Ana SayfaYazarlarKonuk YazarNilgün Olsaydı Kuşlar Derdi Sadece

Nilgün Olsaydı Kuşlar Derdi Sadece

Nilgün,

İnsan, hayatın neresinden dönerse dönsün bazen kâr etmiyor. Her insan kırılgan bir eşya gibi duruyor bu dünyada. Bende kırılıyorum işte. Kendimi boşlukla sınıyorum ve düşmek istiyorum kendi uçurumumdan. Her gece, yatağa bir daha uyanmayacak bir beden bırakıyorum. Uyuyorum. Uyuyorum. Bir daha uyanmamak için zorluyorum kendimi. Ama beni bir kâbusun ortasında uyandırmakla tehdit eden bir dünyadayım. Geceleri acı ve hüzün içinde mor uykusuzluklarla karanlığı bekliyorum. Sabahları ise hiçbir şey anlamamış bir ölü gibi uyanıp hayata devam etmek zorunda bırakılıyorum. Çoğu şey anlamsız geliyor artık: kimse kimseyi anlamak istemiyor.

Her insan, biraz da susmak için konuşuyor ve hayatına ağzının payını yine kendisi veriyor.

Evet, hepimiz bir koyunuz; kendi bacağımızdan asılacağız. İplerimiz tavanlarda dolaşıyor uzun zamandır. Ama kendi kalbinden asılacak olanların hikâyesi yok.  Kalbinden asılacak olanlar için bir tek şiir bile söylenmemiş. Neden en önce yüzme bilmeyenler sınanır boğulmakla ve deniz neden en önce kendisini sevenleri ölüme çağırır? Böyle zamanlarda haraca bağlanmış bir gökyüzünün hüznünü hissediyorum. Her gün, biraz daha, babalarımızın yuvarladığı çığın altında, başka çocuklar bırakıyoruz. Öyle bir suç ki bu, hangimizin eli kanlı kestiremiyoruz.

Suçluyuz Nilgün: Kuşların yollara konmasına izin vermediğimiz için

6 yıldır sana yazdığım biriktirdiğim mektuplar var. Çoğunu, bu dünyada kendimi bir uçurum gibi hissettiğimde yazdım. Yarım mektuplardı: Yaktığım mektuplarda oldu. Ama yazdığım hiçbir mektubu nereye göndereceğimi bilemedim ve hayata hiçbir zaman bir mektup yazamadım. Benimki biraz da ölümü beklemek aslında. Hayatın bekleme odası çok sıkıcı. En çok senin sesini merak ediyorum aslında.

Keşke konuşabilsem seninle

Bugün yağmur yağdı. Damlaları izledim. Sırılsıklam halde sessiz bir köşeye çekilip yağmuru dinledim. Bir atkestanesinin önünde durdum. Yağmur bugün çok ağladı ama hiç bir atkestanesi dökülmedi. Atkestanesinin bu soğukkanlılığına hayran kaldım. Yağmur hala ağlıyordu. Sonra insanlar… İnsanlar kaçıyordu. Herkes kendini yağmurdan kurtaracak bir köşe arıyordu. Hızlı adımlarla, yağmurun neden ağladığına bakmadan kaçışıyorlardı; çoğunun yüzünde öfke okunuyordu… Islak kaldırımlara, su birikintilerine hakaret ederek kaçtılar yağmurdan. Şemsiyelerin altına korkarak sakladılar kendilerini. Üzüldüm. Yağmur ağlıyordu ama kimsenin umurunda değildi. Sırılsıklam tuhaf bakışlar arasında eve döndüm. Canım yanmıştı, ağlayan yağmur kadar… Ağlamak istiyordum ben de.

Ama biz insanlar hep söyleriz: aynı acıya ağladık diye. Hayır, hayır, hayır, hayırrrr ağlamadık biz! Her şey ezip geçti bizi. Günler, acılar, ilaçlar, nöbetler, cinnetler, takvimler, saatler, fotoğraflar, suretler, sözler, her şey biraz daha eskidi, mahvoldu. Hayır, ağlamadık: acıyı paylaşmadık. Kapılar, yalan ve ruhsuz evler bıraktı içimizde. Bu yüzden var olma sancımız geçmiyor: var olmak yaşamak anlamına gelmiyor.

Artık fazlasıyla anlıyorum. Dünya, aydınlık yalanlarla seslendiğim kuyumdu. Ben de sadece evrenin büyük patlamasında kırılmaya mahkûm bir taştım. Ortalığa saçılmış ruhlar arasında bir acı beğendim hayatıma. Dünyanın bir gün beni uyandırmayacağını umdum her sabah ve hala umuyorum, bekliyorum. Belki bu kuyuda bir daha gözlerimi açmak zorunda kalmayacağım. Kalp dayanmıyor artık. Ve sen günün birinde şöyle demiştin “Bir gün inandığımız her şeye veda edeceğiz.” Haklıydın.

“Delilik bir sözcük üzerine kurulmuyor”

Bir sabah, bir sözcük üzerine kurulmayan o deliliği bedenimi saran bir acıyla hissettim. Evet, hissettim. Bir daha kendime gelemedim. Var olma sancısıydı. Çektiğim ağrıyı yatıştıramadım. Her sabah acıya alışıp karanlığı yutarak devam ettim bu hikâyeye. Çoğu zaman sadece gökyüzüne bakarım. Sabahın erken saatlerinde göç eden kuşlar toplanır orada. Hepsi birden göç etmeye başlarlar: Her şeyi arkalarında bırakarak… Sanki bir daha dönmeyeceklermiş gibi. Bazı kuşlar ise hep arkada kalırlar. En çok onları merak ederim, acaba bu göçü istemediler mi diye. Ama giderler işte. Gökyüzü ıssız kalır. Sen gelirsin aklıma.

Gökyüzüne bakıyorum şimdi. Nilgün olsaydı, kuşlar derdi sadece diye mırıldandım kendimce. “Kuşlar sadece.” “Kuş koysunlar yoluna” demiştin, iyi bakın demiştin kuşlara.

Nilgün, kuşlar artık yok. Uçmuyorlar. Ve dünya, yollarına kuş konmasına izin vermeyecek kadar kötü bir yer artık. Sen gittikten sonra kimse kuşlara iyi bakmadı.  Ben de bakamadım. Hayata dayanamadım. Genç bir yaşta delirdim.

Sonya Bayık – Nilgün Marmara’ya Mektuplar

Konuk Yazar
Konuk Yazarhttp://www.felsefehayat.net
Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız makalelerinizi themetallords@hotmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır.

BAŞLIKLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

DİĞER YAZILAR

Dahası - Ötekiler - BAŞKASI

Paris

Fransa'ya ne kadar kızsam Paris'e kötü gözle bakamam; çocukluğumdan beri yüreğim ona bağlıdır. O, benim içimde en güzel şeylerle bir aradadır: Sonradan başka güzel...

Tartışmalı Kitap Nihayet Türkçede

Jean Baudrillard'ın çağdaş sanatın varlık nedeninin kalmadığını ilan ettiği tartışmalı kitabı 'Sanat Komplosu' İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. 'Jean Baudrillard, 1996’da Sanat Komplosu’nu yayınladığında, artık çağdaş...

Kendi e-Kitabını Kendin Yayınla

“ABD’de yıllık yayına giren özyayın adedi 350 bini geçmiş durumda “ cümlesi bir şey ifade etmiyor ve “özyayın da nedir” diye soruyorsanız, haklısınız. İşte...

Tanrı, Cinsel Birleşme, Ölüm ve Sansüalist Haz Üzerine

Cennette duyumsal hazzın, gelip geçici, sürekli kendini yenileyici ve aşağı dereceden mutluluğundan eser yok iken Âdem ile Havva oldu; dişi ve erkek sonsuza dek...

Sevgilim Söyle Bana, Biz Neyiz?

Sevgilim; Biliyorum kızacaksın ama yine de bu satırları yazmak istedim. Çünkü bazı şeyleri diğer insanlara hatırlatma vakti geldi de geçiyor. Unutma, bu bizim görevimiz. Rehber...

Kuran, Hz. Muhammed’den Önceye mi Ait?

Geçen ay İngiltere’nin Birmingham kentinde bulunan dünyanın en eski Kuran-ı Kerim cüzlerinin, Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemden önceye tarihlenebileceği, bunun da İslamiyetin ilk dönem tarihinin...

Petre Tutea Emil Cioran’ı Anlatıyor

Aşağıdaki röportaj metni "Hayranlık Talimleri" adlı belgesel filmin ilk bölümünden alıntılanmıştır. Cioran'ın yakın arkadaşı Petre Tutea'nın girizgah-belagat metnidir. Kendim ve Emil Cioran ile ilgili röportajın...

Hekim “Hikmet”in Sanatkârı Olmalıdır

“Felsefe Yapma” Eylemi Üzerine Felsefe, kelime anlamı olarak “bilgelik- bilgi sevgisi”, “bilginin yolunda olmak” gibi anlamlara gelse de bunlar kitabi ve bana göre oldukça yüzeysel-yavan...

Güneş Tozanları

Olayın özdeşi, görüntüsü gezer önünde Gözlerimizin, görüş alanında, deliklerinden Güneş ışınlarının sızdığı, ışık aydınlığına Yakın parlaklıkta, bir karanlık oda göreceksin Uçuştuğunu, incecik sayısız tozcuğun, ışıkta Karışır boşlukta birbirine bu...

Şiir Dili

... Bunun dışında, benzetilse benzetilse, şiir dili, metafiziğin diline benzetilebilir ki onu da bugünkü felsefe kale almamaktadır. Eğer şiir dilini bir üst dil saymaya...

Tarih Felsefesi

Tarihin ne olması ya da olmaması gerektiği üzerine o kadar değerlendirme mevcuttur ki ister felsefi ister ideolojik olsun, olgu, tam anlamıyla bir türlü kendini...

Hıçkırıklarla Uyandım

gecenin kör bir vaktinde hıçkırıklarla uyandım ardımda küçük bir kızın kadınlığa olan küfrü izin vermedi dokunmama o gece sadece aşkı sayıkladım gecenin kör bir vaktinde hıçkırıklarla uyandım organlarımda kapkara...

Clownhouse

You can't leave... They want to play... Sanatoryumdan kaçan dört delinin bir kasabaya yaşattığı dehşet dakikaları… Evde parti yapan 3 kardeş… Bakalım hangisi hayatta kalmayı...

Vatikan’ın Gizli İlişkileri

Vatikan'ın ve Papalığın tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandalla doludur. Vatikan'da gece sapasağlam yatıp sabaha ceset o/arak kaldırılmak su içmek kadar olağan bir durumdur. Amerikalı...

Buda ve Nirvana

35 yaşındayken bir gün Bilgelik ağacı denilen Budi ağacının dibinde düşünürken ilham geldi ve uyanışa kavuştu. Nirvana’ya ulaşmış ve böylece nefret, hırs ve cehaletten...