Ana SayfaYazarlarKonuk YazarTanrının 99 İsmi

Tanrının 99 İsmi

Öncelikle tanrı kavramından bahsedebilmemiz için tanrıyı tanımlamamız gerekir. Öyleyse tanrıyı nasıl tanımlarız? Her şeye gücü yeten, her şeyi yaratmış, bütün insani sıfatlardan münezzeh ve aklımıza gelen her şeyden farklı olan, evrene içkin ve aşkın, ezeli ve ebedi bir varlık mı? Bir sürü temel tanrısal (zihnimizin ürettiği) özellikleri yüklesek de mükemmel bir tanrı yaratmış olur muyuz?

Eski çağlardan beri tanrı anlayışı süregelmiştir. İnsanlar gizemli bulduğu ve hakkında hiçbir şey bilmediği evrene, gökyüzüne, yıldızlara, aya güneşe bakarak bir tasarımcının zaruriliğini hissetmişlerdir. Fakat bilim ve teknolojinin belli bir noktaya kadar gelişmiş olduğu çağımızda bile evreni mükemmel bir düzen içerisinde tasarlayıp yaratan birisi olmalı demek gafletine düşüyoruz çoğu zaman. Sanki evreni başka nispeten kötü bir evrenle kıyaslamışız ve bizim evrenin daha iyi ve hatta mükemmel olduğuna karar vermişiz. Oysa belki de mümkün olan tasarımların en basitidir bu evren tasarımı. Daha karmaşık ve daha mükemmel evren tasarımının mümkün olmadığı kanısına nereden varıyoruz? Tanrının varlığının gerekliliği kanısına vardıktan sonra da ihtiyaç duyduğumuz tanrının kendisinin de mükemmel olması gerektiğini düşünüyoruz.

Fakat, en mükemmel tanrı tanımı demek, en büyük doğal sayıyı bilmek ve göstermekle eşdeğer bir söylemdir. Pekiyi, öyleyse en büyük doğal sayı şudur demek mümkün müdür? Siz hangi sayıya en büyük doğal sayı deseniz ondan hemen sonraki doğal sayı daha büyük olacaktır. O halde en mükemmel diye tanımladığımız tanrıdan illa ki daha iyisi olacaktır. Bir olumlu sıfat daha eklersek daha iyi bir tanrı buluruz.

99 isimli (sayı ironik ve temsilidir) bir tanrıdan bahsetmek tanrıyı sonlu bir kalıba sokmak olur ki bu hepten yanlış bir kavramdır. Kur’an neden 100 küsür isimli bir tanrıdan bahseder öyleyse?(Buharideki bir hadise göre ise Allah’ın 99 ismi vardır.) Cevabı çok basittir aslında. Çok tanrılı dinlerdeki bütün tanrıların gücünü tek bir tanrıda toplar. Elbette bunu ilk yapan Hz. Muhammed değil, fakat Arap yarımadasında ilkti. Bu stratejinin en önemli olumlu etkisi tanrıyı tümüyle göğe çıkarmakla kozmolojinin önünü açmış, insanların gözlerini taştan yontulmuş görsel tanrılardan göklere çevirmiştir. Bu yüzdendir ki 8-11. yüzyıla kadar (Gazzali’nin bu tarz işlerle uğraşmanın küfür olduğunu söyleyerek İslam âlemini bilimden hepten uzaklaştırmasına kadar) astronomide çok fazla mesafeler kat etmiş, İslam alimleri yetişmiş, bunun sonucu olarak da matematik fizik gibi diğer doğa bilimleri, varoluşla ilgili felsefi görüşler, “Südur Teorsi” Mevlananın yarı panteist görüşü vs. kendini göstermiş oldu. Eğer görsel ve elle tutulur tanrı kavramı kaldırmasaydı Araplar hala daha kendi yonttukları taştan tanrılarıyla mutlu mesut yaşıyor olabilirlerdi.

