Ana SayfaYazarlarCansu CanSembolist Çerçevede Yılan

Sembolist Çerçevede Yılan

Eril ve dişilliğin anahtarı, doğumun ve kadınlığın simgesi, bilgelik ve ölümsüzlüğün yol haritası: yılan…

Pek çok kültürde insanlarda görüntüsünden dolayı korku ve iğrenme duygusu uyandıran yılanların; Antartika ve birkaç ada dışında, dünyanın her yerinde bulunduklarını söyleyebiliriz. Beş yüz yirmi cinsi ve üç bin dokuz yüzün üzerinde türü olduğu tespit edilen bu hayvanların, tamı tamına on beş familyası bulunmaktadır. Doğal döngünün korunabilmesi açısından büyük önem arz eden yılanların; sembolik dilde de bir karşılığının olduğunu efsanelerden ve mitolojik öykülerden biliyoruz. Fakat bu sembollerin kültürden kültüre aktarılırken bazı noktalarda birbiriyle uyuşmadığı da bir gerçek. Kimi topluma göre uğurlu bir canlı olan yılan, kimi topluma göreyse uğursuz bir canlıdır. Evrensel dilde yılan yenilenmenin ve dönüşümün sembolüdür. Düzenli olarak derisini yenilemesi sebebiyle ay ile özdeşleştirilen yılan, zamanla bereket ve ölümsüzlüğü de simgeler hale gelmiştir. Yılanlar bu deri değişimiyle eterik bedenden kurtularak, Hint teozofisindeki Nirvana benzeri saf bir bilince ulaşıp, diğer hayvanlardan üstün kılınırlar. Fizyolojik olarak zehirli yılanların, ayrıca içlerinde panzehirlerini de taşıdıkları bilinmektedir. Yılan hem öldürücü hem de iyileştirici niteliğinin olmasından mütevellit, yaşam ve ölümü birbirine bağlayan, o ince ipliği sembolize eder. Bilimsel psikoloji açısından zehirlenen ya da hastalanan kişinin iyi olması kendi elindedir. Her insanın içinde iyileştirici bir güç bulunmaktadır. Bu mantıktan hareketle de yılan; tıbbın simgesi haline gelerek, yüzyıllar boyu şifanın kaynağı olarak değerlendirilmiştir.

Hermetik eserlerin çoğunda yılan konusuna yer verilerek; yılanların uysallığı sevdiği, deri değiştirmesi sebebiyle tanrıların tabiatından sayıldığı söylenir. Bazı inançlara göre eterik bedeninden arınan ve adeta ruhsal aydınlanma yaşayan yılanların derisinin solunması, insan bedeninde bulunan yedi çakrayı aktive eder. Kurnaz bir hayvan olan yılan, gözleriyle insanları hipnotize edebilme özelliğine sahiptir ve numerolojiyle de yakın bir bağ içerisindedir. Yılanın kafa sayısına göre hesaplanan bu numeroloji, iki başlı, üç başlı ve yedi başlı yılan olarak karşımıza çıkmaktadır. İki başlı yılan bereketi ve majikal güçleri, üç başlı yılan aktif, pasif ve nötr ilkeleri, yedi başlı yılan ise mental ve göksel plandaki yedi rakamının önemini sembolize eder. Yazar Samael Aun Weor fazlasıyla mistik anlamlar içeren bu motife bağlı kalarak; her insanda yaratıcı bir enerjinin mevcut olduğunu ve bu enerjinin omurgadan beyne aktarılması gerektiğini söylemektedir. Olağanüstülük taşıyan bu güç, durugörüde yılan şeklinde tasvir edilir. İnsanlar ruhsal güçlerini durugörü sayesinde keşfederek, kendilerini dönüşüme bırakmayı öğrenirlerse, işte o zaman bu kutsal varlık bizlere bilgeliğini aktarır.

Yılanlarla ilgili birçok gizemli hikâye bulunmaktadır. Ancak en çok anlatılan olaylardan ikisi bizim Anadolu coğrafyasında gerçekleşmiştir. Şimdiyse bu iki önemli farklı hadiseyi birbirine bağlayan anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum: Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet döneminde bir grup Venedikli, Yerebatan Sarnıcı’nda çok önemli bir lahidin bulunduğunu iddia eder. Bu iddia üzerine çalışma başlattıran Fatih Sultan Mehmet ve heyeti, Yunan mitolojisindeki yılan saçlı, baktığı insanları taşa dönüştüren bir kadın olan Medusa’nın, baş aşağı şekilde duran heykeliyle karşılaşır fakat lahidin kendisine ulaşılamaz. Gel zaman git zaman Sultan II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da büyük bir deprem yaşanır. Deprem sonrasında hasarların kapatılması amacıyla Yerebatan Sarnıcı’nda yürütülen çalışmalar sırasında, eski bir lahit ele geçirilir. Bu lahidin içinden Türk, İran, Irak, Kürt ve Anadolu mitolojilerinde sıkça bahsedilen; akıllı, iyi yürekli, belden aşağısı yılan üst bedeni kadın şeklinde, uzun uzun tüyleri ve boynuzları olan yılanların şahı Şahmeran’ın cesedi çıkar. Çıkan ceset Almanya’dan özel olarak getirtilen biyologlara inceletilir. Lahit de Fatih Camisinin avlusuna götürülerek bir süre halka sergilenmeye bırakılır. Amma velakin bu değerli kültür mirası I. Dünya Savaşı sırasında İtalyanların eline geçer. Yaşanılan bu hadise dönemin gazetelerinde yerini almış olup, bütün sayılarıyla beraber Fatih kütüphaneside korunmuştur. Yalnız bu gazetelerden sadece tek bir sayı kaybolup, bizlere ulaşamamıştır. O sayı ise Şahmeran’ın cesedinin bulunduğunun haberini veren sayıdır.

