorum çok ağır geliyor bana.

Peki ya bilinmeyenli denklemim?
Acılarım?
Bedenim?

Onlara bir cevap bulamayan ben nasıl hesap verebilirim kendime. Ne yapmalıyım?
Ya da artık bırakmalımıyım bu bilinmeyenli denklemin cevaplarını aramayı?
Her şey öyle bilinmeden mi kalsın. Kendime cevap verebilsem, ah sadece bir cevap…
Hayır, asla bir cevap veremeyeceğim biliyorum.

Yazmakta acımı hafifletmiyor. Kelimeler bile beni öldürüyor. Oysa yazmaya inanmıştım, yazarak acılarımın hafifleyeceğini sanmıştım. Şimdi biliyorum ve farkına varıyorum ki sandıklarım hiç bir zaman ama hiç bir zaman olamayacaklarım ve cevaplayamayacaklarımdan ibaretmiş. Bir gün belki her şey gibi yine bir uçurumun kenarında kendimi bulacağım ve hayatta o hep “sandıklarım”ı da yine kendimle birlikte bir uçurumun kenarından atıyor olacağım. Belki bu bilinmeyenli denklemin cevabını da varlığımı yok ettiğimde bulacağım. Artık şuna inanıyorum ki insan ölmeden yaşamanın anlamını asla bulamaz. Ben de ölürken bulacağım bu cevaplarımın anlamını.

Evet, bende ölürken.
İşte o zaman tanrıya sesleneceğim:
“Sana ihtiyacım yok sevgili Tanrım” diye.

 

Sonya Bayık

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

BAŞLIKLAR

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Acılar Masal Olsun

Küfür gibi terk ettin. Karakterine yakıştı sevgilim. Kimse senin kadar ana avrat düz gidemezdi. Benden sonraki durakların kimler acaba? Kiminle kan kırmızı gecelerin ardından,...

Dışavurumcu Dönem ve Sovyet Sineması: Örnekleriyle Kısa Bir Girizgah

Sinema, düşüncenin yürüdüğü yollardan yürür ve kendini bu şekilde belirler. İnsan düşüncesinin ayak izlerini takip eden sinema tarihi ve diğer alt şubeleri aslında düşüncenin...

Hz. İsa ve Misyonu

Hz. İsa, Büyük Ruh’un yolunda bir vazifeyi (misyonu) yerine getirmek üzere yeryüzünde bedenlenmiş, Büyük Ruh’un bir elçisi idi. O, yeryüzündeki vazifesini yerine getirdi. Fakat...

Get Low

Bir münzevi ve içinde taşıdığı 40 yıllık bir sır... 2009 yapımı Get Low, tam bir yasak aşk öyküsü... Epeyce duygusal, epeyce kaçkın... Felix Bush (Robert...

Kentin İçinden

dayanamayan, acı çeken insanlarla dolu bir şehir... yollara caddelere sinmiş kokuları ve... yorulmayan bir dünya... saatler, parmakların arasından akan kum taneleri gibi akıp geçiyor bu kentin içinde. insanlar...

Hayat ve Ölüm Üstüne

T. M. : Hayat, ölüm ve yaşamın tadını aynı anda tadarak her birini göz ardı etmektir... C. M. D. : bu yol ölümsüzlüğe çıkar o...

Max Stirner’den Alıntılar

Cinler yaşıyor! Dünyaya şöyle bir göz gezdir ve söyle, her nesnenin içinden bir cin seni seyretmiyor mu? Şu ufacık ve sevimli çiçekten gelen ses,...

The Cell

Anılar, kabuslar ve hastalıklı bir zihin... Sizce bu sayılanlar bir cinayete sebep olabilir mi? The Cell bunu bize görsellliğiyle ve duygusal karanlığıyla ispatlamaya çalışıyor. Düşler,...

Dil, Biçem, Okur

Biçem Özüme baktığımda: sonuçta "deneme" olarak ortaya çıkan yazı, nice yazısız önceler ardından, dilim ile kendime özgü bir­liktelikte gerçekleşen uzun ya da kısa bir yapıttır....

Mahya Babaları

Ağabeyi Nejat ile birlikte okuldan çıkıp Cihangir'deki evlerine doğru gitmekte olan Ercüment Ekrem Talu'nun yoluna bir arkadaşı çıkar: "Haberiniz var mı? Şurada, Sponek salonunda...

Sanatın Dönüşümü Üzerine

Sanat, ilerleyen zaman boyunca her zaman değişim halindedir. Akımdan akıma, geçmişten bugüne analiz edildiğinde sanat başlığının fazlasıyla alt yapısı olduğunu görürüz. Sanatı yorumlayıp onu...

Düşünce Gelenekleri

İnsanların düşüncelerinin çoğu, dinler ve yasa gibi, eskiden beri süregelen inanışlara dayanır. Herkesin konuştuğu gibi konuşmayı öğreniriz, herkesin düşündüğü gibi düşünmeyi de tanıtma örgüsü...

Müzik

Biz "Yaprak" ı çıkarırken, birlikte kaleme aldığımız bildiride, "halı verir, kilim alırız- şarkı verir, türkü alırız..." diyorduk, ama kilimin resmini yapan ressamla, türkünün müziğini...

Yalnızlık

Yalnızlık çok konuşmak mıdır? Çok susmak mı? Kendi başına çok konuşmaktır bazen. Ve belki hep çok susmak. Öyleyse Tanrı bize sesini duyuramadığı için mi yalnız? Yalnızlık Tanrılaşmak mıdır? Tanrı...

Eşitlik Yalanı

Eski çağlardan beri, savunulan, ileri sürülen ve demokrasinin özü kabul edilen eşit haklar - insanlar, sınıfsız toplum teorisi ne derece rasyoneldir ve ne derece...