Aslına bakarsanız yaratmanın kendisi de tanrısal değil beşeri bir eylemdir. Biz kendi nefsimizle kıyas yaparak, ben arabayı, evi, pilot kalemi, uçağı yarattıysam beni ve evreni de benden daha güçlü daha büyük fakat benim gibi akıllı zihinli ve düşünen bir varlık yaratmış olmalı. Teselsül (silsile halinde sonsuza kadar giden sebep-sonuç ilişkisi) sıkıntısından kurtulmak için tanıma bir hipotez daha ekliyoruz; fakat o nihai varlıktır, ezelidir, başlangıcı yoktur ve onun bir yaratana ihtiyacı yoktur. Bu durumda Stephan Hawking’in Papa’ya verdiği cevap geliyor akıllara. Mademki, tanrının bir yaratana ihtiyacı yok o halde yaratıcıya ihtiyaç olmadan bir oluşum, bir varoluş mümkündür.

İşiten, gören, arşa istiva eden, yardımcıları ve yaverleri bulunan, kızan, cezalandıran, ödüllendiren ve hatta nikâh kıyan (Zeyd’in eşi Zeynep ile Hz. Muhammed’in nikâhını tahtında melekleri ile kıyan) ama öte yandan da akla gelen her şeyden farklı olan (yani her türlü beşeri özelliklerden münezzeh, dolaysıyla işitmekten, görmekten, cezalandırmaktan, kızmaktan, nikâh kıymaktan münezzeh ) bir tanrı kavramı her ne kadar çelişkili bir söylem olsa da güçlü bir iman insanların bu kavramsal olarak hatalı olan tanrının çelişkilerini görmemesini sağlayabilirdi.

Bu güçlü imanı aşılamanın en kolay yolu da hiç şüphesiz ceza ve ödüle sık sık vurgu yapılarak sağlanmış oluyordu. Göksel bir tanrı olgusu ilkel bir toplumu hizaya getirmek için oldukça efektif bir sistemdi. İşin asıl ilginç yanı, bu tarz bilinçli ve beşeri özellikler taşıyan bir tanrıya insanların hala ihtiyaç duyuyor olmasıdır.

Hz. Muhammed’in kozmoloji ve doğa bilimleri ile ilgili bilgileri yalnızca kulaktan dolma, Yunan felsefesinden geçme fikirlerdi. Fakat tanrıyı göğe çıkardıktan sonra işlerin düşündüğü gibi yolunda gitmediğini gören Hz. Muhammed ihtimal ki Yunan ve Mezopotamya kültürlerinde yaygın olan mitleri de işin içine katarak insanları bir bakıma terbiye etmeyi kolaylaştırmıştır.

Âdem ve Havva hikâyesi, cennet bahçeleri, cehennem, melekler, Cebrail, şeytan vs. tüm bu kavramlar eski Sümerlilerden beri süregelen, evrimleşerek önce Musevi dinine oradan İseviliğe o ikisinden de İslam’a girmiştir. Fakat buradan mitlerin insanlar üzerindeki yadsınamaz etkilerini görüyoruz. Monizm ve görselliğin kaldırılması fikri, tanrının evrenin ötesinde bir arşa oturtulması ve gözden ırak bir yere saklanması insanlarda yeterince merak uyandırmıyordu. Onlar “tanrı bizden ne istiyor” anlayışına alışkın olduklarından onlara beşeri bir takım özellikleri de olan bir tanrıdan yani mitolojik tanrıdan ve kavramlardan da bahsetmek kaçınılmazdı.

Yedinci yüzyıl Arap yarımadasında hangimiz büyük bir ideali gerçekleştirmeye kalkışsak ihtimal ki, aynısını yapardık. Zaten bilindiği üzere Mekke’de nazil olmuş ayetlerde daha fazla mitolojik etkiler vardır. Fakat Medine dönemi ayetleri çoğunlukla cezaları dünyada uygulayan ayetlerdir ve İslam dininin şeriatını oluşturur. Artık elinde büyük bir güç bulunduran Hz. Muhammed’in insanları tanrı ve cehennemle korkutmasına çok da gerek kalmamıştı.

Nicat Aliyev

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

BAŞLIKLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Bir Oğuz Atay Senfonisi ya da Ondan Geriye Kalanlara Dua

BİRİNCİ KİTAP (Acıya giriş) Bu kitap giriştir. Giriş, bir hayatın başlangıcını, keşmekeşindeki ilk acı basamağını temsil eder. Bu şu demektir; her insan özünde Hitler denilen...