Görüldüğü üzere bahsetmiş olduğum anekdota konu olan isimler Şahmeran ve Medusa’nın ta kendisi. Her ikisi de kadın olan ve birbiriyle bağlantılı olduğu düşünülen bu iki karakterin hikayelerinde farklılar fazlasıyla var elbette. Bu sebeple öncelikle Medusa’nın, daha sonraysa yılanların şahı Şahmeran’ın hüzün dolu hikayesini birlikte inceleyelim istiyorum. İnceleyelim ki anekdotta anlatılanlara bir parça da olsa ışık olarak, gizemin ardındaki sis perdesini aralayabilelim…

Altın sarısı saçlarıyla çok güzel bir genç kız olan Medusa, tüm tanrı ve tanrıçaların ilgisini çekmeye başladığı dönemde, yaşadığı Athena tapınağında tahlihsiz bir olayla karşı karşıya kalır. Zavallı Medusa denizlerin tanrısı Poseidon tarafından birlikteliğe zorlanır. Aldatıldığını öğrenen ve kıskançlıktan deliye dönen Poseidon’un eşi Tanrıça Athena; Medusa’yı çirkin, yılan saçlı, yüzüne bakanları taşa dönüştüren bir Gorgon yaptıktan sonra, Hyperborea’ya sürgüne gönderir. Medusa’nın kız kardeşleriniyse birer ifrite çevirir. Medusa ölümlü bir varlık olduğu için, ona verdiği bu cezanın az olduğunun düşünen Athena, daha sonra Perseus’a Medusa’nın başını kestirtir. Başının kesilmesiyle beraber Poseidon’dan olma çocukları Pegasus ve Chrysar peyda olur. Sıçrayan kan damlaları da Libya çöllerine düşerek birer yılana dönüşür. Perseus kestiği başı alarak oradan uzaklaşır. Athena ise derisini yüzdüğü Medusa’dan Aegis markası hazırlar. Daha sonra Medusa’dan çıkan iki damla kanı kral Erichthonius’a hediye eder. Hediye ettiği bu iki damla kanın biri zehir, diğeriyse panzehirdir. Hatta panzehiri öyle bir panzehirdir ki, tüm hastalıklara şifa olduğu söylenmektedir. Hikâyenin bir başka varyantında Medusa’nın güzelliğinden ötürü fazla böbürlendiği ve Athena’ya meydan okuduğu, Athena’nın da bu yüzden onu cezalandırdığından bahsedilmektedir.

