Küpe Korkusu

Herkesin bir korkusu vardır herkesin kaçtığı bir şey. Kimi iğneden, kimi yükseklikten, kimi düşmekten, kimi karanlıktan kimisi de uçaktan korkar. Hayat korkusu olanlarda vardır. Hayattan çekinenlerde. Neyin nerede bizi bulacağını bilmeyiz. Nerede bir soru işareti bırakacağımızı da. Aşağı doğru her düştüğünde insan bir rüya oluyor bu düşmeler ve insan uyanıyor çoğu zaman. Yetişirse eğer korkularına belki artık hiçbir şey kalmayacak geriye ama insan yetişmez korkularına. Geç kalır birçok şeyden geç kalır pek çok düşten.

Bir zamanlar bir çocuk vardı. Onun da bir korkusu vardı ama bu korku öyle bir korku değildi. Tuhaftı biraz, çocukçaydı biraz. Düşünse ve aklına gelse şimdi kocaman bir gülüş belirecek yüzünde, kocaman mutluluklar dolacak avuçlarına.

Bir çocuk vardı bir zamanlar babasının ona aldığı çilek şeklinde bir küpesi vardı. İlk defa delmişti kulaklarını ilk defa bir küpe takacaktı. Mutluydu evet ama ta ki kulaklarında bir acı hissedene kadar. Ta ki kulağı delinince kulaklarından kan akana kadar. Canı acımıştı. Korkmuştu ve o, korku ile ilk defa tanışmıştı. Çok sevdiği o küpeler onun korkusu olmuştu. Hızla kaçmaya başlamıştı ordan hızla korkusundan kaçmıştı. Bir an durmuştu ve elini kulaklarına götürdü ellerine kırmızı bir şey bulaşmıştı. Bir renk. Acısını hissettiği yerin rengiydi. Ağlamaya başladı. Sonra korkmaya. Kulağındaki küpeyi çıkarmaya çalıştı kurtulmak istiyordu ondan. Çok sevdiği küpeleri sevmiyordu artık. Onlara karşı bir nefret vardı, bir korku. Suç küpedemiydi yoksa onun kulağını delen ve canını acıtan kişidemiydi bilmiyordu. Daha sonra küpeden kurtuldu. Bir daha asla takmadı. Ne zaman çilek şeklinde bir şeyler görse aklına yaşadığı o an gelirdi. O küpeler. Basit bir şeydi aslında büyütülmeyecek bir olaydı belki de bu kadar. O günden sonra bir daha asla hiçbir küpe takmadı kulağına. Kulağına her dokunduğunda o acıyı hissetti. Zaman geçti iyileşti kulağı. Kapandı yarası. Hatırlamamak üzere unuttu acısını. Sonra büyüdü o çocuk. Hayata karıştı, insanlara karıştı çoğu zaman daraldı hayattan çoğu zaman dayanamadı. Bir gün eski kitaplarını karıştırmaya başladı. Toz tutmuştu bütün kitaplar. Eskiden hiç ayrılmazdı onlardan bir şey olmuştu ona onlardan neden bu kadar uzak kalmıştı ki. Hepsine baktı. Çoğu masal kitabıydı. Güldü. Güldü. Yine güldü. Ve bir daha güldü. Sonra yırtık bir defter geçti eline. Bir de eski bir kutu. Küçükken anılarını sakladığı bir kutu. Önce açamadı. Çünkü bir şey vardı orda onu heyecanlandıracak belki de onu güçsüz bırakacak bir şey. Gözlerini yavaşca kapadı. İçinden ne çıkacaktı ki bir kutunun? insanın geri bıraktıklarından başka. İnsan ne bırakırdı ki ardında yetişemediği düşlerinden ve korkularından başka.

Kutuyu açtı. İçinden çilek şeklindeki küpe çıktı. İçinden acısı çıktı içinden korkusu çıktı. Kulağının ağrısını hissetti. Güldü. Yine güldü. Çünkü onu küçükken yaralayan bu acı sahip olduğu en masum şeydi. Büyüdükçe kaybetmişti korkusunu. Belki de bu yüzden eksikti. Zaten ondan sonra daha büyük korkuları oldu.

Hayattan, kendinden…
Güldü yine.
Oturdu sonra baktı ona, baktı ve yine güldü.
Her şey’i unuttuğunda mı acı çekiyordu insan yoksa her şeyi hatırladığında mı?
İnsan korkularını kaybettiğinde mi öyle oluyordu? Güçsüz yani.
Bir küpe korkusuyla hayata karışan insan nereye sığdırabilirdiki yaşadıklarını?
Nereye gidiyorduk? Hem daha eksiklerimiz bile vardı.
Öyle işte, küçük bir acıydı sonra derinleşti büyüdükçe. Hatırladıkça derinleşti.
Derinleşenler içinde yalancı bir genişlik duygusuydu.

Oysa daraldığımız her yerdeydi derinleşenlerimiz. Kendi elimizle bırakmıştık daraldığımız her yerin derinliklerine kendimizi. Yanılmış olamazdık yada yanlış olamazdık ya.

O yüzden daha fazla gerek yoktu hatırlamaya küpelerini, acılarını ve korkularını. Geri bıraktı eski kutuya. Toz tutmuş kitapların arasına. Onun içindeki küpe korkusu büyüdükçe kocamanlaşmıştı ve hayat korkusu olmuştu artık büyüdükçe.

O yüzden bıraktı. Her şey’i bıraktı. Her şey’i bıraktı…
Bir çocuk vardı bir zamanlar
O zamanlarını da bıraktı çocuk.
Gitti…

Sonya Bayık

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

DİĞER YAZILAR