Umberto Eco’dan Genç Yazarlara Tavsiyeler

"Siz onbaşı, çavuş, teğmen ve adım adım bu aşamalardan geçmeden general olamazsınız. Hemen Nobel ödülü almanın hayalini kurmayın. Çünkü bu her türlü edebiyat kariyerini...

Çocukça Felsefenin Ardında

Çocukça felsefe çocuk felsefesi değildir. Çocuklara yöneltilmiş, onları konu alan felsefece bir yaklaşımın adı değildir. Çocukça felsefe, ele aldığı sorunları, betimlemeye, yorumlamaya çabaladığı konuları,...

“Çerçici” ‘İnsan Nedir’ Sorusunun Hakikatle İmtihanı

“Çerçici”… Klasik bir edebiyat eleştirisinden daha fazlasını talep etmektedir. Bu hak talebinin doğal sonucu olarak, sıra dışı bir yazım biçimi izlenip, biçim ve üslubun...

Fedakarlık Üstüne

Kendini hiçe sayma içgüdüsü. Kendinden geçme ve kendini güçlü hissetme. Annelik duygusu örnek olabilir. Gücün artması ve kötülüğü hiçe sayma olayı. Feda kelimesi kutsal...

Karanlığa

Karanlığa ve diri serinliğe gömülü alandaki bahçe. Gecenin karanlığında devliğini yitiriyor yüzlerinin arasından ışıklar sızan evler. Geçmiş göklerin derinliğinde, yıldızlar arasında ürkünç çöl. Büyük ve parıltılı ateş sağırlaşıyor ulaşarak...

Gerçeküstücülük ve Türk Edebiyatı

Gerçeküstücülükten ilk söz edenlerden biri Mehmet Behçet Yazar. Yazar'ın Genç Şairlerimiz ve Eserleri (1936) adlı yapıtında Dada ve sürrealizm akımlarına değinilmiş, belirli bir tanımlama...

Kemirgen

... sen kalkıp gittiğin zaman paydos zilinden sonra çocuk püskürten okul kapısı gibi özlemeler savuruyor üstüme aşk sen gidiyorsun ben bomboş kalıyorum içimde gezen yalnızlığın ayak seslerinin yankısı tırmalıyor bedenimi dışarı...

Tanrının Fısıldadıkları ve İnsan Ayetleri

Burada Tanrı konuşuyor! Tanrının haykırdığı BİR yerde senin ne önemin olabilir! (Ayet: 51) Daha mürekkebi kurumadan okunmalı bu ayetler. Bu ayetler ki insan için yazıldı...

Akıl Erdiremediğimiz Gerçekler

Kolayca inanma ve inandırılmayı saflığa ve bilgisizliğe vermekte haksız değiliz her zaman. Şöyle bir şey öğrendiğimi sanıyorum eskiden: İnanç ruhumuza bastırılan bir damga gibidir;...

Felsefe Ders Notları: Doğru Bilginin İmkansızlığı

A-SOFİSTLER Doğru bilginin olamayacağını savunurlar. İnsan felsefesi yaparlar. Tabulara karşı çıkarlar. Bilgi duyu organları ile alınır. Dolayısıyla kişiden kişiye değişir. (RELETİVİZM-GÖRECELİLİK) Protagoras: İnsan her şeyin...

Yalnızsın

Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü Görürsün, hasretiyle sabah ezgilerinin Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin Kuşlar öter, uçuşur, yeşil dallara konar Umutlar yaprak...

Soruların Etnik Çıkarımı

Onca beklediğin zamana inat, beklemediğin bir anda gelir o tüm beklentilerin. Görmezsin, onları fark ettiğinde gitmişlerdir. Umudun getirdiği aptal cesaretiyle, sen yine beklersin o...

Hiç, Şey ve Fonksiyon Makinesi

İnsana en uzak şey: İnsan İnsan, hiç kuşkusuz bir imkânlar çokluğudur, kendini inceleme, düşünme ve bilme kabiliyetidir. İnsanı, kendini araştırma kabiliyeti olmaktan çıkarmak onu yok...

Görmek

Görmek, Bir kör gibi içinden görmek, Ellere dogan manzaraları. Ve yine Kör gibi ellerle yoklayarak Görmek çiçekleri,görmek baharı... Görmek altın kusları Ki uçan siirlerde Ve parlar bir vezin gibi Ruhun havasından geçerken Görmek mesafelerde...