Anadolu’daki Şahmeran’ın efsanesine gelecek olursak buradaki anlatının da yine doğaüstü nitelikler taşıdığını ifade edebiliriz. Bundan binlerce yıl önce Tarsus’ta yerin yedi kat altında meran adı verilen yılanlar yaşarmış. Barış içinde yaşayan bu yılan ülkesinin yönetimi kraliçe Şahmeran’a aitmiş. Bir gün gezinti halindeyken bal dolu bir mağara keşfeden oduncu Cemşab ve arkadaşları, gördükleri balı çıkarmak için aşağı inerler. Fakat buldukları baldan daha fazla pay almak isteyen arkadaşları, Cemşab’ı mağarada bırakıp kaçarlar. Mağarada yapayalnız kalan Cemşab bir delikten sızan ışığı takip eder. Deliği bıçakla büyütüp içeri girdiği vakit, hayatında hiç görmediği kadar güzel bir bahçeyle karşı karşıya kalır. Ancak bahçeyi dikkatli bir şekilde incelediğinde burada sadece yılanların yaşadığını ve onların kraliyeti olduğunu keşfeder. Şahmeran tarafından alıkoyulan Cemşab uzun yıllar bu bahçede yaşamını sürdürerek, Şahmeran’dan tıp biliminin bilinmeyenlerini öğrenir. Gel zaman git zaman ailesini çok özlediğini farkeden Cemşab gitmek için Şahmeran’a yalvarır. Kraliçe Şahmeran’ın yerinin kimselere söylememesi koşuluyla azad edilen Cemşab, uzun yıllar sözünde durarak kimseye bu yaşadığı olayla ilgili bir şey söylemez. Fakat sürdürdüğü bu sessizlik yemini bir gün son bulur. Rivayete göre ülkenin padişahı zamanın birinde hastalanıp yatağa düşer. İyileşmesi içinse tek çare Şahmeran’ın etini yemesidir. Bunun üzerine padişahın veziri her yerde Şahmeran’ı aramaya başlar. Dört bir yana haber salınır. Anlatıya göre Şahmeran’ı gören her kimse hamamda suyla karşılaştığı vakit vücudu pulla kaplanır. Bu sebeple de sorguya çekilen herkes vezir ve adamları tarafından hamama götürülür. Götürülen kişiler arasında Cemşab da vardır. Hamama girdiği vakit tüm bedeni pul pul olan Cemşab senelerce sakladığı sırrı daha fazla koruyamayarak, Şahmeran’ın yerini vezire söyler. Bunun üzerine yakalanıp saraya getirilen Şahmeran Cemşab’a “Benim başımı toprak kapta kaynatıp padişaha içir. Padişah kurtulsun. Gövdemi de vezire içir, ölsün. Kuyruğumu da kaynatıp sen iç. İç ki Lokman Hekim olasın!” (Vikipedi Özgür Ansiklopedi, 2021) der. Böylelikle vezir ölür, padişah kurtulur. Cemşab ise padişahın mahiyetine girip vezir olarak ülke yönetmininde yer alır.

Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nde Adana’daki Ceyhan ile Misis arasındaki Yılankale’de Şahmeran’ı gördüğünden bahseder. Yöre halkının bugün hala söylediğine göreyse Şahmeran bu bölgededir ve ara ara kendini göstermektedir. Diğer meranların kraliçelerinin öldürüldüğünden haberdar olmadığı ve öğrenirlerse bölgeyi istila edecekleri de bir başka rivayettir ki, bu rivayet bir hayli ürkütücüdür. Şahmeran’ın yarı insan yarı yılan olmasıyla ilgili ortaya atılan birtakım iddialar mevcuttur. Bu iddialardan ilkine göre, bir yılanla bir Annunaki’nin birleşmesi sonucu Şahmeran dünyaya gelmiştir. İkinci iddiaya göre ise, içine cin girmiş bir yılanla insanın birleşmesi sonucu Şahmeran peyda olmuştur.

Sonuç olarak yılan sembolizmine geri dönecek olursak; anlattığımız tüm bu hikayeleri de baz alarak, yılanların gücü ve şifayı temsil ettiğini bir kez daha ifade edebiliriz. Belki de dönüşümün temsiliyetini elinde barındıran bu sembolden öğrenmemiz gereken en önemli şey, kendimizi değiştirmektir. Hangi alanda olursa olsun değişmek, yeniliklere açık olmak bizi daima bir adım öne taşıyacaktır. Zira Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi “Derisini değiştirmeyen yılan ve kafasını değiştirmeyen insan ölmeye mahkumdur.” Bu sebeple insan, yalnız doğanın döngüsüyle kucaklaşıp ruhsal gelişimini tamamlayabilir. Doğadaki zıtlıklar içerisindeki muhteşem dengeyi ruhsal benlikle birleştirmek, insan için bulunmaz bir nimettir. Bunu sağlayacak olan yegâne varlıksa kişinin kendisidir.

İsteyin, harekete geçin ve sonsuz döngüye kendinizi bırakın. İşte hepsi bu kadar…

Kaynakça

Eliade, M. (2017). Dinler Tarihine Giriş. Cağaloğlu – İstanbul: Alfa Yayınevi.

Demir, R. (2015). Mitolojik Öyküler. Bornova – İzmir: Kum Saati Yayınları.

Dailymotion. (12.09.2021 tarihinde erişilmiştir.) Yarısı İnsan Yarısı Yılan Belgeseli. https://www.dailymotion.com/video/x13h12i

Vikipedi Özgür Ansiklopedi. (13.09.2021 tarihinde erişilmiştir.) Medusa. https://tr.wikipedia.org/wiki/Medusa

Vikipedi Özgür Ansiklopedi. (13.09.2021 tarihinde erişilmiştir.) Şahmeran. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eahmeran

Vikipedi Özgür Ansiklopedi. (13.09.2021 tarihinde erişilmiştir.) Yılan. https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1lan

 

Cansu Can

Cansu Can
Cansu Can
4 Ağustos 1999 tarihinde İstanbul Kadıköy’de doğdum. 2022 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümünden mezun oldum. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi, Adalet Bölümünde ise hala öğrenim görmekteyim. Yazılarımın genel hattını felsefe, mitoloji, ezoterizm, spiritüalizm, sembolizm, edebiyat ve sanat konuları oluşturuyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR