Kemirgen


sen kalkıp gittiğin zaman
paydos zilinden sonra çocuk püskürten okul kapısı gibi özlemeler savuruyor üstüme aşk
sen gidiyorsun
ben bomboş kalıyorum
içimde gezen yalnızlığın
ayak seslerinin yankısı tırmalıyor bedenimi
dışarı çıkmak istercesine

sen gidince
daha çok tırmalıyor içimdeki kemirgen
daha bir derine saplıyor tırnaklarını
ve ben en çok gece olunca çıkıyorum sokaklara
gündüzlere maskem yok benim
korkuyorum insanlardan
korkuyorum sen sanılmaktan
içime hapsolmuş bu kemirgeni onların gözü önünde doğurmaktan korkuyorum
içimin astarına tırnaklarını acımasızca saplayan bu kemirgen
sana şiirler çiziyor içimin iç yüzüne

benimle beslenen bu kemirgen büyüdükçe
ufalıyorum
omuzlarım sarkıyor
başım önüme düşüyor
eteğimin kenarında kıyısında ne kadar umut varsa
ben sallandıkça saçılıyor oraya buraya
beni bulmaları için arkamda bir iz bırakırmışçasına
tek tek dökülüp kalıyorlar
sanki bu kemirgenin doğması için
benim ölmem gerekiyormuş gibi
ufalıyor
ve ölüyorum
kimse takip etmiyor umutlarımı
tanımıyorlar
toplamıyorlar
bilmiyorlar
üstüne basıp, geçip gidiyor herkes
sen yabancı oluyorsun
bir tane fazla oluyor herkes
ben yalnız kalıyorum
ben yalnız kalıyorum

İbrahim Baysu

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR